Abdullah Uslu/Ehl-i Beyt Öğretisi 1
"And olsun ki, her ümmete "Allah'a kulluk edin; tağuttan kaçının" diye peygamber gönderdik. Allah içlerinden kimini doğru yola eriştirdi, kimi de sapıklığı hak etti. Yeryüzünde gezin; Peygamberleri yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunu görün".[1]
Hakka tapmayla tağuta itaat etme arasındaki zıtlık ve çatışma itikadi, siyasi, içtimai ve tarihi sahaları içeren kapsamlı bir gerçektir. Peygamberlerin en önemli misyonlarından biri halkı Allah'a kulluk etmeye davet edip tağuttan kaçındırmak olduğu için bu konu itikadidir. Zira Allah'ın velayet (hakimiyet ve dostluğunu) kabul etmek, tağutun velayetini kabul etmekle çelişmektedir Bu konuda Kur'an'ı Kerim;
"Müminler, Allah'ın velayetinde ve kafirler ise tağutun sultası altındadır" buyurmaktadır. Bu ayette açıklandığı üzere, Allah'a inanmak O’na itaat etme ve velayetini kabul etmekle gerçekleşir. Öteden beri toplumlar bu iki velayetin mücadelesini yaşadığı için bu konu sosyal içerikli bir konudur. Allah'a iman edip, O’na itaat edenlere karşı, tağutlara, zalimlere itaat edenlerin varlığı eskiden beri varolagelmiş bir gerçektir ve bu süreç böylece devam edecektir. İman ve küfrü (Allah'a veya tağuta itaati) dikkate almaksızın toplumları tanımak, onların gelişmelerini incelemek mümkün değildir. Tarih boyunca önemli tarihi ve siyasi olayların kaynağını bu iki çeşit inanç ve itaatte (Allah'a veya, tağuta itaatte) görmek mümkündür.
Hatta Kur'an'daki açıklamaları sadece nazari bilgiler olarak düşünsek ve Allah'a kulluk, tağuttan kaçınmakla ilgili hükmü de bu açıdan ele almak istesek bile, yine bunu pratik hayattan uzak soyut bir kuram olarak değerlendiremeyiz. Çünkü bu hükmün açık pratik etkilerini tarihte görmekteyiz. Böyle bir hüküm ve ilkenin sadece faraziye, söz ve emir olarak kalması düşünülemez. İnsan ister istemez belirli bir yolu seçip yürümelidir. Bu yol da Allah'ın veya tağutun yoludur.
Toplumsal ve ferdi yaşantı sahnesinde, Allah'a itaat, tağuta itaatın karşısında yer almıştır. İnsan toplulukları ya Allah'ın koyduğu kanunlar üzerine hareket ederler yahut tağutun bıraktığı kanunlar üzerine yürürler ve bunun dışında bir yol yoktur.
Konunun açıklık kazanması için tağut sözcüğünün ne mana ifade ettiğini açıklamaya çalışalım:
Meşhur lügat bilgini Ragib İsfahani Müfredat-ul Kuran'da tağutun manasını şöyle açıklıyor: "Her mütecavize (haddini aşana) ve Allah'tan başka tapılan tüm şeylere tağut denir. Tağut kelimesi hem tekil hem de çoğu olarak kullanılır.
Sonra şu ayetleri delil olarak zikrediyor:
-Kim tağutu inkar edip...
-Tağuta kulluk etmekten kaçınıp, ...
-İnkar edenlerin dostları ise tağuttur...
-Tağutun önünde muhakeme olmayı isterler...
Daha sonra şöyle diyor: "Bu ayetler de tağuttan maksat haddini aşandır. Buna göre sihir yapan, kahin ve hayır işlere mani olanlara tağut denir.[2]
KUR'AN IŞIĞINDA TAĞUT
Şimdi Kur’an-i Kerim’de tağut kelimesi geçen ayetleri zikrederek bu sözcüğün Kur’an literatüründe ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım:
1. ayet:
Dinde zorlama yoktur; artık hak ile batıl iyice ayrılmıştır. Tağutu inkar edip Allah'a inanan kimse, kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır. Allah işitendir, bilendir.[3]
2. ayet:
Allah inananların dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlerin dostu ise tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara sürükler. İşte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır.[4]
3. ayet:
“Kendilerine kitap verilmiş olanların, putlara ve tağuta inanıp, inkar edenler için: "Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadırlar" dediklerini görmedin mi?”[5]
4. ayet:
“Ey Muhammed! Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tağut önünde muhakeme olunmalarını isterler. Oysa, onları tanımamakla emir olunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.” [6]
Bu ayetlerde ilahi kitaplara inanıp da tağutun önderlik ve hakimiyetini isteyenler şiddetle kınanırken Allah'a imanın ilahi önderlerin (peygamberlerin ve Ehli Beyt İmamlarının) önderliğini kabul etmekle ne kadar iç içe olduğu gösterilmektedir.
