Ismail Derya/Ehli Beyt Öğretisi 4
Sonuçsuz sevda Züleyha'nın huzurunu kaçırmıştı. Sevgisini ortaya koyduktan sonra bir süre onu unuttuysa da, özellikle kocasının suçunu affettiğine emin olup normal yaşamına döndükten sonratekrar aşk ateşi alevlenerek tüm vücudunu yakmaya başlamıştı.
Yusuf'un güzelliği de kolay kolay vazgeçilebilecek türden değildi. Onun cemalini gören yerinde donup kalıyor, geçip gitmeye gücü yetmiyordu; bu yüzden gerçekten Züleyha zavallıydı; perişandı. Züleyha sürekli Yusuf'u görüyor ve aşk ateşi daha da alevleniyordu. Ona karşı koymaya, aşkını gizlemeye gücü yetmiyordu; hele Yusuf'un direnişiyle karşılaşması ona olan aşkını daha da artırıyordu.
Kadınlar Mısır kraliçesinin aşkını ve genç kölesinin takva ve iffetini konuşuyor, Züleyha'yı kınıyorlardı.[1] Kraliçenin bu aşk ve tutkunluğu artık köşe-bucakta konuşulan en tatlı sohbet durumuna gelmişti.
Evet; onlar haklıydılar; çünkü daha Yusuf'u görmemişlerdi. Eğer Yusuf'u görmüş olsalardı Züleyha'yı bu şekilde acımasızca kınamazlardı.
Değerli inciler genellikle gözlerden uzak, mücevherler haznesinde tutulurlar. İnsanlığın paha biçilmez incisi olan Yusuf da gözlere az görünüyordu ve Mısır halkı onun takva ve cemal destanından sadece duyduklarıyla yetiniyorlardı.
Bu dedikodular Mısır kraliçesine ulaştı;[2] yeterince zeki olan kraliçe peşinden konuşanlardan intikam almayı düşündü.
Büyük bir toplantı düzenleyerek kadınları davet etti. Her birine özel bir minder ve yaslanmaları için bir de yastık hazırladı.[3]
Herkes kendi yerine oturarak tatlı tatlı sohbet etmeye başladılar. Ev sahibi misafirleri turunçla ağırladı.
Hizmetçiler turunç tepsisini getirip misafirlere sundular. Herkes bir turunç ve onu kesmek için bir bıçak eline aldı.
O sırada Züleyha Yusuf'tan misafirlerin kendisini görmesi için içeri girmesini istedi.[4] Yusuf içeri girdi.
Kadınların gözü Yusuf'un alımlı cemaline takılınca bir anda yerlerinde kuruyup kaldılar gözlerine inanamıyorlardı. Acaba bu gördükleri bir rüya mı yoksa bir gerçek mi? Bir anda kendilerinden geçip her şeyi unuttular.[5] dudaklarını ısırıp; ellerindeki bıçakla turunç yerine fena bir şekilde ellerini kestiler.[6] Bu güzellik abidesi karşısında kendinden geçmemek ve hayran kalmamak güzellik duygusu olan kimsenin harcı değildi.
Mısır kraliçesi planını çok iyi bir şekilde gerçekleştirmiş ve hedefine ulaşmıştı. Bütün kadınlar Züleyha'nın düştüğü tuzağa düşmüş hepsi Yusuf’a hayran olmuştu.
Mısır kraliçesi gece-gündüz Yusuf'u görüp onun aşkıyla tutuşup yanıyor ve buna tahammül ediyorduysa Mısır kadınları daha ilk görüşlerinde Yusuf'a gönül vermişlerdi.
Hepsi, bu beşer değildir dediler. Olsa olsa bu güzel bir melektir.[7] Onlardaki durumu gören Züleyha fırsatı kaçırmayıp onlara şöyle dedi:
“Beni kendine hayran kılan budur; arkamdaki söylenti ve kınamaların sebebi budur![8] Şimdi bana hak veriyor musunuz? Yüzlerce kere bana az bir iltifat göstermesi için yalvardım ama o hep beni görmezlikten geldi![9]
Züleyha Mısır kadınlarının kendisinin dert ortağı olduklarını görünce kocasının karşısında inkar ettiği suçunu bu defa farkına varmadan onların karşısında itiraf etti. Sonra açıkça Yusuf'u tehdit etmeye başladı:
Artık tahammülümde kalmadı. Eğer daha fazla direnirse zindana attırır, ora işkence ettiririm.[10]
Mısır kadınları Züleyha'nın bu sözlerine karşı bir şey söylemediler hatta onlar da Züleyha’nın düştüğü duruma acıyarak ona destek verdiler.
