Sanat insan fıtratında var olan mükemmel olma ve mükemmel olanı yapma gücünün dış hayata yansıyan ürünüdür.
Bu açıdan bakılırsa sanat insan oğlu var olduğu günden beri var olmuş ve diğer öğeler gibi zirveye ulaşım seyrini devam ettirmelidir.
Sanat kelime manasıyla da yapım/yapıt anlamına gelen Arapça kökeninden bir kelimedir.
Özel düşünceden kaynaklanıp özenle dizilen malzemeler bir sanat eserini oluşturur şiir her insanın kullandığı kelimelerin şair tarafından özen gösterilerek dizilişinden meydana gelir. Resim herkesin kağıt ya da herhangi bir nesne üzerinde çizebileceği çizgi ve hatların özenle geometrik dizilişinden oluşur ve sanat eseri meydana gelir. Diğer örneklerde bununla kıyaslandığında aynı sonuçlara varacağız.
Bu tanımdan yola çıkıldığında bir başka gerçekte açıklığa kavuşacaktır o da şu ki her nesnenin yapısında var olan şey sanat eseri olmayıp iradeden kaynaklanan ve çaba sonucu elde edilen sonuç sanat eseri olacaktır.
Gül bahçesinden koparılan bir gülün güzelliği sanat eseri değil kağıt üzerine çizilen o gülün resmi yapay olmasına rağmen bir sanattır ve yapımcısı sanatçı.
Şüphesiz her sanatçı sanatını icra ederken de bir hedefi olmuş ve olmalıdır. Tüm sanat eserlerinin ortak özelliği olan etkileme sanatın amaç ve hedefli olduğunu vurgulamakta, ispatlamaktadır. Çünkü etkileyici her şey etkilemek içindir.
İnsanda var olan etkilenme duygusunun sanatın gelişmesinde önemli rol oynadığı apaçıktır.
Ancak bazı kötü amaçlı insanlar sanatı olumsuz etkileme silahı olarak kullanabilirler. Bu insanlığa ve sanata yapılabilecek en büyük ihanettir. Sanat insanlığa mükemmeli sunmak için etkili bir metottur. İnsanlığı özgürlük ve adalete aşık edecek güzel bir tablodur. Ahlakî kemale erdirecek harika bir ilahi ve cezbedir.
Demek ki, sanatı oluşturan, insan olduğu gibi, sanatın muhatabı da yine düşünme-kavrama gücüne ve güzellik duygusuna sahip insandır.
En muhteşem sanat eserini bir hayvanın önüne bırakacak olursanız, bu bir şaheser olsa bile, o hayvanda en küçük bir etki yaratmaz. Şahane bir resim tablosunu taşıyan bir kartonla mürekkebe düşmüş bir karıncanın üzerinde dolaşarak çeşitli anlamsız zikzaklar çizdiği diğer bir karton güve böceği için aynı değeri taşır; ikisin de aynı iştahla yer ve bitirir.
Ancak, sanat eserinin oluşturucusu ve muhatabı kimliğini taşıyan insanın sanat eserine karşı tutumu nasıl olmalıdır?
Genelde bir sanat eserine insanlar, bir meşguliyet vesilesi, izleyeni kendisine çekerek şaşkınlığa iten, birkaç dakika veya saat kendisiyle uğraştırarak insandaki güzellik duygusunu doyuran ve sanatçının toplum ve çevre hakkındaki görüşlerini yansıtan bir olgu olarak bakmaktadırlar.
Doğuda olsun, batıda olsun, sanat eserini seyredenler, sadece içlerinde bir çalkantı ve dalgalanmadan başka bir şey hissetmezler. İçinde çeşitli çerçöp ve kırıntılar bulunan suyla dolu bir havuzu düşünün; bu havuzu bir çubukla karıştırdığınızda, elbette ki kısa bir süre için, içindeki çerçöp ve kırıntılar hareket eder ve çalkantı meydana gelir. Ama bu kısa bir süre sonra tekrar yatışır. Sanat eseri karşısında böyle bir tepki yalnız insanda gerçekleşmesine rağmen, bu ilkel bir reaksiyondan başka bir şey değildir. Maalesef sanat eserlerine düşkün olanların yanı sıra sanat eserlerini meydana getiren sanatkârların da birçoğu bu ilkel reaksiyonu kendilerine hedef olarak seçmiş durumdalar; birçoğunun gayesi, sırf insanları hayret ve şaşkınlığa iterek, onların ilgisini toplamak ve beğenilerini kazanmaktan başka bir şey değildir.
Oysa ki, sanatı tanıyarak sanat eserlerinden ebediyete yönelik manevî hayat uğruna yararlanmak ve sanat eserlerini vücuda getiren üstün yeteneklerin yaratıcısını tanımaya çalışmak sanata daha bir yücelik kazandırır ve onu geçici duyguları doyurmak için kullanılan önemsiz bir araç olmaktan kurtarır.
Sanat, insanın üstün yeteneklerini ortaya koyması, insandaki güzelliği ve yüce gerçekleri gözlemlemeye olan aşkı ifade etmesi yönünden tamamen insanî bir olgudur. Bu yüzden de bazıları sanatın her türünü benimseyerek sanat için sanat fikrini desteklemişlerdir. Ama bunlara şu gerçeği hatırlatmak gerekir ki, sanatın yüce insanî yeteneklerin ifadesi olması, onun insanlık dışı çirkin heves ve arzulara bir araç olarak kullanılmasını önlemez. İnsanın yücelmeye olan özleminin ve yüce yeteneklerinin ifadesi olan sanatın bu hayvanî hevesler uğruna kullanılması her şeyden önce sanata yapılan bir ihanettir.
Bugün sanatın Batı'daki çöküşü, bilindiği üzere erkeklerle kadınların cinsel ilişkilerinin bir bardak su içmek haddinde bayağılaşmasıyla başlamıştır. Milyarlarca para, milyonlarca kişinin en değerli sermayeleri olan zamanları ve fikrî çabalar, sanat adına insandaki cinsel duygu ve istekleri alevlendirmek yolunda harcanmaktadır. Sanat adına nice filim, fotoğraf, roman vb. çalışmalar bu sahada hizmete sunulmuş durumdadır. Biri çıkıp da bunlara “Cinsel istek ve güç zaten insanda yeterince güçlüdür, bunu sanatla güçlendirmeye gerek yoktur; bunu daha da takviye etmeye çalışmak onun normal çığırından çıkarıp insanın cinsel çılgınlığa sürüklenmesine neden olur.” diyememektedir.
“Normal bir baş ağrısı için hazırlanmış bir ilâcın ancak uzmanların denetiminde çeşitli tahlil ve kontrollerden geçtikten sonra üretilip satılmasına müsaade ediyor ve bu alandaki kısıtlamaların insanın özgürlüğü ile çelişmediğini söylüyorsunuz da; neden insanın ruhsal yönünü ilgilendiren konularda herkesin her türlü müdahalesine göz yumuyorsunuz?!” deme cesaretini bulan kaç aydın ve sanatkâr vardır?
İnanç ve ifade özgürlüğünün önemini biz de kabul ediyoruz. Ama bize göre insanın aklî ve manevî hayat hakkı, sanat yanardağından akan yakıcı maddeler tarafından yakılıp küle çevrilmesine izin verilmeyecek derecede değerli ve kutsaldır.