İslam Dünyasının Kültür Birliği

Pazar, 15 Aralık 2013 10:04

Vahdet her şeyi kapsar. Tevhit Arapçada  وحد، یوحد، توحیداً kelimelerinin mastarı veya fiil ismi olup hareketten ari bir mahiyete sahiptir. Başka bir ifade ile tevhit; isim ve fiilden değişim olup ayrılık ve tefrikadan birliğe doğru giden yani hareketten sebata doğru bir yol izleyen bir süreçtir.

Arap ve İslam dünyasında itici ve çekici birçok etmen vardır. Eğer merkezi yapı güçlü olursa Afrika ve Asya’daki haşiyeyi etrafında toplar. Keza eğer merkezi yapı zayıf olursa haşiye ve etraflar kendisinden uzaklaşıp başka bir merkezin çekim alanına girer. İçinde bulunduğumuz durumda İslam ve Arap halkları Arap, Kürt, Türk, Berberi, Afrikalı… diye farklı ırka dayalı ya da Şii ve Sunni… diye mezhebi küçük devletlere ayrılmıştır. İçinde bulunduğumuz bugünün dünyasında kültürün çare olması amacıyla birlik için kültürel çerçevede tarihi araştırmaların yapılması bir zorunluluktur. Bugünün dünyasında sadece Avrupa gibi muhafazakar güçler birlik olmamışlardır. Bilakis dünya; küreselleşme, dünyanın küçük bir köye dönüşmesi, irtibatlar alanındaki devrim, tek kutuplu sistemin bitişi ve medeniyetler çatışmasıyla bir tür birlik oluşmuştur.

Her ne kadar Arap Ülkeleri Birliği ve buna bağlı kurumlar veya İslami İşbirliği Konferansı gibi bölgesel işbirlikleri; iki taraflı muahedeler veya bölgesel işbirliği şuraları ya da komşu ülkeler arasında işbirliği komisyonları ve hatta bölgesel kurumlar arasındaki işbirlikleri önemli olsa da bunların etkileri çok sınırlıdır. Zira bu etki sadece devletler ve hükümetler ile sınırlı olup halklar bazında bir etkisi faydası görünmemektedir.

Arap ülkelerine yolculuk yapması yasak olanların listesindeki isimler her gün artmakta ve Arap ülkeleri diğer Arap ülkelerinin vatandaşlarına karşı davranışları her gün biraz daha kötü olmaktadır. Bu durum hatta ikili ilişkilerin bitmesine veya ortak sınırların kapatılmasına, iki ülke arasında çatışmaların olmasına ve bir ülkenin komşusu olan diğer ülkenin iç işlerine karışmasına kadar varmıştır. Bu ortamda Arap Ülkeleri Ortak Askeri Savunma Paktının hiçbir değeri yoktur. İsrail’in Filistin’e saldırıları her gün artmaktadır. Aynı şekilde Amerika’nın Irak işgali yıllardır devam etmektedir.

Görünüşe göre Siyasi, Ekonomik ve Askeri çözümlerin bu oyundaki hisseleri çok azdır. Geriye sadece vicdan, tarih, kültür ve gelecek hakkındaki ortak korku ve ümitler kalmaktadır. Bir millet askeri alanda yenilebilir veya siyasi ve ekonomik alanda yetersiz kalabilir ama kültür ve edebiyat alanında ayakları üzerinde durup şiir, sanat ve hatta güzel sanatlarda yeni şeyler üretebilir.

