İmam Musa Kazım’dan (a.s) Altın Sözler

Cumartesi, 21 Aralık 2013 11:28

 

İmam Kazım (a.s), ölmek üzere olan birisinin yanına vararak şöyle buyurmuştur: “Ölüm, müminleri günahından temizleyen bir arıtma aracıdır. Vücutlarında olan en son günahın kefareti olarak kendilerine ulaşan en son acıdır. Ölüm kafirleri de temizliklerinden arındırır, sahip oldukları iyiliğin son sevabı olarak kendilerine ulaşan en son lezzet ve rahatlıktır.”‌[1]

İmam Kazım (a.s), ölümü arzulayan birisine şöyle buyurmuştur: “Seninle Allah arasında kendisi sebebiyle sana yardım ulaştırdığı bir akrabalık mı vardır?”‌ O, “hayır”‌ diye arzedince İmam şöyle buyurdu: “Acaba kötülüklerine üstün gelecek iyilikleri önceden gönderdin mi?”‌ O, “Hayır”‌ diye arzedince İmam şöyle buyurdu: “O halde sen ebedi helak olmayı arzu etmişsin.”‌[2]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aziz ve celil olan Allah, “kil-u kal”‌dan (boş konuşmaktan), malı savurganlıkla harcamaktan ve çok soru sormaktan nefret eder.”‌[3]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ebu Zer’e, “Senin malın ve mülkün nedir?”‌ diye sorulunca, “İlmimdir”‌ diye cevap verdi. Ona, “Biz senin altın ve gümüşlerini soruyoruz”‌ diye söylenildiğinde ise şöyle buyurmuştur: “Ben, güne başlayınca, geceyi düşünmüyorum ve geceye başlayınca da sonraki günümü düşünmüyorum. (Dolayısıyla mal ve servet toplama fikrinde değilim.) Bizim bir kovanımız vardır. En iyi mallarımızı orada biriktiriyoruz. Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittim: “Müminin kovanı kabridir.”‌[4]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah Peygamberlerini ve resullerini sadece Allah hakkında düşünsünler diye kullarına göndermiştir. O halde (hakkın davetine) en iyi şekilde icabet eden, Allah hakkındaki marifeti en güzel olandır. Allah’ın emri hakkında en bilgili olan kimse ise aklı daha güzel olandır ve kullarından aklı en güzel olan kimse de dünya ve ahiret hakkında en yüce olanlarıdır.”‌[5]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Aziz ve celil olan Allah gönderdiği her Peygamber ve vasiyi mutlaka cömert olarak göndermiştir.”‌[6]İmam Kazım (a.s), kendisine, “Ress ashabı kimler idi, hangi halktan idiler ve nasıl bir kavim idiler?”‌ diye sorulunca şöyle buyurmuştur: “İki Ress ashabı vardır, bir Ress ashabı, Allah’ın kitabında onları zikrettiği kimseler değillerdir. Bunlar Bedevi ve hayvancılıkla geçinen kimselerdi. Allah-u Teala Salih Peygamberi resul olarak onlara gönderdi. Ama onlar Salih peygamberi katlettiler. Allah onlar için başka bir Peygamber gönderdi, onu da öldürdüler. Bu defa bir Peygamberi veli ile birlikte gönderdi. Onlar Resulü öldürdüler, ama veli o kadar cihat etti ki sonunda o halkı yendi...

Ama Allah’ın kendi kitabında zikrettiği Ress ashabı ise, Ress adında bir nehire sahip olan bir topluluktu. Bu nehrin çok suyu vardı.”‌ Bir şahıs İmam’a (a.s) şöyle sordu: “Bu Ress nerededir?”‌ İmam şöyle buyurdu: “Azerbeycan’ın sonunda, Ermenistan ve Azerbaycan arasında vaki olan bir nehirdir. Bu halk Haç’a tapıyordu. Allah onlara bir arada otuz Peygamber gönderdi, onların hepsini öldürdüler. Daha sonra Allah bir veli ile birlikte kendilerine bir Peygamber gönderdi, onlarla cihat etti. Tohum ve ekim döneminin başlangıcında, Allah Mikail’i memur kıldı, onların suyunu kuruttu, hiçbir çeşme ve nehirden su akmaz oldu, herşeyi kuruttu, ölüm meleğine de bütün koyunlarını yok etmesini emretti, yeryüzüne de altın, gümüş veya tabaklarını yerin dibine geçirmesini emretti. Bizim Kaim’imiz (İmam Mehdi a.s) kıyam edince bunlardan faydalanacaktır. Böylece onların hepsi, açlıktan, susuzluktan ve ağlamaktan öldüler. Onlardan hiç kimse baki kalmadı. Onlar arasında sadece ihlas sahibi olanlar baki kaldılar. Onlar Allah’tan bir miktar ekin, hayvan ve suyla kendilerini kurtarmasını ve de isyan ve tuğyana mübtela olmamak için bunları kendilerine az kılmasını istediler. Allah onların doğru niyetinden haberdar olduğu için de dualarına icabet buyurdu. Ondan sonra halk kendi evlerine geri döndüler ve herşeyin altüst olduğunu gördüler. Allah onların nehirlerini yeniden akıttı. Onlar için ondan istediklerinden daha fazla kıldı. Ondan sonra o kavim açık ve gizlide itaate koyuldular. Sonunda bu halk ortadan kalktı. Bunlardan sonra yeni nesil vücuda geldi. Onlar da zahirde Allah’a itaat ettiler ama batında nifaka düştüler, çeşitli günahlara bulaştılar. Daha sonra Allah onlara birini gönderdi. Hiç çekinmeden onları öldürmeye başladı. Onlardan çok az bir grubu geride kaldı. Allah onlara da taun (veba) hastalığını musallat kıldı. Onlardan hiç kimse geri kalmadı. Nehirleri ve evleri iki yüz yıl boyunca sahipsiz kaldı. Bir müddetten sonra Allah-u Teala bir kavim getirdi, onların yurtlarına yerleştirdi. Onlar doğru ve salih kimselerdi. Bir müddet sonra onların bir grubu yeniden fesada düştü. Erkekler erkeklere yöneldi, kadınlar da kadınlara. İşte bu yüzden Allah yıldırımı onlara musallat kıldı ve bu topluluktan hiç kimseyi baki bırakmadı.”‌[7]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Yahya b. Zekeriyya’nın (a.s) metodu şuydu: “O ağlıyor, asla gülmüyordu. İsa b. Meryem ise hem ağlıyor hem de gülüyordu. İsa’nın (a.s) yaptığı iş Yahya’nın (a.s) yaptığı işten daha üstündü.”‌[8]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Her kim Allah hakkında konuşursa helak olur. Herkim riyaset düşkünü olursa helak olur ve kendini beğenmeye düçar olursa helak olur.”‌[9]İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üç şey helak edicidir: Ahdi bozmak, sünneti terk etmek ve  cemaatten ayrılmak.”‌[10]

İmam Kazım (a.s) Abdurrahman b. Haccac’a şöyle buyurmuştur: “Çıkışı kolay, inişi zor olan yükseklikten sakın.”‌ Abdurrahman şöyle diyor: “İmam Sadık (a.s) şöyle buyururdu: “Nefsini heva ve hevesine bırakma. Zira nefsinin hevası, nefsinin helak olmasına sebep olur ve nefsini heves ettiği şeye terk etmen, nefis için sıkıntı sebebi olur. Nefsini heves ettiği şeyden alı koyman ise, onun için derman olur.”‌[11]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Senin için iki iş ortaya çıkar ve hangisinin daha iyi ve doğru olduğunu bilmezsen onlardan hangisinin heva ve hevesine daha yakın olduğuna bir bak ve ona muhalefet et. Zira bir çok doğrular nefsin heva ve hevesine muhalefet etmekte gizlidir.”‌[12]

İmam Kazım (a.s), Hişam b. Hakem’e yaptığı öğütlerinden birinde şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Aziz ve celil olan Allah şöyle buyurmuştur: “İzzet ve celalime andolsun ki kul benim isteklerimi kendi isteklerine tercih edince ona nefis zenginliği bağışlarım, himmetini ahirete yöneltirim, işini düzene sokarım, gökleri ve yeri rızkına kefil kılarım ve her tüccarın ticaretinin ardından onu düşünürüm.”‌[13]

İmam Kazım (a.s) Cafer bin Muhammed bin Asimiyy’e şöyle buyurmuştur: “Ey Asım! Birbirinizle ilişki kurma ve yardımlaşma hususunda nasıl davranıyorsunuz?”‌ ben şöyle arz ettim. “Bir kişinin olması mümkün olabilecek en üstün şekliyle”‌ İmam şöyle buyurdu: “Sizden biri fakirlik anında kardeşinin dükkanına veya evine gidip para kesesini çıkarıp ihtiyacı kadarını aldığı halde kardeşi kendisine itiraz etmez mi?”‌ Asım şöyle arz etti: “Hayır”‌ (yani itiraz eder) imam şöyle buyurdu: “O halde birbirinizle ilişki hususunda benim istediğim şey üzere değilsiniz.”‌[14]

İmam Kazım (a.s), kendisinden öğüt dileyen, Ali b. Süveyd-i Sai’ye şöyle buyurmuştur: “Sana Allah’tan sakınmayı tavsiye ediyorum.”‌İmam daha sonra sustu ve ben (Ali b. Suveyd-i Sai) fakirliğim hususunda kendisine şikayette bulunarak şöyle dedim: “Allah’a yemin olsun ki üzerimde elbise bile yoktu. Falan kimse üzerindeki iki elbiseden birini çıkarıp bana giydirdi.”‌İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Oruç tut ve sadaka ver”‌ Ben şöyle arzettim: “Kardeşlerimin bana yaptığı az yardımı da sadaka mı vereyim?”‌ İmam şöyle buyurdu: “Allah’ın sana verdiği rızıktan her ne kadar kendin ona muhtaç olsan da sadaka ver.”‌[15]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Lokman oğluna şöyle buyurmuştur: “Hak karşısında mütevazi ol ki insanların en akıllısı olasın.”‌[16]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz ekin toprakta biter, kaya parçası üzerinde bitmez. Hikmette işte böyledir. Mütevazi kimsenin kalbinde bayındır olur. Kibirli ve zorba kimsenin kalbinde bayındır olmaz. Zira Allah tevazuu aklın aracı, tekebbürü ise cehaletin aracı kılmıştır.”‌[17]İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah mütevazi kimseleri tevazuları ölçüsünce yüceltir hatta kendi azameti ve yüceliği ölçüsünce onlara yücelik bağışlar.”‌[18]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Çocuklara bir şeyi söz verdiğiniz zaman onunla amel ediniz. Çocuklar sizin kendilerine rızık verdiğinizi sanır ve Allah kadınlar ve çocuklar için gazaplandığı gibi başka hiçbir şey hakkında gazap etmemektedir.”‌[19]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Öğüdünü zamandan ve zamanın ehlinden al. Zira ki zaman hem uzundur hem de kısa. O halde amelinin mükafatını görüyormuşsun gibi amel et ki, bu mükafat hususunda daha çok tamahlı olasın.”‌[20]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Yalnızlığa tahammül etmek aklın güçlü oluşunun nişanesidir. Allah’ı düşünen[21] kimse dünyadan ve dünya ehlinden kenara çekilir ve Allah nezdinde olan şeye yönelir. Allah onun yalnızlığının dostu olur, halvetteki yari olur, fakirlik anında ihtiyaçsızlık sebebi olur[22] ve hiç bir aşireti ve kabilesi olmaksızın ona izzet ve kudret bağışlayıcı olur.”‌[23]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Ey Hişam! Hakkın bayrağı Allah’a itaat için dikilmiştir, kurtuluş itaat ile, itaat ise ilim ve marifet iledir. İlim ise öğrenmekle elde edilir, öğrenmek akılla güçlenir, ilim sadece rabbani alimlerden elde edilir ve ilmin marifeti akılla hasıl olur.”‌[24]İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Alimin az ameli bir kaç kat (sayılır) ve kabul edilir. Heva ve hevesine düşkünlerin ve cahillerin çok ameli ise kabul edilmez.”‌[25]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimse hikmete sahip olmakla dünyanın yokluğuna da razı olur, hikmetsiz olduğu taktirde ise tüm dünyaya bile razı olmaz. Bu yüzden (akıl sahiplerinin) ticaretleri kazançlı olmuştur.”‌[26]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimseler, dünyanın fazlalığını da terk etmişlerdir, nerede kaldı ki günahlarını (terk etmesinler), zira dünyayı terk etmek fazilet, günahları terk etmek ise farizadır (vaciptir.)”‌ [27]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimse dünyaya ve dünyaya tapanlara bakmış ve dünyanın sadece sıkıntıyla elde edilebildiğini anlamış, sonra ahirete bakmış ve ahiretin de zahmet ve sıkıntıyla elde edildiğini anlamış, böylece sıkıntı ve meşakkatleriyle daha kalıcı olanı talep etmiştir.”‌[28]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali b. Hüseyin (a.s)[29] şöyle buyurmuştur: “Salihler ile oturup kalkmak, salah ve temizliğe sebep olur. Alimlerin adabı (veya alimlerin yanından ayrılmamak) aklı artırır, adil hükümdarlara itaat etmek, izzet ve kudretin kemal sebebidir. Varlıktan istifade etmek, insanlığın ve mertliğin kemalidir. [30] İrşad ve meşveret dilemek de nimetin hakkını eda etmektir. Eziyet etmekten sakınmak, aklın kemal nişanesi ve dünya ve ahirette bedenin rahatlığıdır.”‌[31]