Günler geçiyor ama Yusuf’un tavrında en küçük bir yumuşama görülmüyordu. Züleyha’nın bütün çabaları sonuçsuzdu Yusuf’un gönlüne taht kuran Allah aşkı o kadar güçlüydü ki dünyanın hiç bir güzellik ve zevki Yaratıcısının emirleriyle çeliştiğinde artık zevk olmaktan çıkıyor ve nefret edilecek en acı iş görünümünü kazanıyordu.
Yusuf da bir insan olarak kadınlara karşı erkeğin vücuduna yerleştirilmiş olan ilgi ve sevginin ne kadar güçlü bir duygu olduğunu biliyor ve bizzat bu duyguların genç bir delikanlı olarak kendinde hissediyordu. Yusuf bu amansız mücadele sahnesinde onun nefsi isteklerine uyarak iffet çizgilerini çiğnememesini sağlayan Allah Teala’ya sığınmak olduğunu bildiği için sürekli Allah’a sığınıyor ve hatta her şeyin insanı günaha sevk ettiği böyle bir ortamda kalmamak için Allah’a yalvarıyordu:
“Allah'ım! Hapislerde kalmak benim için böyle bir ortamda kalmak ve onların isteğine boyun eğmekten daha hayırlıdır. Allah'ım! Bunların kötülüğünden koru beni. Eğer lütfün benim üzerimde olmazsa ve bunlara yönelirsem cahillerden olurum.[11]
Ve Allah Yusuf’un duasını kabul etti[12] Sonunda suçsuz olmasına rağmen zindana atıldı.
Ziyafet meclisinden sonra Mısır'da Züleyha’dan başka Yusuf'a hayran olanlarda çoğalmış ona ulaşma fırsatını bulan bir çok kadın çeşitli yollarla onun gönlünü olmaya çalışıyordu Ama Yusuf’un gönlünü çelmiş olan aşk bambaşkaydı o, güzellerin güzeli tüm güzellikleri yaratan en sadık ve samimi sevgiyle insanı seven Allah’ın aşkına gönlünü vermiş artık kimseye verecek hiçbir şeyi yoktu. Yusufa, göre istek ve sevgiler ancak bu yörünge de olmak kaydıyla veya en azından bu sevgiyle çelişmemek kaydıyla bir anlam taşır aksi taktirde hiçbir anlamı yoktu. İşte Yusuf’un gerçek güç kaynağı onun kalbindeki bu hakiki aşkın oluşturduğu muhabbetin ona verdiği güçtü. Yusuf katı yürekli, duygusuz aşk ve muhabbet duygularından nasibini almamış biri de değildi; Yusuf gerçek aşk ve sevda adamıydı ama onun sevdasını açıp söyleyebileceği bir dert ortağı yoktu; herkes maddi alemin kafesi içinde her şeyin sınırlı olduğunu sandıkları için Yusuf’u anlayan onun tutumlarına bir mana verin kimse yoktu.
Bir suç işlememiş olmasına rağmen yine Züleyha’nın tahrikleri sonucu Yusuf'un geçici olarak zindana atılmasına karar verildi![13]
Sonuçta güzellik meleği zindana atılarak aradığı huzura kavuştu; Mısır kralının evinde her istediği şey emrinde olmasına rağmen ruhu rahatsızdı; bir taraftan aşkından yanıp kül olan kadının isteğine teslim olması mümkün değildi, bir taraftan da onun perişan haline acıyordu. Yusuf, sevgi timsaliydi, kalbi şefkat ve merhametle doluydu. Böyle bir kadınla savaşmak kolay bir iş değildi. Fakat zindanda savaşması gerekmiyordu artık; ruhen huzur içindeydi; zaten uzun süreden beri bu huzuru arıyordu.
