‘Ali’ye sövüp, ona küfür ederek yaklaşan bir ses geliyordu. İmam bu sesi duyunca adımlarını yavaşlattı. Bir kadının sesiydi! Kadının ona yetişmesi için durdu. O, hala küfür etmekteydi; elinde ve omuzunda yükü vardı. Ali (a.s.) yüküne yardımcı olması için izin istedi; nitekim İmam şöyle buyurmuştur: ‘Siyasette en başta gelen şey hoşgörüdür’.
İmam (as) her zaman hoşgörüyü hükümet tarafından halkla ilişkide yada halkın bir biriyle ilişkilerinde en etkili yöntem olarak tavsiye etmiştir. İmam (as), bu yöntemin toplumsal problemleri azaltacağını ve halkın hükümetin programları ile birlikte çalışmalarını sağlayacağını biliyordu. Hz. Ali (a.s.) sadece yükü taşımasıyla kalmayıp kadını yatıştırmaya çalıştı. Kocasının savaşta şehit olduğunu ve kadının ise yalnız, iş ve sorunlarının çokluğu ve ağırlığıyla diz çöktüğünü anladı. Hz. Ali evin işlerinde yardım etmek için kadının evine girdi.
Hz. Ali (as): ‘Hoşgörü muhalefetin keskin kılıcını köreltir’.
Evde hala Ali (a.s.) çalışıyor ve kadın ise küfür ediyordu. Ancak Ali (a.s.) bir şey söylemiyordu. Sonunda kadının komşularından biri evinde çalışan kişinin Ali (a.s.) olduğunu söyledi ve kadın yanlış yargılaması için Ali (a.s.)’den özür diledi.
İmam Ali (a.s.): ‘İyi davranmakla kinli olanların kalplerindeki düğümleri aç ve düşmanlık sebeplerini kes ve senin için belli olmayan şeyler hakkında da bilmiyor gibi davran’. Ali (a.s.) Malik-i Eşter hakkında şöyle söylerdi: ‘Gerçekten O, bir adamdır ki, gevşeklik edeceğini ve düşeceğini sanmam. Hız lazım olan yerde yavaş gitmesinden yada gevşeklik ve yavaş gidilmesi gereken yerde hızlı gitmesinden bir endişem yoktur’.
Yine Hz. Ali (a.s.)’nin bu sözünü bir daha hatırlayalım: ‘Halk ile hoşgörülü davranmak akıllı olmak göstergesidir’.
Velid-ibni Atebe’nin cezalanması gerekiyordu ancak kimse onu cezalandırmak için ileri adım atmaya cesaret edemiyordu. O, üçüncü halifenin ana tarafından üvey kardeşiydi ve halife ise üvey kardeşinin sorhoşluk halinde sabah namazını iki rekat yerine dört rekat kıldığına için cezalanmasına razı değildi. O, açıkça yaptığı ahlaksızlık yüzünden cezalandırılmalı idi. Ancak Ali (a.s.)’den başka kimsenin bu işe cesareti yoktu! İslami hükümlerin uygulanması sözkonusu olunca Ali (a.s.) zerre kadar kendinden müsamaha ve gevşeklik göstermezdi. Herkesin şaşkınlık ve hayret içinde kaldığı bir yerde Ali (a.s.) kararlı adımlarla hükmü yerine getirirdi. Halkın şaşkın bakışları önünde ve İslamî yumuşaklık yada sevgi gibi bahanelerle İslamın hükmünü ihlal etmeden kırpacı eline alıp suçlunun bedenine vurdu.
‘Ey millet! Ali’den şikayet etmeyiniz çünkü Allah’a yemin olsun ki, O, Allah yolunda sert ve kararlıdır’.
Hz. Ali (a.s.) Malik-i Eşter hakkında şöyle söylerdi:
Evet, Malik-i Eşter gibi Ali (a.s.)’ın mektebinde terbiye olanlar akıllı insanın hoşgörülü olmasıyla İslamî değerler ve kuralların uygulamasında gevşeklik ve boşluğun bir olmadığının farkındadırlar. Onlar Allah’ın emirlerinin uygulanmasında hiç bir şeyden korkmama gerekliliğini biliyorlar ve hiç bir zaman insanî ilişkiler ve duygular, maddi ve geçici çıkarlar, tehditler ve cezbedici vaatler onları etkilemez.
Sertlik ve sıkı olmak gerektiği yerde sert ve eğilmezdirler ama yumuşaklık ve esneklik gereken yerde müsamahalı ve hoşgörülüdürler. Ancak maalesef, günümüzde toplumsal ilişkilerde aşırılık yada kısıtlı davranmak gibi dengesizlik toplumumuza bulaşmıştır. Toplumun bazı yüzeysel hastalıklarını derman etmek için yumuşaklık, müsamaha ve hoşgörü ilacına ihtiyacımız olduğu bir çok zamanlarda şiddet ve sertlikle davranmışızdır. Öyle ki bugün o, yüzeysel hastalıkların bazıları derin yaralara dönüşmiş ve aksine kesin ve sert davranarak Allahın emirlerini uygulamaya ihtiyacımız olduğu bir çok zaman da maslahatlı düşündüğümüz için yapmaktan vazgeçmişizidir.