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ey Hişam! Akıllı kimse, kendisini yalanlamasından korktuğu kimseye bir söz söylemez, kendisinden esirgeyeceğinden korktuğu kimseden bir şey istemez, yapamadığı şeyi vaad etmez, ümit bağladığı taktirde utanacağı bir şeye ümit bağlamaz, kınanacağı bir şeye ümit bağlamaz, [32] içinde kalacağından korktuğu bir işe teşebüsste bulunmaz.[33]”‌ [34]

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

[1] Mean’il-Ahbar, 289/6

[2] Keşf’ul-Gumme, 3/42

[3] el-Kafi, 5/301/5

[4] Emali’et-Tusi, 702/1501

[5] Bihar, 1/136/30

[6] a.g.e. 4/39/4

[7] Kıses’ul-Enbiya, 96/89

[8] el-Kafi, 2/665/20

[9] Tuhef'ul-Ukul , 409

[10] Bihar , 2/266/25

[11] el-Kafi , 2/336/4

[12] Tuhef'ul-Ukul , 398

[13] Bihar, 78/310/1

[14] Bihar , 74/231/28

[15] a. g. e. 4/18/2

[16] Tuhef'ul-Ukul , 386

[17] Bihar , 78/312/1

[18] Tuhef'ul-Ukul , 399

[19] Bihar , 104/73/23

[20] Bihar , 78/306/1

[21] Yani Allah’ın zatının ve sıfatlarının , hükümlerinin ve şeraitlerinin marifeti kendisine hasıl olur veya şu anlamdadır ki Allah ona akıl ihsan eder veya işleri Allah’a varacak birilimle tanır. Direkt veya endirekt o ilmi Peygamberlerden ve ilahi hüccetlerden alır veya aklı öyle bir dereceye ulaşır ki Allah ilmini bir insan öğretmeksizin ona ihsan eder. (Kafi’nin dipnotundan naklen.)

[22] Yani Allah onu müstağni kılar veya şu anlamdadır ki dünya perestler mal ve servetle zengin olduğu gibi onun da zenginliği Allah , Allah’a yakınlık ve hak ile münacaatla hasıl olur. (Kafi’nin dipnotundan naklen

[23] a. g. e. 1/17/12

[24] a. g. e. 1/17/12

[25] a. g. e.

[26] a. g. e.

[27] a. g. e.

[28] a. g. e. 1/18/12

[29] İmam’ın (a.s) bu sözü insanlarla muaşerete, onlarla ünsiyet edinmeye, fazilet ehlinin faziletlerinden nasiplenmeye teşviktir ve aynı zamanda da uzlete çekilmekten ve insanlardan uzak durmaktan sakındırmaktır. Zira uzlet ve insanlardan uzak durmak , nifakın , vesvesenin , Muhammed’i kamil yoldan mahrumiyetin ve makam-i mahmuttan mahrumiyetin , bir çok faziletlerin ve iyiliklerin terk edilişinin, şer’i sünnetlerin, toplu adapların, kapsamlı adapların ve cemaatin terk edilişinin ahlaki yücelikler kapısını kapamasının ve insani yüce hasletlerin ortadan kalkışının sebepleridir. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[30] Yani sermayeyi , ticaret , kazanç ve iş yoluyla geliştirmek ve büyütmek , insanlığın kemalinin nişanesidir. Zira bu durumda insan , diğerlerine muhtaç olmaz. Ayrıca kendisine layık olan işleri yapma imkanına kavuşur. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[31] a. g. e. 1/20/12

[32] Yani akıllı kimse , salahiyetini ve liyakatini aşan şeylere ümit bağlamaz. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[33] Yani hiç bir şeyi vakti gelmeden yerine getirmez. (Kafi’nin dipnotundan naklen)

[34] a. g. e.

 

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar