Hz. Lokman-I Hekim (A.S)

Cuma, 31 Ocak 2014 19:07

Bismillahirrahmanirrahim

Musa AYDIN

 

Hz. Lokman-ı Hekim, Kur’an’da da iki yerde ismi geçen, hakkında müstakil bir sure nazil olan hikmetiyle meşhur önemli bir tarihî şahsiyettir.

Allah-u Teala Lokman suresinin 12. ayetinde onun hakkında şöyle buyurmaktadır:

وَلَقَدْ اٰتَيْنَا لُقْمٰنَ الْحِكْمَةَ اَنِ اشْكُرْ لِلّٰهِ وَمَنْ يَشْكُرْ فَاِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهٖ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ حَمٖيدٌ

“Andolsun ki biz, Lokman'a «Allah'a şükret!» diye hikmet verdik. Kim şükrederse kendi iyiliğine eder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övülmeye layıktır.” (Lokman 12)

Daha sonraki ayetlerde Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğüt ve nasihatlerden bahsetmektedir. Biz Hz. Lokman’ın hayatı ve şahsiyeti hakkında bazı açıklamaların ardından onun hikmetli sözleri ve öğütlerinden bahsederken bu ayetleri de aktaracağız inşallah.

Hz. Lokman’ın asaleten Sudanlı veya Habeşistanlı bir zenci olduğu söyleniyor ki daha sonra esir edilerek Beytü’l-Mukaddes’e getirilip köle olarak satılmış ve hayatının büyük bir bölümünü köle olarak geçirmiştir.

Hz. Lokman Hz. Davut Peygamber’in (a.s) zamanını idrak etmiş ve onun ilminden feyizlenmiştir. Rivayetlerde Hz. Eyyub’un (a.s) akrabalarından olduğu da kaydedilmektedir.

Tarihlerde Lokman bin Ad isminde bir Lokman’dan daha bahsedilmektedir. Bazıları bunların iki ayrı kişi olmadığı kanaatini taşıdıkları için iki isim hakkında da nakledilen bilgileri tek kişiye isnat etmişlerdir. Dolayısıyla mesela Hz. Lokman’ın Ad kavminden olduğunu, o kavmin içinde yaşadığını, bela inmeden kıtlık dolayısıyla diğer iki kişiyle birlikte yağmur duası için Mekke’ye gittiğini, bela indiğinde kavminin arasında bulunmadığını yazmışlar. Yine 3500 yıl civarında uzun bir ömür yaşadığını Lokman-ı Hekim’e mal etmişlerdir. Bazıları ise bu ikisinin ayrı olduğunu Ad kavminde bulunan kişinin meşhur Lokman-ı Hekim olmadığını, 3500 yıllık uzun ömrün ona ait olduğunu söylemişlerdir. (Meârif ve Meârîf Kitabı, Lokman Maddesi)

Gerçi bunu söyleyenler, Hz. Lokman’ın da en az 500 yıl, hatta bin yıl civarında yaşadığını kaydetmiş ve Hz. Yunus’un zamanına kadar yaşadığını nakleden rivayetlere değinmişlerdir. (Sefinetü’l-Bihar, c.2, s.515)

Hz. Lokman’ın peygamber olup olmadığı hususunda ihtilaf edilmiştir. Ama kahir çoğunluk onun peygamber değil, kendisine Allah tarafından hikmet verilen salih ve veli bir kul olduğu görüşündedir. Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt kanalıyla nakledilen bazı hadisler de bunu teyit etmektedir. Örneğin Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:

“Hak olarak diyorum ki Lokman peygamber değildi; ama çok düşünen ve güzel yakin sahibi birisiydi. Allah’ı sevdi, Allah da onu sevdi ve ona hikmet vererek minnette bulundu.” (El-Mizan, c.16, s.221)

İmam Cafer-i Sadık’tan nakledilen bir hadiste de bu teyit ve tasdik etmiştir. (El-Mizan, c.16, s.222)

Ruh’ul-Beyan Tefsirinde Hz. Lokman’ın 4000 peygamberin hizmetinde bulunduğu nakledilmiştir. (Ruh’ül-Beyan, c.7, s.73)

Hz. Lokman’ın yoğunlukla bir zenci, hatta çok çirkin bir yüze sahip olduğu, bir müddet köle olarak yaşadığı nakledilmiştir. Mesleği hakkında da çoban veya marangoz veya terzi olduğu rivayetleri vardır. Hangisi olduğu çok önemli değildir, ama önemli olan şudur ki o bütün bunlara rağmen, Rabbine beslediği sevgi, onun gerçek kulluğu ve tefekkür ve basiretiyle o müstesna makama nail olmuştur.