Eskiden beri Arap-İslam tarihinin vahdeti ile aşinayız. Bütün Arap ülkelerinde ve İslam dünyasında tarihi kaynaklar ve bunun teorik çerçevesi ile ölçütünü bilmekteyiz. Bütün bunlar İslam’ın ortaya çıkıp yayılmasıyla başlamıştır. Dört halife döneminden sonra ortaya çıkan Emeviler, Abbasiler, Osmanlılar, Fatımiler, Eyubiler, Senhaciler ve Meriniler diye sınıflandırılan devletlerin kaynakları birdir. Bütün bu devletlerin ve ülkelerin tarihi seyirleri ve tarihi dönemleri aynıdır. İslam medeniyetinin altın çağından İbni Haldun’a kadar olan dönem, İbni Haldun’dan sonra şerh ve özetlerin yazıldığı dönemden dini reformlar dönemine kadar ve iki yüz yıl önce ortaya çıkan Arap hareketlerinden önce ve sonraki dönemden bugüne kadar olan dönem bütün İslam dünyasının yaşadığı ortak tarihi seyirlerdir. Şimdi tekrar dini reformlar için faaliyetler başlamıştır ki bu da reform projelerinin tekrar ele alınması, ülkelerin ve halkların bağımsızlığı için mücadele, toplumsal adalet, halkın birliği ve gelişim için milyonların harekete geçirilmesinden ibarettir.

Peygamberin sahabelerinden, doğunun fatih rehberlerinden, kuzeyli kahramanlardan, Şam’da Halit bin Velit’ten ve batıda Afrika’yı geçip Avrupa’ya ulaşan Tarık bin Ziyad’tan bugün bile insanlar ilham almaktadırlar. İnsanlar güçsüzlüklerinde, zorluklarında ve zulüm karşısında mazlum olduklarında Selahattin Eyubi’yi hatırlamaktadırlar.

Herkes Arap dünyasının bugünü ve yarını hakkında sorular sormaktadır. Cevap ise bugünü ve geleceği tahlil etmekte değil, geçmişte yatmaktadır. Geçmiş bugünden daha çok hissedilmektedir. Gelecek de Allah’ın elindedir ve halklarımız bunu bu şekilde kabul etmektedir. “Zikri biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz” Bu ümmet risaletin kendileri için tamamlandığı en iyi ümmettir ve nübüvvet bu ümmet içinde son bulmuştur. Ortak tarihi sadece hatırlamakla ve ortak kökler bulmakla canlandıramayız. Bilakis tecziye tehlikesine karşı kendisini koruyan ortak kültürün temel esaslarına teveccüh etmemiz gerekir. İslami mezhepler her yerde vardır. Afrika’da Sunni, Şii, Ebazi, Dürzi, Ahmedi ve Asya’da Sunni, İmami ve İsmaili mezheplerinin birçok taraftarı vardır. Batıda ise farklı isimler altında fıkhi mezhepler vardır. Batı Arap ülkelerinde Maliki, Mısır’da Şafii, Irak’ta Hanifi ve Sudan’da Mehdeviye mezhepleri göze çarpmaktadır. Müslüman Alimler arasında hem Araplar hem de Acemler vardır. Kindi Arap’tı, Farabi Türk’tü, İbni Sina ve Razi İranlıydılar.

Tasavvuf ve irfan İslam ümmetini birleştiren bir faktördür. Ebu’l-Abbas el-Mersi ve Bedevi Mısır ile Mağrip. Abdulgani Nablusi Şam ile Mısır halkı, Nakşibendi Türkiye ile Orta Asya halkları arasında birlik köprüsü oldu. Keza Mevlevilik İran ve Batı, Ticanilik ve Mehdeviyelik Sudan ve Afrika halklarını birleştirdi. Ümmetin dağılmasından ve halkların güçsüz düşmesinden sonra zikir halkaları her yerde birlik ruhu meydana getirdi.

Kur’an, hadis, siyer ve fıkıh gibi nakli ilimler dini kültür mahlasıyla İslam dünyasının bütün kütüphanelerde ve mescitlerde ders programı olarak görmek mümkündür. 

Akli ve tabii ilimler bugün bile ümmetin iftiharı olarak kabul görmektedir. Razi, Harezmi ve İbni Hayam İran’da, Hasan bin el-Heysem Mısır’da, Afıki Endülüs’te, el-Mirsad kitabının yazarı Uluğbek Semerkant’ta göze çarpan şahsiyetlerdir. Razi’nin, İbni Sina’nın, İbni Rüşt’ün ve İbni Bitar’ın tıbbı ve atarı ümmetin ortak ilmidir. Nitekim tefrikalar artıp topraklar birbirinden ayrıldıktan sonra ümmet ortak tarihi, kültürel ve ilmi yeniliklerine yöneldiler.