5. ayet:
“İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkâr edenlerse tağutun yolunda savaşırlar. Şeytanın dostlarıyla savaşın, esasen şeytanın hilesi zayıftır.”[7].
6. ayet:
"Allah katında bundan daha kötü bir karşılığın bulunduğunu size haber vereyim mi?" De, Allah kime lanet ve gazap ederse, kimlerden maymunlar, domuzlar ve tağuta kullar kılarsa, işte onlar yeri en kötü ve doğru yoldan en çok sapmış olanlardır.[8]
7. ayet:
“Gerçekten her ümmete; "Allah'a kulluk edin, tağuttan sakının" diye peygamberler gönderdik. Allah içlerinden kimilerini doğru yola iletti, kimileri de sapıklığı hak etti. Yeryüzünde gezin; peygamberleri yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunu görün.”[9]
8. ayet:
“Tağuta kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere, onlara, müjde vardır.”[10]
Yukarıdaki nurlu ayetler ışığında bu konuyla ilgili olarak şu birkaç noktayı hatırlatmak gerekir:
1) Allah'a iman etmek sadece, kalple ilgili batini bir durum değildir. Çünkü gerçek imana sahip olmak için Allah'a ibadet etmek ve tağuttan kaçınmak gerekir.
2) Peygamberlerin peygamberlikle görevlendirilmeleri ve halkı Allah'a itaat etmeğe çağırmaları sonucu, halk iki gruba bölünmüş; bir grup Allah'a iman etmiş; diğer bir grup ise tağuta ibadet etmekten kaçınmamıştır.
3) Allah'a iman etmek, O’na ibadet etmek ve hükümlerini uygulamak, başkalarına ibadet etmekle çelişir. Allah'ın hükümleri dışında verilen her hüküm tağutun hükmüdür.
Hadisler Işığında Tağut
Masum İmamlar'dan nakledilen hadislere göre tağuttan maksat, Ehli Beyt İmamlarına karşı çıkarak haksız yere hakimiyeti ele geçiren böylece hükümetinin temeli batıl üzerine kurulu olan ve batılla hükmeden kimselerdir.
1. Hadis
Ömer b. Hanzele diyor ki: "İmam Cafer Sadık'dan (Allah’ın selamı ona olsun), "Bizim dostlarımızdan iki şahıs bir konuda örneğin miras veya borç konusunda ihtilafa düşerlerse, meseleyi halletmek için onların hükümdar ve kadılarına müracaat etmeleri helal midir?" diye sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Onlara hak veya batıl bir işte müracaat etmek, tağuta müracaat etmektir. Verdikleri hükümle alınan bir şey kendisine ait bir hak olsa bile haramdır. Çünkü Allah'ın insanlara tağuttan kaçınmalarını emretmesine rağmen, o bunu tağutun hükmüyle elde etmiştir. Allah: “Onlara tağuta karşı olun diye emredildiği halde, tağutu kendilerine hakim kılarlar” buyurmaktadır.[11]
Allame'i Meclisi bu hadisin şerhinde şöyle diyor: "Tağut, tuğyan kökünden türemiştir. Şeytan, put, Allah'tan başka ibadet edilen veya insanların Allah'a ibadetini engelleyen her şeye denir. Bu hadiste de tağuttan maksat, haksız yere hakimiyeti ele geçirip batılla hükmedenlerdir. Kur'an ayetleri de bu hadiste yer alan emri doğrulayarak ihtilaflı konuların çözümünde zalim hakimlere başvurmanın kesinlikle caiz olmadığını belirtmektedir.[12]
İşaret ettiğimiz gibi Allah'a iman etmenin manası, sadece kalpten ona inanmak değildir. İman Allah'ın vilayetini kabul etmekle beraber ona karşı olan her şeyin vilayet ve hükümlerini reddetme şartını beraberinde getirmektedir. Bu önemli noktayı dikkate aldığımızda zalim hükümdarların, tevhit inancıyla sürekli ve ciddi bir şekilde mücadele etme nedenleri ortaya çıkar.