Yusuf'un zindana atılması onun takva ve temizlikte şöhretini zirveye ulaştırdı. Mısır halkı eşine rastlamadıkları bir gerçeğe şahit olmuşlardı. Onun beşerden üstün bir beşer, mükemmel bir insan ve bir insanlık örneği olduğunu anlamışlardı.
İyi bir insan olan Mısır kralı Yusuf'un zindana atıldığını bilmiyordu; her zaman olduğu gibi emir altındakiler üstlerinin haberleri olmadıan sorumlu oldukları nice suçlar işliyorlar!
Yusuf hapisin zor şartlarında bile, Allah’ın isteği doğrultusunda insanlara olan muhabbet duygusu gereğince onları aydınlatmak için bir fırsat arıyordu ve maddi hayatın şatafatından uzak olan her şeyin dört duvardan ibaret olduğu zindan insanların düşünmeleri yolundaki engelleri kaldırdığı için böyle bir fırsatı oluşturmuştu. Mısır kralının kölelerinden ikisi Yusuf'un zindanda kader arkadaşı olmuşlardı.[14] Onları Yusuf'u tanımış ve onun, sıradan bir beşerin bilmediği şeyleri bildiğini yüce erdemlere sahip bir insan olduğunu farketmişlerdi.
Her biri gördüğü rüyanın kendilerinin geleceğiyle ilgili bir haber olduğunu anlamış olacaklar ki rüyalarının tabirini öğrenmek istiyorlardı.
Yusuf'un yanında yer alarak kendi gördükleri rüyalarını anlattılar. Birisi dedi:
- Rüyada üzüm sıkıp suyunu çıkardığımı gördüm![15]
Diğeri şöyle dedi:
- Rüyada başımın üzerinde bir ekmek tabağı olduğunu gördüm; gökteki kuşlar ondan yiyorlardı.[16]
Yusuf'tan rüyalarını tabir etmesini isteyerek, senin doğru ve iyi bir kişi olduğunu görüyoruz dediler.[17]
Yusuf
- Rüyanızı tabir edeceğim; bu Rabb'in bana öğrettiklerindendir..[18]
Yusuf fırsattan istifade rüyalarının sırrını onlara açıp söylemeden herkesin bilmesi gerekli olan yaratılış sırrını onlara anlatmaya çalıştı Onlara insanın kendi yaratılış gayesinin ne olduğunu ve insana yakışır bir şekilde ve bilinç düzeyine yükselerek her şeyi yaratan Allah’ı tanıması gerektiğini vurguladı:
- Ben Allah'a inanmayıp kıyameti inkar edenlerin inançlarını reddederek babalarım İsmail, İshak ve Yakup’un dinini izlemekteyim.
Bilin ki alemlerin Rabb'ine ortak koşmak yanlıştır; çünkü Rabb'imizin eşi ve ortağı yoktur. Bu bilme nimetini bize veren yine odur. Fakat insanlardan çoğu nankördürler, nimetin şükrünü yerine getirmezler.[19]
Ey hapis arkadaşlarım! Birkaç tanrıya tapınmak ve hep hayatın eksenini değiştirerek bir çıkmazdan diğer çıkmaza bir seraptan diğer serap peşinde koşmak mı iyidir, yoksa tek olan her şeyi yaratan merhameti sonsuz olan ve her varlığı kendi kemaline ulaştırmaya kudretli olan tek Allah'a inanarak hayatımızı hak üzerine kurmak mı??[20] Öyle bir ilah ki sonsuz bir güce sahiptir, istediği olur, istemediği de olmaz. İbadet ve kulluk O'na layıktır. Oysa diğer tanrılar hep insanın kendi hayalinin ürünüdür ve hiçbir gerçeği olmadığı için insanın yaşantısına eksen olamadığı gibi insanı da kendine tutsak yapar.[21]
Her şeyin ilahı birdir. Alemlerin Rabb'i ve tüm varlıkları yoktan var eden sadece O'dur; O kendisinden başkasına ibadet ve kulluk etmeyin, buyurmuştur. İnsanların çoğu bilmeseler bile sağlam ve ebedi din ancak Allah’a inanıp ona tapmaktır.[22]
Yusuf bu sözleriyle ilk olarak kendisini tanıtıyor, ailesinden bahsediyordu ve değerli babalarının ismini anıyordu; vasfını halkın duyduğu peygamberlerin ismini anıyordu ve kendisinin bu temiz soydan olduğunu bildiriyordu. Hakk'ın halka gönderdiği elçilerin, iki açıdan tanınmış olmaları gerekirdi:
İlki insanların onları takvalı, dürüst ve salih kişiler olarak tanıması gerekirdi; iki zindan arkadaşıda Yusuf’u bu sıfatlarla tanıdıklarını itiraf ediyordu.