Ortak kültürün ilk kaynağı tevhittir ve tevhit de sadece bir itikat değildir. Bilakis İslam ümmetinin sloganıdır. Tevhit; bütün milletler, kültürler, ülkeler ve fırkalar arasında bir inançtır. Tevhid’in fertler, topluluklar, ülkeler, ümmetler ve bütün insanlık üzerinde etkisi vardır.

Tevhit bir dünya görüşüdür. Alemin kökleri birdir, bir yöne doğru hareket etmektedir ve tek bir bitişi vardır. Vahdet her şeyi kapsamaktadır. Tevhit Arapçada  وحد، یوحد، توحیداً kelimelerinin mastarı veya fiil ismi olup hareketten ari bir mahiyete sahiptir. Başka bir ifade ile tevhit; isim ve fiilden değişim olup ayrılık ve tefrikadan birliğe doğru giden yani hareketten sebata doğru bir yol izleyen bir süreçtir.

Kelam ilmi uzmanları ve arifler buna “şuhutta vahdet” demişlerdir. Yani insanın çelişkili ve farklı ölçütler karşısında dünyayı bir tek olarak görmesidir. Bu vahdette insanın insanla ve geçmiş ile gelecek arasında birlik vardır. Siyah ile beyaz, zengin ile fakir, güçlü ile zayıf ve yöneten ile yönetilen birdir.

Tevhit; fertten başlar ve iç ile dış yetilere birlik bağışlar. Böylece insan korku ve çekinmeden kurtulup kendi iç dünyasını düşünmeye başlar. Keza iki yüzlülükten ve dünyevi bağlılıklardan kurtulur ve söylediklerini inanarak söylediği gibi inançlarını yalan ve yalakalıktan uzak dile getirir. “Hakikatleri dile getirmeyen suskun şeytandır” şiarına binaen yapmadığı şeyi söylemez ve söylemediği şeyi yapmaz.

Ferdi vahdetten sonra toplumsal vahdet gelir. Böylece toplumsal sınıflar ortadan kalkar. Zira Sudan’ın batısında, güneyinde ve kuzeyinde müşahede edildiği üzere zengin ile fakir arasında toplumsal tabakaların olduğu yerlerde ayrılıklar vardır. Keza doğu ve batı Arap ülkeleri ile İslam dünyasının her yerinde zenginler ile fakirler arasında bir uçurum meydana gelmiştir. Fakirler açlıktan ve değişik hastalıklardan dolayı ölmektedirler. İslam ülkelerinde yaşayan halklar eşit hukuklara sahip olmadıkları gibi kanun önünde de eşit değillerdir.

Toplumsal vahdetten sonra bütün alanları kapsayan ümmet vahdeti gelir. Buna Arap ümmeti veya İslam ümmeti de denilmektedir ki bu ikisi arasında hiçbir çelişki yoktur. İslam ümmetinin vahdeti siyasi vahdet olmak zorunda değildir. Bilakis hedeflerde vahdet, ortak menfaatler, uyum, işbirliği ve dünya düzeninde bağımsızlık da bir tür vahdettir.

Ümmetin vahdetinden sonra beşeriyetin vahdeti gelir. Zira ister Müslüman olsun ister gayrı müslüm olsun bütün insanlar tek bir ümmettir. İslam Yahudiliği, Hıristiyanlığı ve bütün ibrahimi dinleri kendisinde toplayan son dindir. Nitekim dini metinler her millete bir peygamberin gönderildiğini söylemektedir. Dinin hedefi insanların hayatlarını, erdemlerini, servetlerini ve haysiyetlerini korumaktır. Bunlar için birinin Müslüman olmasına veya gayrı müslüm olmasına bakılmaz. İslam ümmeti insanlığın dayanağı ve eşitlik ölçütüdür.

Tevhit kültürü sadece bir akide veya tarih değildir. Bilakis pratik bir kazanım, tarihin kanunu ve bir toplum hareketidir. Nitekim tevhit, ümmeti tecziye ve ayrılıkla tehdit eden etkenlere karşı koruyan tek olgudur.

Etiketler

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar