Onun cihadı gerçekten dikkat çekiciydi. Aynı zamanda en acı, en elem verici cihattı. En genişalanlara yayılmış ve en uzun süreli acıları barındıran bir cihat örneğiydi.
Düşmanın şeytanlıklarını boşa çıkarmakla meşgul oldu. Bazen kendi adamlarıyla ve askerleriylemücadele etmek durumunda kaldı. Onları ıslâh etmek için çeşitli yollar denedi. Bu uğurda nice acılar çekti.
Nefisle mücadeleye atıldı. Kişisel eğilim ve isteklerini kontrol etti. Beşerî temayüllerinin azmasınaizin vermedi, nefsin egemenliğini alaşağı etti. İnsanlık tarihi boyunca gelip geçmiş önderlerdenböylesine güçlü bir iradeyle kişisel arzu ve temayüllerini kontrol eden bir başkasını bulamıyoruz.
İmam Hasan mücadelesinin çeşitli evrelerinde bu egemenliği görkemli bir şekilde sağlamıştı.
O Şiîlerin, taraftarların oluşturduğu cepheye karşı da mücadele etmek durumunda
kalmıştı. Şöyle ki bunlar azarlama nitelikli sorular sorarlardı. Bazen cüret gösterip eleştirirlerdi.
Neden barış yaptığını sorup onu kınamak gibi bir eğilim gösterirlerdi. Onların bu davranışlarına soğukkanlılıkla tahammül etti. Melek karakterli oluşunu sergileyen bir davranışla bir masum imamınbüyüklüğünü gözler önüne serdi. Onlarla yüz yüze geldi; yani öfkesini yuttu, sabır gösterdi vesakin tabiatıyla, tatlı bir dille, gönüllerini almak maksadıyla onlarla konuştu. Her birinin azarlamasını ve eleştirisini en açık ve en doğru bir şekilde cevaplandırdı, hedeflerini açıkladı. Muhatabın eleştirilerinde kullandığı hasmane üslûbu bir anda ortadan kaldırırdı. Bu yüzden muhatap bir andakendini son derece sağlam bir kanıtın, büyük bir hedefin, köklü bir görüşün karşısında bulurdu.
İmam'ının bu üstün pozisyonunu seyredenler peygamberlerin konumunu hatırlardı. İmam'ın sözlerinisemavî bir vahiy ve ilham gibi algılardı... Zaten öyle değil miydi?
Şimdi bu tarz soru cevaplardan birini örnek olarak dinleyelim:
"– Ey Resulullah'ın oğlu! Neden Muaviye ile barış yaptın, niçin saldırmazlık anlaşması imzaladın?Sen ki, hakkın senin yanında ve onun da sapık bir zalim olduğunu biliyorsun?
– Ey Ebu Said! Ben babamdan sonra Allah'ın hücceti ve insanların imamı değil miyim?
– Öylesin!
– Resulullah (s.a.a) benim ve kardeşim hakkında, "Hasan ve Hüseyin kıyam etseler de,
otursalar da imamdırlar." buyurmadı mı?
– Evet, buyurdu.
– Bu da gösteriyor ki, ben her durumda imamım; kıyam da etsem, otursam da. Ey Ebu
Said! Beni Muaviye ile barış yapmaya iten etken, Hz. Peygamber'i (s.a.a) Damureoğulları
ile, Eşca'oğulları ile ve Hudeybiye'den dönerken Mekkeliler ile barış yapmaya iten etkenin
aynısıdır. Peygamber'in anlaştığı kimseler tenzili (inen vahyi) inkâr eden kimselerdi. Bunlar
ise tevili (vahyin pratik uygulamasını) inkâr eden kimselerdir.
Ey Ebu Said! Eğer ben Allah tarafından belirlenmiş bir önder ve imam isem, savaş veya barışla ilgili olarak belirttiğim birgörüşü batıl sayamazsınız; bu görüşlerin hikmeti sizin için açık olmasa da. Duymadınız mı, Hızır gemiyi delerken, çocuğu öldürürken ve duvarı yaparken, Musa onun bu davranışlarından dolayı öfkelenmişti. Çünkü Musa bu davranışların hikmetini algılayamıyordu. Sonra HızırMusa'ya gerçeği açıklayınca, Musa anladı ve bu davranışlarına razı oldu. Ben de öyleyim.
Şu anda bana kızıyorsunuz. Çünkü yaptığım işin hikmetini kavramıyorsunuz. Eğer ben bu işi
yapmasaydım, bir tek Şiî-miz dahi yeryüzünde canlı kalmazdı, hepsini öldürürlerdi." (1)
Bu cihattan, bir diğer cihat doğdu. Bir diğer gruba, yani Emevîlere karşı yürütülen bir
cihattı bu.
Toplam beş mücadele cephesi açılmıştı İmam Hasan'ın karşısında. O mübarek ömrünü bu
cephelerde geçirdi. Tükenmek bilmeyen bir güç ve akıllara durgunluk veren bir enerjiyle mücadeleediyordu. Bu mücadelenin verdiği meşakkate ve rahatsızlığa tahammül etti.
İmam Hasan'ın (a.s) savaşmadığı bir cephe kalmadı.O iktidar ve hükümetten vazgeçtiği hâlde, İslâm'ın kalıcılığını sağlamak, Müslümanları refahave huzura kavuşturmak, müminleri kılıçtan korumak için mücadele veriyordu. Aslında o, Allahyolunda canını hiçe sayan bir kimse portresini çiziyordu. Bu mücadelesinin karşılığı da öbür cihanınnimetleriydi.
(1) Bihar'ul-Envar, c.10, s.101