Diğeri ise dürüst ve salih bir soydan gelmeleri gerekirdi.
İşte bu nedenle Yusuf babalarını tanıttı; soylu tertemiz bir aileye bağlı olduğunu anlattı. Halkı Hakk'a davet eden bir kişi hem kişisel yönüyle ve hem de ailevi özelliği ile temiz ve seçkin olması insanların yanında daha etkili olmalarını sağlar ve çağrılarının akıl ve mantık sahiplerince kabul edilmesi daha kolay olur.
Yusuf'un mesajı gayet net ve açıktı; bu çağrının, biri olumlu ve diğeri ise olumsuz iki yönü vardı:
Bu çağrı bir taraftan çeşitli tanrılara inanmayı ve Allah’a ortak koşmayı reddetmek esasına ve diğer taraftan bir ve tek olan Allah'a tapmak temeli üzerine kuruluydu. Üstelik bu davette zorlama yoktu; çünkü din ve inançta zorlama olmazdı. İşte bu nedenle Yusuf iki zindan arkadaşını davetini kabul etmekte serbest bırakmış, inancını kabul etmeyi ve doğrulamayı onların üzerine bırakmıştı.
İsteseler kabul edeceklerdi, istemeseler kimse onları bu inanca girsinler diye zorlamayacaktı.
Bir inancı kabul etmek düşünerek olmalıydı. Yusuf bu sözleriyle onlara düşünme fırsatı verdi. Sağlam ve kısa bir davetten sonra arkadaşlarının rüyalarını tabir etmeye başladı:
- Rüyasında üzüm sıktığını görenin zindandan çıkarak kralın özel hizmetçisi olacağını, ona şarap sunmakla görevlendirileceğini; rüyasında başındaki ekmek tabağından kuşların yediğini görenin ise asılacak ve gökteki kuşlar başının etini koparıp yiyeceğini onlara söyledi.[23]
Sonra şöyle devam etti:
- Bu kesin ve değişmez bir gelecektir.[24]
Evet; Yusuf'un dediği gibi oldu. Arkadaşlarından biri asıldı, diğeri ise kralına şarap sunmakla görevlendirildi.
Yusuf, kurtulacak olandan kendisinin suçsuz yere zindana atıldığını krala hatırlatmasını istedi.
Arkadaşı Yusuf'un bu isteğini kabul etmesine rağmen kralın yanında bir makama ulaşınca verdiği sözü unutuverdi ve böylece bu büyük insan yıllar boyu zindanda kaldı.[25]
Görüldüğü gibi, bir makama ulaşmadan önce, vaatlerde bulunulması o makama ulaştıktan sonra ise verilen sözlerin unutulması bir çok insanda görünen genel bir hudur.