İmam Cafer-i Sadık’a (a.s) Hz. Lokman’ı, sahip olduğu hikmeti ve buna nasıl ulaştığı sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “Vallahi Lokman’a, makam, mal, aşiret, bedeni güç ve güzellikten dolayı hikmet verilmemiştir. O Allah’ın emrinde güçlü davranan, Allah’tan iyice sakınan, suskun ve sakin, derin düşünceli, uzun uzun düşünen, keskin görüşlü, ibretlerden müstağni birisiydi. Gündüzleri asla uyumazdı. Kendini örtme ve korumada gösterdiği titizlikten dolayı kimse onu hacet giderirken veya guslederken görmemiştir. Günah korkusuyla hiçbir şeyden dolayı gülmemiştir; asla öfkelenmemiştir; kimseyle şakalaşmamıştır; eline geçen dünyalık şeylerden dolayı sevinmemiş, elinden çıkan dünyalıklar için de üzülmemiştir…

Birbiriyle kavga eden veya sürtüşen iki kişiyi gördüğünde mutlaka müdahale edip aralarını düzeltir ve aralarında dostluk oluşturmadan vazgeçmezdi. Birisinden güzel bir söz duyduğunda onun açıklamasını ve kimden aldığını mutlaka sorardı. Fakihler ve hikmet sahibi insanlarla çok oturup kalkardı…

Nefsine galip geleceği ve heva ve hevesleriyle mücadele edeceği şeyleri öğrenir ve ibret alırdı. Onlar vasıtasıyla şeytandan kendini korurdu. Kalbini tefekkürle ve nefsini ibretlerle tedavi ederdi. Ancak kendisini ilgilendiren şeylerle uğraşırdı. İşte bunlardan dolayı kendisine hikmet verilmiş ve korunma altına alınmıştı…” (El-Mizan, c.16, s.222)

Hz. Lokman’ın kendisi de bu konuda sorulan bir soruya cevap vermiştir. Rivayet edildiğine göre bir gün Hz. Lokman bir topluluğa öğüt verirken, adamın birsisi çıka geldi. Onu bu halde görünce şaşkınlık içerisinde “Sen şu çobanlık yapan Lokman değil misin?” diye sordu. O da “evet” dedi. “Peki, nasıl oldu da bu makama ulaştın?” deyince şu cevabı verdi: “Sebebi Allah’ın takdiri ve bende olan şu sıfatlardı: Emanete hıyanet etmemek, doğru konuşmak ve beni ilgilendirmeyen konularda susmak, mide iffetine sahip olmak ve haramlara göz yummak. Bu yüzden kim bu sıfatlara sahip olmazsa benden aşağıda, kim de bu sıfatlardan daha çoğuna sahip olursa benden yukarıda sayılır.” (Biharü’l-Envar, c.13, s.423)

Resulullah’tan (s.a.a) ve İmam Cafer-i Sadık’tan (a.s) nakledilen iki hadiste, Hz. Lokman’ın Allah tarafından hikmet ve hilafetten birisini seçme konusunda serbest bırakıldığı, Hz. Lokman’ın ise hikmeti seçtiği, hilafetin-hâkimiyetin Hz. Davud’a verildiği nakledilmiştir. (El-Mizan, c.16, s.221-223)

Bazı rivayetlerde ise hikmet ve nübüvvet arasında serbest bırakıldığı ve Hz. Lokman’ın hikmeti tercih ettiği geçmektedir.

Yine Hz. Lokman’ın, zamanının İlahi önderini tanıyıp ona teslim olduğu hadislerde vurgulanmıştır. (Nurü’s-Sekaleyn Tefsiri)

Bilahare uzun, bereketli, hikmet ve ubudiyet dolu bir hayatın ardından Hz. Lokman vefat etti ve Filistin’in Ramle bölgesinde, birçok peygamberin de metfun olduğu yerde defnedildi. Beni İsrail’in, yetmiş peygamberini oraya sürgün ettiği ve orada açlıktan vefat ettikleri rivayet edilmiştir. (Meârif ve Meârîf Kitabı, Lokman Maddesi)

Her halükarda Allah-u Teala’nın Kur’an’da onun adına müstakil bir sure indirmesi, onun öğütlerini nakletmesi, aynı şekilde Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt’inin (a.s) muhtelif hadislerinde onun hikmetli sözlerine ve öğütlerine yer vermesi, Hz. Lokman’ın ne denli büyük ve önemli bir şahsiyet olduğunu ortaya koymaktadır.

Burada Hz. Lokman’ın hikmetli sözleri ve çok değerli öğütlerinden bir kısmını ve hayatından bazı ibretli öyküleri de naklederek noktalamak istiyoruz. İnşallah hepimiz için tezekkür, ibret ve öğüt vesilesi olur.

 

Lokmanî Hikmetler:

a) Kur’an’da Nakledilenler:

1- وَاِذْ قَالَ لُقْمٰنُ لِابْنِهٖ وَهُوَ يَعِظُهُ يَا بُنَیَّ لَا تُشْرِكْ بِاللّٰهِ اِنَّ الشِّرْكَ لَظُلْمٌ عَظٖيمٌ

“Hani Lokmân, oğluna öğüt vererek şöyle demişti: “Yavrum! Allah’a şirk koşma! Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür.” (Lokman 13)

2- يَا بُنَیَّ اِنَّهَا اِنْ تَكُ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِنْ خَرْدَلٍ فَتَكُنْ فٖى صَخْرَةٍ اَوْ فِى السَّمٰوَاتِ اَوْ فِى الْاَرْضِ يَاْتِ بِهَا اللّٰهُ اِنَّ اللّٰهَ لَطٖيفٌ خَبٖيرٌ

“Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.” (Lokman 16)

3- يَا بُنَیَّ اَقِمِ الصَّلٰوةَ وَاْمُرْ بِالْمَعْرُوفِ وَانْهَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَاصْبِرْ عَلٰى مَا اَصَابَكَ اِنَّ ذٰلِكَ مِنْ عَزْمِ الْاُمُورِ

“Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret ve kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman 17)

4- وَلَا تُصَعِّرْ خَدَّكَ لِلنَّاسِ وَلَا تَمْشِ فِى الْاَرْضِ مَرَحًا اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ كُلَّ مُخْتَالٍ فَخُورٍ

“İnsanlardan yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez.” (Lokman 18)

5- وَاقْصِدْ فٖى مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِنْ صَوْتِكَ اِنَّ اَنْكَرَ الْاَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمٖيرِ

“Yürüyüşünde orta halli ol; (konuşurken) sesini kıs; Çünkü seslerin en çirkin olanı gerçekten eşeklerin sesidir.” (Lokman 19)

Not: İmam Cafer Sadık (a.s) Hz. Lokman’ın bu ayetlerde öğütlediği oğlunun isminin Bâsâr olduğunu zikretmiştir. (El-Mizan, c.16, s.223)

 

b) Hadislerde Nakledilenler:

1- Hz. Lokman’a dediler ki: “Senin hikmetini özetleyen nedir?” Şu cevabı verdi: “(Allah tarafından) benim için üstlenilen şey için kendimi zahmete düşürmüyorum. Bana yüklenilen sorumluluğu ise zayi etmiyorum!”

2- Hz. Lokman’a sordular: “İnsanların en üstünü kimdir?” “Zengin olan mu’min” diye cevap verdi. “Mal zengini mi?” diye sordular. Şu cevabı verdi:“Hayır, maksadım ilim zenginidir; böyle birisine insanlar muhtaç olursa, ondan yararlanırlar; insanlar yararlanmazsa da kendisi ilminden yararlanır.”

Bu sefer “İnsanların en kötüsü kimdir?” diye sordular. “İnsanların günahkâr-kötü demelerini umursamayan (arsız) kimsedir.”

3- Yavrum, bu dünyaya düştüğün andan itibaren ona sırtını dönmüş, ahirete doğru yürüyorsun; kendisine doğru yürüdüğün (ahiret) yurduna, kendisinden uzaklaştığın (dünya) yurdundan daha yakınsın!

4- Yavrum, âlimlerle birlikte ol ve onların önünde diz çök; onlarla cedelleşme; yoksa ilimlerinden seni mahrum ederler. Dünyadan yettiği kadar al ve temelli de bırakma; yoksa insanlara yük olmuş olursun. Ahretine zarar verecek kadar da ona dalma. Şehvetini kesecek kadar oruç tut; ama seni (halsiz bırakıp) namazdan alıkoyacak şekilde de oruç tutma; zira namaz Allah katında oruçtan daha sevimlidir.

5- Yavrum, şüphesiz dünya, derin bir denizdir ki çokları onda boğulmuştur. O denizde gemin iman, yolun tevekkül ve azığın Allah’tan sakınma (takva) olsun. Eğer kurtulursan, Allah’ın rahmetiyle kurtulursun; ama helak olursan, günahlarınla helak olmuş olursun.

6- Yavrum, çocukluğunda edep ve terbiye alırsan, büyüdüğünde bundan yararlanırsın; edep ve terbiyeden usanıp başka şeyin peşinden gitme. Eğer dünya hakkında yenilsen de ahiret hakkında yenilme. Eğer ilmi araman gereken yerde (aramaz ve) kaçırırsan, ahiret konusunda yenilmiş sayılırsın. Günlerin, gecelerin ve saatlerinden bir payını ilim talep etmeye ayır. Zira ilmi terk etmek gibi onu zayi eden bir şey olamaz. İlim konusunda inatçı kimselerle tartışma; fakih kimseyle cedelleşme; güç sahibiyle düşmanlığa kalkışma; zalim kimseyle birlikte yürüme ve onunla arkadaşlık yapma; fâsık kimseye kardeş olma, suçlanmış ve şüpheli kimselerle beraberlik yapma; paranı koruduğun gibi ilmini de koru.

7- Yavrum, Allah’tan öylesine kork ki insanların ve cinlerin hepsinin iyilikleriyle kıyamete gelmiş olsan dahi seni azaplandıracağından kork. Aynı şekilde Allah’a (Allah’ın rahmetine) öyle umut bağla ki insanların ve cinlerin hepsinin günahlarıyla kıyamete gelmiş olsan dahi seni bağışlayacağını umut et.

Hz. Lokman’ın oğlu babasına “Babacığım, bunu nasıl yapabilirim, oysaki bir tek kalbim var benim?!” deyince, Hz. Lokman şöyle buyurdu: “Yavrum eğer müminin kalbini açsalar, onda iki nur bulunmuş olur: korku nuru ve umut nuru. Eğer bu ikisi tartılırsa, hiçbiri diğerine zerre kadar ağır basmaz. Allah’a iman eden, onun söylediklerini tasdik eder; onun söylediklerini tasdik eden, onun emirlerini yerine getirir; ama onun emirlerini yerine getirmeyen, onun söylediklerini tasdik etmiş sayılmaz. Bu ahlakın bazısı bazısına şahitlik eder.

Kim Allah’a sadakatle iman ederse, ihlâsla Allah için amel eder; hep hayır ister. Kim ihlâsla ve hayır dileyerek Allah için amel ederse, Allah’a sadakatle iman etmiş sayılır. Allah’a itaat eden, O’ndan korkar; O’ndan korkan onu sever; onu seven onun emrine uyar; emrine uyan onun cennetini ve rızasını hak etmiş olur. Allah’ın rızasına uymayan kimse, onun gazabını hafife alır. Allah’ın gazabından Allah’a sığınıyoruz.

8- Yavrum, sırtını dünyaya yaslama ve kalbini onunla meşgul etme. Allah dünyadan daha değersiz bir şey yaratmamıştır. Görmez misin Allah, dünya nimetini itaat edenlerin (gerçek) mükâfatı kılmamıştır. Dünyanın belasını ise günahkârların (gerçek) cezası kılmamıştır.

9- Yavrum, ölümden şüphe ediyorsan, uykuyu kendinden uzaklaştır ki asla bunu yapamazsın. (Öldükten sonra) kıyamette yeniden dirileceğinden şüphe ediyorsan, uykudan uyanmana engel ol ki bunu da asla yapamazsın. Eğer sen bunun üzerinde düşünürsen, göreceksin ki nefsin başkasının elindedir. Uyku ölüm gibidir, uyanmak ise ölüm sonrası diriliş gibi.

10-  Koç ile kurt arasında dostluk olmadığı gibi, iyi ile kötü arasında da dostluk olmaz. Kim zifte yaklaşırsa, ondan biraz da olsa ona bulaşır; aynı şekilde kötü kimseye ortak olan, onun (kötülüklerinden) öğrenmiş olur. Çekişmeyi seven sövülür, hakarete uğrar. Kötülük olan yerlere giden töhmet altında kalır, kötü arkadaş edinen kendini kurtaramaz ve dilini tutmayan pişman olur.

11- Yavrum, yüz kişiyle arkadaş ol, ama tek kişiye düşman olma.

12- Yavrum, iyilerin hizmetinde bulun; fakat kötülerle dostluk kurma.

13- Yavrum, güvenilir kimse ol ki zengin olasın. Kalbin günah lekeleriyle dolu olduğu halde İnsanlara, Allah'tan korkuyormuşsun gibi görünme.

14- Yavrum, her şeyi arkanı dönerek isteme ve yüzün dönük olarak da ondan uzaklaşma! Zira bu, basîreti azaltır ve aklı zayıflatır.

15- Yavrum, yolculuğa çıktığında, onu çekip götürebileceğin bir yerde olmadıkça, hayvanından emin olma; çünkü onun sırtı çabuk yağır olur ve bu hikmet ehlinin işlerinden değildir. Gideceğin yere yaklaştığında da hayvanından in ve yürü; kendinden önce onu doyur. Gecenin ilk saatlerinde yolculuğa çıkmaktan sakın! Sana gecenin yarısına kadar dinlenip gece yarısından sonra yola çıkmanı tavsiye ederim. Sefere çıkarken yanına kılıcını, mest’ini, sarığını, elbiseni, su kabını, iğne ve ipliğini, biz'ini (saraç iğnesi) al! Ayrıca yanında sana ve beraberindekilere yetecek kadar ilâç bulundur.

Sefer arkadaşlarınla Allah'a isyanın dışındaki hususlarda uyum sağla ve onlara vefa göster; kendini ve onları ilgilendiren hususlarda onlarla istişarede bulun; harcamada cömert ol; üç şeyde onlardan öne geçmeye çalış: Çok susma, namaz ve cömertlik; hak bir şey için seni şahit tutarlarsa, şahit ol; bir konuda sana danıştıklarında, onların hayrına olan şeyleri söylemekten çekinme; iyice düşünmeden hüküm verme; zira görüş bildirmede samimi ve dikkatli davranmayan kimseden Allah, aklını ve reyini alır. (etkisiz hale getirir)Yürürken arkadaşlarına ayak uydur; çalışırken onlarla işleri paylaş; infak eder veya borç verirlerse, sen de aynısını yap; büyüğün sözünü dinle; doğru taleplerine hayır deme; hayır demek acizlikten kaynaklanır. Bir yerde konakladığınızda iki rekât namaz kıl; hacet gidermek için gözlerden uzaklaş; hareket edeceğiniz zaman yine iki rekât namaz kıl ve o bölgeye ve ehline selam et; zira her bölgede bir grup melek bulunur. İmkânın olursa, yediğin yemekten sadaka ver; boş vaktinde dua et.

16- Yavrum, iş için namazını geciktirme. Namazla güven ara, kalbini yatıştır; zira namaz dinin temelidir. En zor şartlarda dahi namazını cemaatle kıl. 

17- Yavrum, kendini unutup da insanlara iyiliği emretme! Yoksa senin durumun, insanlara ışık verdiği halde kendisi yanarak tükenen kandile benzer!

18- Yavrum, küçük işleri umursamazlık etme; çünkü küçük, yarın büyüğe dönüşür.

19- Yavrum, yalan söylemekten sakın; çünkü yalan, dinini ifsat eder; insanların yanında mürüvvetini noksanlaştırır ve bu durumda da utanma duygun yok olur, değerin düşer, makam ve mevkiin elden gider, küçümsenirsin; konuştuğun zaman sözün dinlenmez, söylediğine itibar edilmez; bu duruma düşüldüğünde de yaşamanın zevki kalmaz!

20- Yavrum, kötü huydan, sıkıntı vermekten, sabırsızlıktan sakın; bu hasletler karşısında hiç bir arkadaşın sana dürüst davranmaz ve seninle aralarında dâima bir mesafe bırakırlar; işini sev; sık sık karşılaştığın olaylar karşısında sabret; İnsanlara karşı güzel huylu ol; zira huyu güzel olan, herkese güler yüz gösteren ve bunu yaygınlaştıran, iyiler yanında nasibini alır; ona karşı iyi kimseler sevgi besler, kötüler de ondan uzaklaşır.

21- Yavrum, gönlünü kederlerle ve kalbini üzüntülerle meşgul etme; aç gözlülükten sakın; takdire rıza göster; Allah tarafından sana verilene kanaat et ki hayatın güzelleşsin, gönlün sürurla dolsun ve hayattan zevk alasın; eğer dünya zenginliklerinin senin için bir araya getirilmesini istersen, insanların ellerinde olanlara göz dikme; zira peygamberleri bulundukları mertebeye ulaştıran şey, insanların ellerinde bulunanlara göz dikmemeleridir.

22- Yavrum, dünya hayatı kısadır; senin oradaki ömrün ise daha da kısadır; bu kısa ömrün de daha az bir kısmı geride kalmıştır; iktisatlı ol, savurgan olma; cimrilik derecesinde mala sarılma, israfa varacak şekilde de onu dağıtma!

23- Yavrum, hikmete sarıl ki onunla ikram göresin; onu yücelt ki sen de üstün tutulasın. Hikmet ahlâkın en üstünü, Allah’ın (c.c) dinidir. (el-Mizan -Tabatabai-, c.16, s.223-226, Arâisu’l-Mecâlis -Sa'lebi-, 313-315).

24- Yavrum, her şeyin bir alamet ve göstergesi vardır ki onunla tanınır. Dinin alameti ise üç şeydir: İlim, iman ve ilim ve iman doğrultusunda amel etmek.

25- Yavrum, imanın alameti üçtür: Allah’a yakin etmek, Allah’ın indirdiği kitaplara inanmak ve Allah’ın gönderdiği peygamberlere inanmak.

26- Yavrum, dinin alameti de üçtür: Allah’ı tanımak, Allah’ın sevdiklerini tanımak ve Allah’ın sevmediklerini tanımak.

27- Yavrum, dine amel edenlerin alameti de üçtür: Namaz kılmak, oruç tutmak ve zekât vermek.

28- Yavrum, cahilin üç alameti vardır: Kendinden üstün olan kimseyle çekişir, bilmediği konuda tartışır ve ulaşamayacağı şeyler için çaba gösterir.

29- Yavrum, münafığın üç alameti vardır: Dili kalbiyle, niyeti ameliyle ve içi dışıyla örtüşmez.

30- Yavrum, günahkârın üç alameti vardır: Hıyanet eder, yalandan kaçınmaz, ameli sözünü tutmaz.

