Merhum Ayetullah el-Uzma Fazil Lenkerani, son yıllardaki Fatımiyye şiarlarının ihya edicilerinden biri olarak göze çarpmıştır. Özellikle bu konuda yayınladığı beş mesaj Peygamberin yadigârının matem merasimlerinin zinde olmasında büyük bir rol oynamıştır.
Bir süredir hakikatten uzak ve inattan kaynaklanan bazı sözler söylenmekte veya yazılmaktadır. Bunlar insaflı tüm vicdanları sızlatan ve hakikat peşinde koşanları rahatsız etmektedir. Evet doğrudur İran İslam İnkılabının büyük mimarı vahdet konusuna çok önem vermekteydi, ancak imam Humeyni’nin maksadı Şia’nın sağlam inanç ilkelerinden el çekmesi değildi…
Bu yazıda merhum Ayetullah uzma Fazil Lenkerani’nin “Fatıma ve Fatımiye” kitabında yayınlanan konuşma ve mesajlarından bir bölümüne yer verilecektir.
Allah’ın hoşnutluk ve öfkesinin mihveri
Bu günler İslam dünyasının en büyük hanımefendisi Hz. Fatımatu’z Zehra’nın (s.a) şehadet yıldönümü günlerine denk gelmektedir. Bu hakikatin vücudunun çeşitli boyutları şu ana kadar düşünce ve basiret adamlarına doğru ve dakik bir şekilde açıklanmamıştır. Ona Fatıma adını koymuşlardır, çünkü varlıklar onun marifet künhünden mahrumdurlar. Peygamber ve hak Teala onun öfkelenmesiyle öfkelenir, onun hoşnutluğuyla hoşnut olurlar.
Görevlerimizi ihmal etmeyelim
Mevcut koşullarda, bu değerli hanımefendi ve masum çocuklarının düşünce, fikir ve emirleriyle daha fazla bilinçlenelim. Görevlerimizi kesinlikle ihmal etmemeliyiz. Alimler ve hatipler görkemli matem ve yas meclislerinin yanı sıra Hz. Fatıma’nın manevi ve ilmi yönlerine de özel önem versinler. Allah’a hamd olsun ki Şia mektebi istidlal, delil ve mantıkla doludur.
Kadınların görevleri
Allah’ın, peygamberin ve ilahi enbiyaların katında böyle bir saygınlığa sahip olan bir hanımın sözleri, vücudu, hareketi mülk, melekut, dünya ve ahrette bu kadar etkiliyse acaba bizler bu nursal hakikate her ne kadar çok kendimizi yaklaştırmamız gerekmez mi?
Acaba toplumumuza ve özellikle muhterem bacılarımıza tüm alem ve insanlar için olan hayrı kesir ve ilahi kevserden uzak durmak yakışır mı?!
İlk velayet şehidi
Hz. Fatıma (s.a) iftiharlarla dolu velayet ve imamet yolundaki ilk şehidedir. İmamlar (a.s) onun evladı olmaktan onur duymaktaydılar. Hz. Fatıma (s.a) mazlumiyetin zirvesinde ve bir çok musibetle yoğrulmuş ve çok hassas koşullar altında sıradan insanların konuşmaktan bile aciz kaldıkları bir zamanda (Peygamber vefat etmiş, Hz. Ali’ye ihanet edilmiş, fedek elinden alınmış, çocuğu düşürülmüş, kocası ve taraftarlarından zorla biat alınmaya kalkılmış, dövülmüş… böyle bir dönemde) öyle bir hutbe okumuştur ki hekimler, bilgeler ve akıl sahipleri onu anlamakta aciz kalmışlardır.
İnkar edilmez mazlumluk
İnatçılar bilsinler ki eğer kendi hayallerinde Hz. Fatıma’nın şehadeti konusunda şüpheler atmaya kalksalar da Resulullah’ın vefatından sonra ona yapılan zulümleri ve mazlumluğu konusunda en küçük bir tasavvur bile edemez ve asla olanları inkar edemezler. Hz. Fatıma’nın kısa ömrü, Mescid-i Nebi’de okuduğu baştan ayağa delil ve istidlalle dolu yakıcı hutbesi, gece gündüz akıttığı gözyaşları, velayeti sağlam bir şekilde savunması… hepsi Hz. Fatıma’nın mazlumluğunu göstermektedir. Bundan dolayı İslam dünyası onun ve kocasının mazlumluğu için devamlı olarak yas ve matem halindedirler.
Tarihin tanıklığı
Bizler hiçbir zaman o musibetleri unutamayız. Tarih şahitlik etmektedir ki kısacık ömründe ne kadar zulüm ve sıkıntılar çekmiştir. Muvahhitlerin başı olan müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) onun şehadetinden sonra şöyle buyurmuştur: “Üzüntü ve kederim daimidir ve son bulmayacaktır.” Acaba böyle bir tabirden sonra Hz. Ali’nin Şia’sı ve peygamberin ümmeti bu üzüntü ve kederden uzak durabilir mi?
İmam Humeyni’nin vahdetten kastı
Bir süredir hakikatten uzak ve inattan kaynaklan bazı sözler söylenmekte veya yazılmaktadır. Bunlar insaflı tüm vicdanları sızlatan ve hakikat peşinde koşanları rahatsız etmektedir. Evet doğrudur İran İslam İnkılabının büyük mimarı vahdet konusuna çok önem vermekteydi, ancak imam Humeyni’nin maksadı Şia’nın sağlam inanç ilkelerinden el çekerek yalanlara hatta Hz. Fatıma’nın olayında bile yalanlara şahit olması değildir. Bilakis açıktır ki imam Humeyni’nin düşüncesi Müslümanların genel olarak İslam düşmanları ve küresel süper güçler karşısında birlik ve ittihat halinde hareket ederek, düşmanların İslam’ın hakikatlerinde ihlal oluşturmasını önleyerek darbe vurmasına engel olmaktı.