[1]- "Şehirde birtakım kadınlar: Vezir'in karısı, uşağının nefsinden murat almak istemiş! Sevda, onun bağrını yakmış! Biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz!" dediler." (Yusuf: 30)
[2]- "(Kadın), onların (dedikodu yaparak kendisini dile düşürme) düzenlerini işitince..." (Yusuf: 31)
[3]- "...Onlara (adam) gönderdi (yemeğe davet etti.) Onlar için dayanacak yastıklar hazırladı ve her birine de bir bıçak verdi..." (Yusuf: 31)
[4] - "...(Kadınlar, önlerine konan meyveleri soyup yemekle meşgul iken) Yusuf'a: "çık karşılarına!" dedi." (Yusuf: 31)
[5] - "...Kadınlar Yusuf'u görünce onu (gözlerinde) büyüttüler..." (Yusuf: 31)
[6] - "...(Ona hayranlıklarından ötürü) ellerini kestiler..." (Yusuf: 31)
[7]- "Ve: "Allah için, haşa bu insan değildir; bu ancak güzel bir melektir!" dediler." (Yusuf: 31)
[8]- "(Kadın) dedi ki: "İşte siz beni bunun için kınamıştınız!"" (Yusuf: 32)
[9]- "Andolsun ben kendisinden murat almak istedim de o, iffetinden ötürü (beni) reddetti." (Yusuf, 32)
[10]- "Ama kendisine emrettiğimi yapmazsa, elbette zindana atılacak ve alçalanlardan olacaktır!" (Yusuf: 32)
[11]- "(Yusuf): "Rabb'im dedi bana göre zindan, bunların beni davet ettiği şeyden iyidir. Eğer onların düzenini benden savmazsan onlara meylederim ve cahillerden olurum!" (Yusuf: 33)
[12] - "...Rabb'i onun duasını kabul buyurdu ..." (Yusuf: 34)
[13]- "Sonra (aziz ve adamları Yusuf'un masumluğu hakkındaki) bu delilleri gördükleri halde yine onu bir süre zindana atmaları kendilerine uygun geldi." (Yusuf: 35)
[14] - "Onunla beraber iki delikanlı daha zindana girdi..." (Yusuf: 36)
[15]- "Onlardan biri dedi ki: "Ben düşümde şarap sıktığımı görüyorum." (Yusuf: 36)
[16]- "Öteki de dedi ki: "Ben de, görüyorum ki başımın üstünde ekmek taşıyorum, kuşlar (gelip) ondan yiyor."" (Yusuf: 36)
[17]- Bunun yorumunu bize haber ver zira biz seni güzel davrananlardan görüyoruz." dedi." (Yusuf: 36)
[18]- "Bu (rüya)nın yorumunu size haber vermiş olurum... Bu (yorum) Rabb'imin bana öğrettiği şeylerdendir (bu bilgileri Rabb'im bana lütfetti)." (Yusuf: 37)
[19]- "Ben, Allah'a inanmayan, ahireti de inkar eden bir kavmin dinini terk ettim. Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub'un dinine uydum. Bizim, herhangi bir şeyi Allah'a ortak koşmağa hakkımız yoktur. Bu (tevhid), bize ve bütün insanlara Allah'ın bir lütfüdür, ama insanların çoğu şükretmezler." (Yusuf: 37-38)
[20]- "Ey benim zindan arkadaşlarım, (düşünün bir kere) çeşitli tanrılar mı iyi, yoksa her şeyi (hükmü altında tutan) kahredici tek Allah mı?" (Yusuf: 39)
[21]- "Siz, O'nu bırakıp ancak sizin ve atalarınızın taptığı bir takım (anlamsız boş) isimlere tapıyorsunuz." (Yusuf: 40)
[22]- "Allah onlar(ın gerçekliği) hakkında hiç delil indirmemiş (onlara hiçbir güç vermemiş)tir. Hüküm, yalnız Allah'ındır. O, yalnız kendisine tapmanızı emretmiştir işte doğru din budur. Ama insanların çoğu bilmezler." (Yusuf: 40)
[23]- "Ey zindan arkadaşlarım, (rüyanıza gelince) biriniz (eskisi gibi) yine efendisine şarap sunacak, diğeri ise asılacak kuşlar onun başından yiyecek." (Yusuf: 41)
[24] - "...Sorduğunuz iş (bu şekilde) kesinleşmiştir." (Yusuf: 41)
[25] - "O iki kişiden kurtulacağını sandığı kimseye dedi ki: "Benim efendin (kralın)ın yanında an (benim suçsuz olduğumu krala hatırlat)." Fakat Şeytan o adama, (Yusuf'un durumunu) efendisine söylemeyi unutturdu, (bundan ötürü Yusuf), birkaç yıl zindanda kaldı." (Yusuf: 42)