31- Yavrum, haset ehlinin üç alameti vardır: (Kıskandığı) insanların arkasından onları çekiştirir, yüzlerinde onlara yaltaklanır, musibete uğradıklarında, onların bu durumuna (açıktan) sevinir.

32- Yavrum, riyakârın da üç alameti vardır: Yalnız başına kaldığı zaman tembellik eder, topluluk arasında faal ve istekli gözükür ve yaptığı her işte insanların övgüsünü bekler.

33- Yavrum, israf ehlinin alameti üçtür: Şanına yakışmayan şeyi satın alır, seviyesinden yukarı elbiseler giyer ve seviyesinden yukarı yemekler yer.

34- Yavrum, tembelliğin de üç alameti vardır: Fırsatı kaçırıncaya kadar ihmalkârlık yapar, iş bozuluncaya kadar zamanı değerlendirmez ve iyiliklere karşı duyarsız davranır.

35- Yavrum, kötülüğü kötülükle defedeceğini düşünen yalan konuşuyor. Böyle birisine şöyle denmelidir: “İki ateş yak; acaba bir ateşle diğerini söndürebilir misin?” Evet, kötülüğü defeden iyiliktir; nitekim ateş, suyla söndürülebilir.

36- Yavrum, dünyada, kurban olmak için mezrada durmadan otlayan besili bir koyun gibi olma; dünyayı sadece ahirete geçiş için bir köprü olarak kullan.

37- Yavrum, kıyamet mahkemesinde dört şeyden sorgulanacaksın: Gençliğini nasıl geçirdiğinden, ömrünü nerede kullandığından ve malını nerden kazanıp nerde harcadığından. Cevap vermek için kendini hazırla.

38- Yavrum, hikmet ehli birisinin sana eziyet etmesi, cahil kimsenin bedenine hoş kokulu yağ sürmesinden daha iyidir! Tevbeni geciktirme; zira ölüm aniden (haber vermeden) gelir. Başkasının ölümüne sevinme; zira bir gün sen de öleceksin. İnsanları iyiliğinden mahrum etme. Bela ehliyle alay etme. Kârına ulaşacağın sermayesiz ticaret takvadır. Sadaka vererek günahın ateşini söndür. Bilmediğini öğren; bildiğini öğret. Az konuş ve her yerde Allah’ı hatırla. Zira Allah seni uyarmış ve sana basiret vermiştir. İnsanlar senden öğüt-ibret almadan, sen onlardan öğüt al, ibret al. Büyük belaya maruz kalmadan, küçük beladan ibret al. Gazap anında kendine hâkim ol ki cehennem yakıtı olmayasın. Servet sahibi olup da azmaktansa, fakirlik daha güzeldir. İnsanlar kendi yaptıklarının rehinidir; ellerinden ve gönüllerinden vay onlara! Şeytan yaşadığı müddetçe günahtan emin olma. Dünyayı kendine zindan kıl, ta ki ahiret cennetin olsun. Padişahlarla beraber olma; yoksa seni öldürürler. Onların emrine girme, yoksa hakkı inkâra sürüklenirsin. Yetimlere şefkatli bir baba ve dul (sahipsiz) kadınlar için, müşfik bir eş gibi davran. Sadece (ya Rabbi) beni bağışla demekle, bağışlanılmaz. Günahkârın affı, Allah’a itaat etmekle gerçekleşir.

39- Yavrum, önce komşunun hakkını gözet, sonra kendine bak. Önce (uygun) arkadaş bul, sonra sefere çık. İyiliği iyilikle karşıla. Kötülük yapanı (kendi haline) bırak; zira onun kendine yaptığı kötülükten daha fazlasını sen ona yapamazsın.

Kim Allah’a kulluk etti de Allah ona yardımda bulunmadı?! Kim Allah’ı aradı da onu bulamadı?! Kim Allah’ı yad etti de Allah onu yad etmedi?! Kim Allah’a dayandı da Allah onu başkasına bıraktı?! Kim Allah’a yalvardı da Allah ona merhamet etmedi?!

Birisiyle karşılaştığın zaman önce selam ver, sonra konuşmaya başla. Haddinden fazla tatlı olma ki seni yesinler; haddinden fazla da acı olma ki seni uzağa atsınlar.

40- Yavrum, yedin bin hikmet öğrendim, sen bunlardan dört tanesini aklında tut: Gemini sağlam yap; zira deniz çok derindir. Yükünü hafif tut; zor bir yokuş seni bekliyor. Azığını bol al; zira yol uzundur. Amelini saf ve halis kıl; zira sarraf çok dakik ve titizdir! (Biharü’l-Envar, c.13, s.408-434)

  

    Hz. Lokman’ın Hayatından İbretli Öyküler:

1- Hz. Lokman oğluna verdiği öğütlerden birinde, ona daima Allah’ın rızasını dikkate almasını, halkın ne diyeceğinin önemli olmadığını, çünkü ne yaparsa yapsın, halkın dilinden ve saçmalıklarından kurtulamayacağını öğütledi. Oğlu, babasından bunu anlaşılır bir şekilde ve ameli olarak kendisine göstermesini istedi. Hz. Lokman oğluna hemen yolculuk hazırlığı yapmasını ve bunun hikmetinin yolculukta ortaya çıkacağını buyurdu. Oğlu bekletmeden babasının emrini yerine getirip biniti hazırladı. Babası binite bindi ve oğluna arkasından yürümesini emretti. Az bir süre geçmeden, tarlalarında çalışan bir gruba rastladılar. Onları bu halde gören grup, hemen dedikoduya başladılar ve “Ne kadar da insafsız ve zalim bir adammış be! Kendisi binite binmiş, küçük ve zayıf bir çocuğu arkasından yaya yürütüyor” dediler. Hz. Lokman hemen aşağıya inip çocuğu binite bindirdi ve hareket ettiler. Bir müddet sonra bir başka gruba rastladılar. Durumu gören bu topluluk ise şöyle dediler: “Ne olacak, adamın yetiştirdiği çocuk işte! Baba hürmetinin ne olduğunu bile bilmiyor! Genç birisi olduğu halde binite kendisi binmiş, yaşlı ve zayıf babasını arkasından yürütüyor!” Bu sefer Hz. Lokman kendisi de binite bindi ve öylece harekete devam ettiler. Bilahare başka bir grubun yanından geçerken, onları gören bu topluluk ise şöyle atıp tutmaya başladılar: “İnsafsız adamlara bakın! İkisi birden şu zavallı ve zayıf merkebe binmişler! Hâlbuki biraz insaflı davranıp da sırayla binselerdi, hayvanı bu kadar yormaz, hırpalamazlardı!” Hz. Lokman, oğlunun inmesini emretti; her ikisi de yaya olarak merkebin yanında harekete devam ettiler. Bir köyün yanından geçerken, onları bu halde gören köylü homurdanmaya başladı: “Allah Allah, ne de akılsız insanlar bunlar; yanlarında böyle güzel ve binmeye hazır bir merkep varken ikisi de yaya gidiyorlar!” Bilahare sefer sona erip döndüklerinde Hz. Lokman oğluna dönüp şöyle dedi: “Yavrum, insanları razı etmenin ve onların ağzını kapatmanın mümkün olmadığını kendi gözlerinle görmüş oldun. Akıllı insan, sözü ve ameliyle insanları razı etme yerine daima Hakk’ın rızasını dikkate almalı ve insanların yermesi veya övmesine önem vermemelidir!” (Biharü’l-Envar, c,13, s.433)

2- Köle olduğu zamanların birinde, efendisi bir gün arkadaşlarıyla ırmak kenarına pikniğe gidip, sarhoş olduğu bir halde onlarla kumar oynamaya başladı. Kazara kumarı kaybetti. Aralarında yaptıkları bahis şuydu: Kaybeden, ya malının yarısını kazanana verecek ya da ırmağın suyunun yarısını içecek! Adam ayılınca, ne kadar büyük bir hata yaptığını anladı. Şartını yerine getirmesi için arkadaşlarından mühlet istedi ve hemen kölesi olan Hz. Lokman’ın yanına koştu ve durumu anlatıp bir çare bulmasını istedi. Hz. Lokman da adamın artık bir daha şarap içmemesi şartıyla sorunu halledeceğini söyledi. Adam kabul etti.

Ertesi gün efendisiyle birlikte ırmağın kenarına geldi ve onun arkadaşlarına şöyle seslendi: “Hemen ırmağın önünü kesin ki efendim ırmağın suyunu içebilsin!” Adamlar bunu yapamayacaklarını anladıkları için ne cevap vereceklerini bilemediler. Efendisi de tevbe edip bu iğrenç alışkanlığından vazgeçti.” (Ebu’l-Futuh Tefsiri, c.9, s.70)

3- Hz. Lokman bir müddet efendisinin abes, yersiz ve yanlış konuşmalarından dolayı rahatsızdı ve onu bu yanlışından vazgeçirmek için fırsat kolluyordu. Bir gün efendisine değerli bir misafir geldi. Adam Hz. Lokman’a bir koyun kesmesini ve hayvanın en iyi organlarından güzel bir yemek yapmasını emretti. Hz. Lokman koyunun yüreği ve diliyle yemek yapıp sofraya getirdi. Ertesi gün efendisi, yine bir koyun kesmesini ve bu sefer hayvanın en kötü organlarından yemek hazırlamasını emretti. Hz. Lokman yine yürek ve dili pişirip sofraya koydu. Efendisi onun bu işine şaşırıp aynı organın hem en iyi hem de en kötü olduğunun hikmetini sordu. Hz. Lokman şu hikmet dolu cevabı verdi: “Evet kalp ve dil, insanın saadet ve bedbahtlığında en etkili rol oynayan organlardır. Eğer kalp feyiz ve nur kaynağı kılınır, dil ise hikmet, ilim ve ıslah için, halkın arasını bulmak için kullanılırsa, en iyi organlar olurlar. Ama eğer kalp karanlığa ve kötü düşüncelere gömülür, kin ve inadın yeri olursa, dil de gıybet ve fitneye bulaşırsa, en kötü organlara dönüşürler.” Hz. Lokman’ın efendisi de bu öyküden ibret alıp kendini ıslah etmeye yöneldi. (Ebu’l-Futuh Tefsiri, c.9, s.70)

