Ehl-i Beyt Öğretisi 1
En muhteşem sanat eserini bir hayvanın önüne bırakacak olursanız, bu bir şaheser olsa bile, o hayvanda en küçük bir etki yaratmaz. Şahane bir resim tablosunu taşıyan bir kartonla mürekkebe düşmüş bir karıncanın üzerinde dolaşarak çeşitli anlamsız zikzaklar çizdiği bir diğer bir kartonun güve böceği için aynı değeri taşırlar; ikisin de aynı iştahla yer ve bitirir.
Demek ki, sanatı oluşturan insan olduğu gibi sanatın muhatabı da yine düşünme, kavrama ve güzelduyuya sahip insandır.
Ancak sanat eserinin oluşturucusu ve muhatabı kimliğini taşıyan insanın sanat eserine karşı tutumu nasıl olmalıdır?
Genelde bir sanat eserine insanlar, bir meşguliyet vesilesi, bakıcıyı kendisine çekerek şaşkınlığa iten, birkaç dakika veya saat kendisiyle uğraştırarak insandaki güzelduyuyu doyuran ve sanatçının toplum ve çevre hakkındaki görüşlerini yansıtan bir olgu olarak bakmaktadırlar.
Doğuda olsun batıda olsun sanat eserini seyredenler sadece içlerinde bir çalkantı ve dalgalanmadan başka bir şey hissetmezler. İçinde çeşitli çerçöp ve kırıntılar bulunan suyla dolu bir havuzu düşünün bu havuz bir şeyle karıştırdığınızda elbette ki, kısa bir sure için içindeki, çerçöp ve kırıntılar hareket eder ve çalkantı meydana gelir. Ama bu kısa bir süre sonra tekrar yatışır. Sanat eseri karşısında böyle bir tepkinin yalnız insanda gerçekleşmesine rağmen bu ilkel bir reaksiyondan başka bir şey değildir. Maalesef sanat eserlerine düşkün olanların yanı sıra sanat eserlerini meydana getiren sanatkarlardan bir çoğu da bu ilkel reaksiyonu kendilerine hedef olarak seçmiş durumdalar; birçoğunun gayesi sırf insanları hayret ve şaşkınlığa iterek, onların ilgisini toplamak ve beğenilerini kazanmaktan başka bir şey değildir.
Oysa ki, sanatı tanıyarak sanat eserlerinden ebediyete yönelik olan manevi hayat uğruna yararlanmak ve sanat eserlerini vücuda getiren üstün yeteneklerin yaratıcısını tanımaya çalışmak sanata daha bir yücelik kazandırır ve onu geçici duygulara doyurmak için kullanılan önemsiz bir araç olmaktan kurtarır.
Sanat insanın üstün yeteneklerini ortaya koyması, insandaki güzelliği ve yüce gerçekleri gözlemlemeye olan aşkı ifade etmesi yönünde tamamen insani bir olgudur. Bu yüzden de bazıları sanatın her türünü benimseyerek sanat için sanat fikrini desteklemişlerdir. Ama bunlara şu gerçeği hatırlatmak gerekir ki sanatın yüce insani yeteneklerin ifadesi olması onun insanlık dışı çirkin heves ve arzulara bir araç olarak kullanılmasını önlemez. İnsanın yücelmeye olan özleminin ve yüce insani yeteneklerin ifadesi olan sanatın bu hayvani hevesler uğruna kullanılması her şeyden önce sanata yapılan bir ihanettir.
Sanatın batıdaki bu günkü çöküşü, bilindiği üzere erkekle kadının cinsel ilişkilerinin bir bardak su içmek haddinde bayağılaşmasıyla başlamıştır. Milyarlarca para, milyonlarca kişinin en değerli sermayeleri olan zamanları ve fikri çabalar sanat adına insandaki cinsel duygu ve istekleri alevlendirmek yolunda harcanmaktadır; sanat adına nice filim, fotoğraf, roman vb. çalışmalar bu sahada hizmete alınmış durumdadır. Biri çıkıp da bunlara “Cinsel istek ve güç zaten yeterince insanda güçlüdür bunun sanatla güçlendirmeye gerek yoktur; bunun daha da takviye etmeye çalışmak onun normal çığırından çıkarıp insanın cinsel çılgınlığa sürüklenmesine neden olur.” diyememektedir.
“Normal bir baş ağrısı için hazırlanmış bir ilacın ancak uzmanların denetiminde çeşitli tahlil ve kontrollerden geçtikten sonra üretilip satılmasına müsaade ediyor ve bu alandaki kısıtlamaların insanın özgürlüğü ile çelişmediğini söylüyorsunuz da neden insanın ruh yönünü ilgilendiren konularda herkesin her türlü müdahalesine göz yumuyorsunuz?!” deme cesaretini bulan kaç aydın ve sanatkar vardır?
İnanç ve ifade özgürlüğünün önemini biz de kabul ediyoruz. Ama bize göre insanın rasyonel ve manevi hayat hakkı dehanın yanardağından akan yakıcı maddeler tarafından yakılıp küle çevrilmesine izin verilmeyecek derecede değerli ve kutsaldır.