Allame Meclisi, bu hadisin senedi hususunda şöyle diyor: "Bu hadis güvenilir bir hadistir ve Şia alimleri tarafından geçerli bir hadis olarak kabul edilmiştir."[13]
2. Hadis:
Bureyd şöyle diyor: "İmam Bakır’dan (Allah'ın selamı ona olsun) "Ey inananlar! Allah'a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin." (Nisa/59) ayetinin tefsiri hakkında sordum, cevap olarak şu ayeti okudular: Kendilerine kitap verilmiş olanların, putlara ve tağuta inanıp, inkar edenler için: "Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadırlar" dediklerini görmedin mi? (Nisa/51) Sonra şöyle devam etti: "Sapıklığa önder olanlar ve halkı ateşe davet edenler şöyle derler: "Batıla uyanlar, hakkı, Ehli Beyt’ten ve Ehli Beyt’in dostlarından daha iyi tanırlar" ve şu ayeti okudular: "İşte onlar Allah'ın lanetledikleri kimselerdir. Allah'ın lanetlediği kişiye asla yardımcı bulamayacaksın. Yoksa onların hükümranlıktan bir payı mı var? (yani onların imamet ve hilafetten bir payı mı var?) O zaman insanlara bir çekirdek parçası bile vermezler." (Nisa/52-53) Yüce Allah “İnsanlara bir çekirdek parçası bile vermezler” ayetinde yer alan “insanlardan” biz Ehli Beyt’i kastetmiştir. "Yoksa Allah'ın bol nimetinden verdiği kimseleri mi çekemiyorlar?" Yani Allah'ın biz, Ehli Beyte verdiği ve yalnızca bize mahsus kıldığı bu büyük nimetten (imametten) dolayı bizi çekemediler. Oysa “İbrahim ailesine Kitab ve hikmet verdik, onlara büyük hükümranlık bahşettik." (Nisa/54) buyuruyor. Yani: İbrahim’in ailesine risalet, nübüvvet ve imameti bahşettik" nasıl olur da bunlar imametin İbrahim'in ailesine verildiğine inanıyorlar da Muhammedin Ehli Beytine verildiğini inkar ediyorlar?...[14]
Bu hadis de Kur'an ayetlerine istinat ederek, Allah'a iman etmenin onun tarafından seçilen imam ve önderlere itaat etmekle tamamen birbirine bağlı olduğunu apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Hadis:3
İmam Bakır (a.s), Kadir gecesi hususunda inen ayeti şöyle açıklıyor: "O gecede her sağlam iş nazil olur.” Bir konuda iki görüş sağlam olamaz ancak biri sağlam olur. İhtilaflı olmayan bir konuda (her kesin kabul ettiği bir hakikat üzere) hüküm verenin hükmü Allah'ın hükmüdür. İhtilaflı bir konuda hüküm veren ve sadece kendi görüşünün doğruluğuna inananın hükmü ise tağutun hükmüdür. Şüphesiz, her yıl Kadir gecesinde tüm işlerin tefsir ve açıklaması Veliyyi Emr'e (Masum İmam’a) iner, bu tefsir ve açıklamada kendine ve halka ait olan işlerin yapılması emredilir. Kadir gecesinin dışında diğer bütün günlerde de Allah'ın gizli ve özel ilminden Veliyyi Emr'e iner." Ve sonra şu ayeti okudular: "Eğer yeryüzünde ağaçlar kalem olsa, denizler mürekkeb olsa ve -yedi kat deniz de yedekte bulunup yazılsa- yine de Allah'ın sözleri bitmezdi. Doğrusu Allah güçlüdür, hakimdir." (Lokman/27)[15]
Hak birdir. Bir konuda birden fazla hak hüküm olmaz. Tereddüt ve ihtimal üzere ortaya sürülen hükümler, o görüş sahibinin şüphe içerisinde olduğunun işaretidir. Masum imamlar (a.s) ilimlerini Allah'tan aldıklarından hükümleri daima doğrudur. Ama, tağutun hükümleri insan düşüncesinin ürünü olduğundan sürekli değişken, çelişkili ve delilsizdir.
Bu hadis, insanın yaşantısı hususunda doğru bir programa ihtiyaç duyduğunu, ferdi, sosyal ve benzeri tüm alanlarda hakka amel edilmesinin gerekli olduğunu beyan etmekte ve bu nedenle Allah'tan başka hiç kimsenin insan için kanun koyma hakkına sahip olmadığını, teşri ve hakimiyetin sadece Allah'a Peygamberlere ve Masum İmamlara özgü olduğunu açılamaktadır.
Bu hadis, her Kadir gecesi toplumların geleceği ve yaşamlarıyla ilgili emirlerin Allah tarafından masum imama (İmam Mehdi’ye) indirildiğini ve Allah (c.c) Kadir gecesinin dışındaki diğer gece ve günlerde de ona sonsuz, gizli ve has ilminden verdiğini ve yalnızca masum imamın öz halis ve kesin ilimle hükmeden kişi olduğunu ve masum imamın dışında imamet ve hükümdarlık iddiasında bulunanların ilminin, şahsi görüş, ihtimal, kuram ve kuruntulara dayandığını böylece her hangi bir konuda kesin ve kati bir hüküm veremeyeceklerini açıkça beyan etmektedir.
Ehli Beyt Mektebinin takvalı büyük alimlerinin din hususunda söyledikleri her şey, Ehli Beyt'in ilmine dayanır. Onlar ilahi hükümleri beyan etmekte kendilerinden bir görüş ortaya koymazlar. Onlar, Kur'an ayetleri, Peygamber ve masum imamların (a.s) hadislerine dikkat eder, çaba gösterir, daha sonra usul ilmi kanunlarına göre görüş belirtirler.
Hadis: 4
İmam Seccad (a.s) bir mektubunda şöyle buyuruyor:
"Allah'ı tanımak ile amel, birbirinden ayrılmayan iki sadık dosttur. Allah'ı tanıyan her kimse ondan korkar. Allah'ın azabından korkmak ise insanı hakka itaat etmeğe doğru sevk eder. Alimler ve onların izcileri Allah'ı, tanıyan, hükümleriyle amel eden ve O’na rağbet edenlerdir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Allah'ın kulları arasında O'ndan korkan, ancak bilginlerdir.” Buna göre, dünya işlerine günah yapmak kastıyla yönelmeyin; kendinizi Allah'a ibadetle meşgul edin; yaşadığınız günleri ganimet sayın; kıyamet gününde sizi azaptan kurtaracak şeyler için çaba gösterin. Şüphesiz bu yol, en az tehlikeli, mazerete en yakın, kurtuluş için en ümitli yoldur. Allah ve itaatini farz kıldığı kimselerin emirlerini her emre karşı tercih edin. Tağut ve ona uyanlara itaat etmeyin. Dünyanın maddi, çekici lezzet ve güzelliklerinden dolayı tağut ve ona uyanların emrini Allah'ın emrine tercih etmeyin.[16]
İnsanın fikir ve inanç tarihi araştırıldığında hakka karşı cephe açan, muhalif gurupların ilahi dinlerle mücadele etmek için, yalanlamak, küçümsemek ve alay etmek gibi çeşitli metotlara başvurdukları görülür. Bu karşıt güçler çoğunlukla dinin ilerlemesi sonucu, menfaatlerinin zarara uğrayacağını nazara alarak harekete geçmişlerdir.
Son asırlarda şeytani güçler kendilerini tarafsız ve ilim sever göstererek inkarcılık ve küfre dayalı fikir ve düşünceleri bilimsel görüş, çağdaşlaşma, ilerleme vb. isimlerle insanlara sunmaktadırlar. Aldatıcı propaganda araçlarıyla kendi yöntem ve fikirlerine karşı çıkanların bilim ve kültüre karşı olduklarını, toplumu geri bırakmak istediklerini ileri sürmektedirler. Hayret şu ki maddi bilimler ilerlediği derecede, ne yazık ki fikir ve düşünceler de o kadar zayıflamıştır. Dış görünüş itibariyle akıl ve mantık karşısında son derece saygılı olan kimseler, derin ve kapsamlı bir düşüncesizlik içerisinde olduklarının farkında bile değiller. Birçokları hayvani isteklerden oluşan çağdaş bataklık içerisinde çırpınıp durmaktadırlar. Tağuta tabi olan bilginlerin fikir adına sundukları kuruntu ve hayaller, çeşitli kılıklara giren şeytanlar tarafından yapılan propaganda, boş ve anlamsız şeyler hakkında yapılan tartışmalar, spor vb. şeyleri araç ederek hayali yenilgi ve başarılarla kalabalık kitleleri meşgul etmek gibi yöntemler, insanları haktan uzak tutmak için girişilen teşebbüslerden bazılarıdır.
Bunu söz konusu etmedeki maksadımız, dine karşı çıkan fikir ve akımların hangi yol ve yönteme uyarsa uysun tağut cephesinde yer aldıklarını vurgulamak ve buna karşı Allah’a gerçek imanın, Ehli Beyt İmamlarının velayet ve önderliğini kabul etmek ve onlara gerçek anlamda uymakla gerçekleşebileceğini hatırlatmaktır.
Tağutla mücadelenin tek yolu da ilahi önderlerimizin bizleri hidayet etmek istedikleri yola dönmektir.
[1] - Nahl / 36.
[2]- Ragıp İsafahani, Mufredat s.314. Dar'ül Kutub'ul-Arabi, Beyrut.
[3] - Bakara/256
[4] - Bakara / 257
[5] - Nisa / 51
[6] - Nisa / 60
[7] Nisa / 76
[8] - Maide / 60
[9] - Nahl / 36
[10] - Zümer / 17
[11]- Kuleyni, Usul-u Kafi, c.1, s.67
[12]- Meclisi, Mir'at-ul Ukul, c.1, s.222
[13]- Meclisi Mirat-ül-Ukul, c.1, s.221
[14] - Allame Meclisi Bihar’ul-Envar c.23, s. 289.
[15] -Kuleyni, Usul-u Kafi, c.1, s.248
[16] - Kuleyni, Füru-u Kafi, c.8, s.15