4- Kölelik döneminde, Hz. Lokman’ın zengin ve iyi kalpli bir efendisi vardı. Ama buna rağmen bir takım zaafları da yok değildi. Bunlardan birisi de hayatın bazı sıkıntı ve zorluklarına karşı sabırsızlığı ve rıza halinin zayıflığıydı. Karşılaştığı basit zorluk ve sıkıntılarda dahi hemen şikâyet ve sızlanmaya kalkışıyordu. Hz. Lokman onun bu durumundan rahatsızdı; ama duygularının incinebileceği ve şahsiyetinin kırılabileceği endişesiyle açıktan onu eleştirip nasihat etmekten de çekiniyordu. Duygularını incitmeden ve dolaylı bir yolla onu bu yanlışından kurtarmak için uygun bir fırsat kolluyor ve hikmetli bir yol arıyordu. Ta ki bir gün efendisinin dostlarından birisi ona hediye olarak bir kavun gönderdi. Gün geçtikçe Hz. Lokman’ın faziletlerinden daha çok haberdar olan efendisi, Hz. Lokman’ı kendisine tercih edip kavunu ona ikram etti. Bir bıçak isteyip kavunu dilim dilim ve lokma lokma doğrayarak kendi elleriyle Hz. Lokman’a yedirdi; Hz. Lokman ise ağzına verilen lokmaları büyük bir iştah, memnuniyet ve güler yüzle yiyordu. Efendisi kavunun sadece son lokmasını kendisine ayırıp yemek için ağzına koydu. Bir de ne görsün, kavun zehir gibi acı! Büyük bir şaşkınlık içerisinde Hz. Lokman’a bakarak “Sen bu denli acı bir kavunu nasıl öyle iştah ve memnuniyetle yedin ve çıt çıkarmadın, şikâyet etmedin!

Efendisinin zaafını ve hayatın zorluklarında Hakk’a karşı şikâyet ve nankörlüğünden rahatsız olan Hz. Lokman, onu bu yanlışından çıkarmanın en uygun fırsatını yakaladığını anladı ve uygun bir dil ve ihtiyatlı bir tavırla ona şöyle seslendi: “Efendim, ben de bu kavunun ne kadar acı olduğunu elbette seziyor ve rahatsız oluyordum. Ama yıllarca tatlı lokmalarını yediğim, iyilik ve ihsanlarına mazhar olduğum sizin gibi birisinden, acı bir lokma aldım diye ahu vah etmem, şikâyetçi olmam reva olur muydu, yakışık kalır mıydı?

Bunu duyan efendisi, bu hikmet ve feraset dolu davranıştan dersini almış ve kendi zaaf ve kusuruna vakıf olarak, artık zorluk ve sıkıntılara rıza gösterme ve sabretmek için nefsini ıslah etmeye koyulmuştu. (Mesnevi -Mevlana-, 3. defter, s.38)

5- Bir gün Hz. Lokman, oğlunu da yanına alarak bir sefere çıktı. Maksadı, seferin zorluğunu ve vatanın rahatlığını ona hissettirmekti. Gidecekleri köye yaklaştıklarında merkepleri yürümez oldu. Ne kadar uğraştılarsa da bir türlü hareket ettiremediler. Çocuk da iyice yorulup aciz ve bitkin düştü; açlık ve yorgunluğunu babasına şikâyet edip ağladı. Hareket imkânını kaybettikleri için oracıkta Hz. Lokman çocuğunu hikmetli sözlerle oyalamaya çalıştı ve bilahare sabah olduğunda binitli birisi çıkageldi. Hz. Lokman’ın çocuğunu binite bindirip yola koyuldular. Köye vardıklarında, bütün köy halkını ölü buldular! Araştırdıklarında anladılar ki geçen gece, köy ahalisiyle düşmanlığı olan birileri, ani bir baskınla köylünün hepsini kılıçtan geçirmişler. İşte orada Hz. Lokman oğluna dönerek yavrum dedi, dün gece bizim çölde kalmaya mecbur oluşumuzun ve senin ağlayıp sızlanmalarının hikmeti şimdi ortaya çıktı. Eğer binitin acizliği ve senin yorgunluğun olmasaydı, şimdi biz de bu öldürülenlerin arasında olacaktık! (Dürrü’l-Yetim, s.50)

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar