İbrahim (a.s) çocukluğundan ergenlik çağının ilk dönemlerine kadar soydaşlarının toplumundan ayrı yaşıyordu. Sonra ortaya çıkarak babasının yanında yaşamaya başladı. Bu sırada babasının ve soydaşlarının putlara kulluk sunduklarını gördü. Babasının ve soydaşlarının bu davranışlarını hoş karşılamadı. Tertemiz ve arınmış fıtratı, yüce Allah tarafından hakkın gösterilmesi ve her şeyin melekûtunun gözlemlendirilmesi suretiyle destekleniyordu. Hak söz ve salih amel ışığında hareket etmesi sağlanıyordu.
Önce babasıyla, putlara kulluk sunma ekseninde tartışmaya başladı. Onu putlara kulluk sunmayı reddetmeye, tek ve ortaksız Allah"a kulluk sunmaya davet etti. Şeytanın dostluğundan kurtarması ve hidayete ulaştırması için kendisine tâbi olmasını istedi. İbrahim bu konuda sürekli babasıyla tartıştı. Nihayet babası onu kovdu ve putlara kötü sözler söylemekten ve onlardan yüz çevirmekten vazgeçmemesi durumunda kendisini taşlayarak öldürmekle tehdit etti.
Ama İbrahim (a.s) ona karşı kibar ve şefkatli davrandı. Çünkü yüksek bir ahlâka sahipti. Hiçbir zaman incitici sözler söylemezdi. Bu yüzden kendisini tehdit eden ve kovan babasına selâm verdi, kendisi için Allah"tan bağışlanma dileyeceğini; bu arada onu ve soydaşlarını, Allah"tan başka kulluk sundukları düzmece ilâhları terk edeceğini vaat etti. (Meryem, 41-48)
Bu arada bazı gruplarla putlara tapma hususunda tartıştığı gibi (Enbiyâ, 51-56; Şuarâ, 69-77; Sâffât, 83-87) başka gruplarla da güneşe, aya ve yıldıza tapma hususunda tartışıyordu. Derken onun putlardan ve diğer düzmece ilâhlardan uzaklaştığı haberi toplumda iyice yayıldı. (En"âm, 74-82) Bir gün soydaşları toplu ibadet için kentin dışına çıktıklarında, o hasta olduğunu ileri sürerek kentte kaldı, onlarla birlikte toplu tapınma merasimine katılmadı. Soydaşlarının kentin dışında oldukları bu sırada putevine girdi ve bir baltayla putlarını paramparça etti. Sadece büyük olanı bıraktı. Ki gelip neler olup bittiğini ondan öğrensinler. Soydaşları kente geri döndüklerinde tanrılarına yapılanları gördüler. Bunu yapana büyük bir öfke duydular. Dediler ki: "İbrahim adında bir delikanlının onlar hakkında ileri geri konuştuklarını duyduk."
İbrahim"i çağırdılar. Onu teşhis etmeleri için insanların önüne çıkardılar. Ona, "Ey İbrahim, tanrılarımıza bunu sen mi yaptın?" diye sordular. İbrahim onlara şu cevabı verdi:
"Hayır; ama, şu büyük olan put yapmıştır. Onlara sorun eğer konuşurlarsa, size cevap versinler."
İbrahim büyük putu parçalamamış, baltayı da onun boynuna veya başka bir yerine asmıştı. Böylece, diğer putları büyük putun kırdığı görünümünü vermişti.
İbrahim bunu söylerken soydaşlarının kendisini doğrulamayacaklarını biliyordu. Çünkü onlar putların buna güç yetiremeyen cansız varlıklar olduklarını biliyorlardı. Fakat, "Eğer konuşurlarsa, onlardan sorun." demek suretiyle, onların ağzından açıkça putların cansız varlıklar olduklarına ilişkin bir itiraf almak istiyordu. Soydaşlarının putların cansız ve duygusuz varlıklar olduklarını itiraf etmelerini bekliyordu. Nitekim soydaşları İbrahim"in bu sözlerini duyduklarında hemen kendi içlerinde, "Sizler gerçekten zalimlersiniz." dediler. Sonra tekrar eski sapıklıklarına geri döndüler. Dediler ki: "Sen onların konuşamayacaklarını biliyorsun." Bunun üzerine İbrahim onlara şöyle dedi:
"Siz Allah"ı bir yana bırakarak size bir zarar ve bir yarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh olsun size ve Allah"ın dışında taptıklarınıza! Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız? Kendi ellerinizle yonttuğunuz şeylere mi kulluk sunuyorsunuz? Sizi de, onları da yaratan Allah"tır."
Dediler ki: "Onu ateşe atın, ilâhlarınıza yardım edin!" Bunun üzerine onun için bir bina yaptılar, orada büyük bir ateş yaktılar. Bütün halk el birliği ederek onu yakmak için çalışıyordu. Onu bu büyük ateşin ortasına attılar. Allah, ateşin ona karşı serin ve selâmetli olmasını sağladı. Onların İbrahim"e karşı kurdukları tuzağı boşa çıkardı. (Enbiyâ, 57-70, Sâffât, 88-98) Bu arada kralın huzuruna da çıkmıştı. Halk ona da tapıyor, onu da bir rab olarak algılıyordu. Kral, İbrahim"le rabbi hakkında tartışmıştı. İbrahim ona demişti ki: "Benim Rabbim dirilten ve öldürendir." Kral demagoji yaparak, "Ben de diriltirim ve öldürürüm." demişti. Örneğin bir tutsağı öldürür, birini de serbest bırakırım. Ama İbrahim bu sefer demagoji yapmasına izin vermeyecek bir kanıtla karışsına çıkmıştı:
"Allah güneşi doğudan batıya getiriyor, sen de onu batıdan getir. Bu söz karşısında küfre sapan adam söyleyecek söz bulamadı." (Bakara, 258)
Allah onu ateşten kurtarınca, insanları hanif dinine, tevhit inanç sistemine davet etmeye başladı. Küçük bir grup ona iman etti. Yüce Allah bunlar arasında Lut"un adını verir. Bunlar arasında kendisiyle birlikte hicret eden karısı da vardı. Memleketinden çıkmadan ve kutsal topraklara gitmeden önce onunla evlenmişti.[1]
Sonra kendisi ve soydaşları arasından iman edenler soydaşlarıyla ilişkilerini kestiler. Kendisi de baba diye çağırdığı; ama öz babası olmayan Azer"le ilişkisini kesti.[2] Eşi ve Lut ile birlikte kutsal topraklara göç etti. Orada zalim soydaşlarından hiçbir zorbanın engeliyle karşılaşmadan Allah"a kulluk etmek istiyorlardı. (Mümtehine, 4; Enbiyâ, 71) Burada yüce Allah ona İsmail"i, İshak"ı ve arkasından Yakub"u müjdeledi. İhtiyardı, yaşı iyice ilerlemişti. Derken İsmail doğdu, ardından İshak doğdu. Allah ona, oğullarına ve oğullarının soyundan gelenlere bereket bahşetmişti.
Sonra Rabbinin emri doğrultusunda Mekke"ye gitti. Orası hiçbir ekine elverişli olmayan kupkuru bir vadiydi. Oğlu İsmail"i oraya yerleştirdi. İsmail henüz küçük bir çocuktu. Kutsal topraklara geri döndü. İsmail orada büyüdü, oralarda yaşayan Arap kabileleri etrafında birleştiler. Burada Mekke kenti kuruldu.
Mekke Kenti"nin ve Beyt"in kurulmasından önce ve sonra zaman zaman İsmail"i ziyaret ediyordu. Kâbe daha sonra yapıldı. (Bakara, 126, İbrahim, 35-41) Sonra İsmail"in de yardımıyla Kâbe"yi yaptı. Kâbe insanlar için bir ibadet yeri olarak Allah tarafından kurdurulan ilk evdi. Âlemler için bir bereket kaynağıydı. Orada apaçık ayetler ve İbrahim"in makamı bulunmaktadır. Oraya giren güvendedir. (Bakara, 127-129; Âl-i İmrân, 96-97) İnsanlar arasında haccın farz kılındığını ilân etti ve hacca özgü ibadetleri yasalaştırdı. (Hac, 26-30)
Sonra yüce Allah, oğlu İsmail"i kurban etmesini emretti. Bunun üzerine ibadet maksadıyla oğluyla birlikte evden çıktı. Oğluyla birlikte sa"y yapılan makama varınca dedi ki: "Yavrucuğum, rüyamda seni boğazladığımı görüyorum." Oğlu dedi ki: "Babacığım, sana emredileni yap. İnşaallah beni sabredenlerden bulacaksın." Her ikisi de Allah"ın emrine teslim olunca, ona şöyle seslenildi:
"Ey İbrahim, sen doğru bir rüya gördün ve rüyanı doğruladın. Allah onu büyük bir kurbanlıkla kurtardı." (Sâffât, 101-107)
Kur"ân"ın onun kıssasıyla ilgili olarak en son aktardığı ise, Mekke"ye gelişlerinde yaptığı dualardır. Bunlara da İbrahim Suresi"nde yer verilmiştir. (İbrahim, 35-41) Bu duaların en sonunda İbrahim Peygamber"in şu sözleri yer alır: "Rabbimiz, beni, ana-babamı ve müminleri hesapların görüleceği gün bağışla!"
------------------------------------------------------------------------------
[1]- Soydaşlarından bir grubun kendisine iman ettiğinin kanıtı şu ayettir: "İbrahim"de ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır; onlar kavimlerine, "Biz sizden ve sizin Allah"tan başka taptıklarınızdan uzağız." demişlerdi." (Müm-tehine, 4) Kutsal topraklara gitmeden önce evlendiğinin kanıtı da Rabbinden salih evlât istemesidir: "Dedi ki: Ben Rabbime gideceğim, O beni doğru yola iletecek. Rabbim, bana iyilerden bir çocuk lütfet." (Saffat, 99-100)
[2]- Bu sonucun İbrahim Suresi"nde ondan nakledilen duadan çıktığını daha önce belirtmiştik.