BİRİNCİ BÖLÜM
Hidayet KOŞACA
1- Cennet Ağaçları
Bir gün Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: “Kim “Subhanellah” derse, Allah Teala bu zikre karşılık kıyamet günü ona Cennette bir ağaç diker.
Yine; “Kim ‘La ilahe illallah’ derse, Allah Teala bu zikir karşılığında Cennette ona bir ağaç diker.”
Yine; “Kim ‘Allah-u Ekber’ derse, Allah Teala bu zikre karşılık Cennette ona bir ağaç diker.”
Bu sırada Kureyş’li olan bir adam şöyle dedi:
“Ya Resulellah! Bu durumda bizim Cennette pek çok ağacımız olacak. Çünkü biz sürekli olarak bu zikirleri söylüyoruz.”
Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular:
“Evet, doğrudur. Ama onları günah ateşiyle yakmaktan sakının. Zira Allah-u Teala: ‘Ey iman edenler! Allah ve Resulü’ne itaat edin ve sakın amellerinizi geçersiz kılmayın.’ [1] buyuruyor”[2]
2- En Güzel Arzu
Ka’b oğlu Rabia şöyle diyor:
“Bir gün Resulullah (s.a.a) bana şöyle buyurdu:
‘Rabia! Yedi yıl bana hizmet ettin, benden mükafat istemiyor musun?’
Arz ettim ki: ‘Ya Resulellah! Müsaade edin bu konu hakkında biraz düşüneyim.’
Ertesi günü Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gittiğimde, Hazret şöyle buyurdu:
‘Rabia! Hacetini (dileğini) iste.’
Arz ettim ki: ‘Allah’tan iste ki, beni de sizinle beraber Cennete götürsün.’
Buyurdu ki: ‘Böyle bir şey istemeyi kim sana öğretti?’
Arz ettim ki: ‘Kimse bana öğretmedi. Ama ben biraz düşünerek şu kanata vardım ki, eğer dünya malını istemiş olursam, yok olucudur; eğer uzun ömür ve evlat isteyecek olursam, onun sonu da ölümdür.’
Bu sırada Peygamber (s.a.a) başını öne eğip biraz düşündükten sonra şöyle buyurdular: ‘Bunu Allah’tan isteyeceğim. Ama sen de uzun secdelerle bana yardım et ve çok namaz kıl.’ ”[3]
3- Peygamber (s.a.a)’in Mizahı
Yaşlı bir kadın, Peygamber (s.a.a)’in huzuruna vararak Cennet ehlinden olmayı arzu ettiğini dile getirdi.
Peygamber (s.a.a) ona: “Yaşlı kadınlar Cennete girmeyecektir” diye buyurdular.
Yaşlı kadın ağlayarak Resulullah (s.a.a)’in huzurundan ayrıldı.
Bilal-i Habeşi, o kadını ağlar bir vaziyette görünce: “Neden ağlıyorsun?” diye sordu.
Kadın cevaben şöyle dedi: “Ağlamamın sebebi Resulullah (s.a.a)’in; ‘Yaşlı kadınlar Cennete girmeyecektir’ sözünden dolayıdır.”
Bilal, Resulullah (s.a.a)’in huzuruna vararak kadının durumunu O Hazret’e iletti.
Resulullah (s.a.a): “Zenci de Cennete girmeyecektir” buyurdular.
Bilal de üzülüp o kadınla beraber ağlamaya başladılar.
Peygamber (s.a.a)’in amcası Abbas onların ağladığını görünce: “Neden ağlıyorsunuz?” diye sordu. Onlar da Resulullah (s.a.a)’in onlarla ilgili buyurmuş olduğu sözünü naklettiler.
Abbas, onların ağlamalarını görünce, durumu Resulullah (s.a.a)’e anlattı.
Resulullah (s.a.a) yaşlı olan amcası Abbas’a da: “Yaşlı erkek de girmeyecek” buyurdular.
Daha sonra Resulullah (s.a.a) onların her üçünü huzuruna çağırıp gönüllerini alarak şöyle buyurdu: “Allah Teala Cennet ehlini, başlarında bir taç olduğu hâlde nurlu bir genç simasında Cennete götürecektir; yaşlı, siyah yüzlü ve çirkin kıyafetli bir şekilde değil.”[4]
4- Haince Bakmak
Adamın biri Peygamber (s.a.a)’in huzuruna vararak şöyle dedi: “Ya Resulellah! Filan şahıs komşunun namusuna (haince) bakıyor. İmkanı olursa, iffete aykırı çirkin ameli yapmaktan da perva etmez.
Resulullah (s.a.a) bu sözleri duyunca, bu olaydan dolayı çok sinirlendi ve: ‘Onu benim yanıma getirin’ diye emretti.
Orada bulunan bir şahıs da şöyle dedi: ‘Ya Resulellah! O sizin takipçilerinizden, sizin ve Ali’nin (a.s) velâyetini kabul eden şahıslardandır. Sizin düşmanlarınızdan da teberri etmektedir (uzak durmaktadır).’
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular:
‘O sizin takipçilerinizdendir deme. Çünkü bu söz yalandır. Zira bizim takipçilerimiz, bize uyan ve amelleri de bizim amellerimiz gibi olan kimselerdir. Bu adam hakkında söylediğiniz sözler, bizim amel ve davranışımıza uygun değildir.’ ”[5]
5- Resulullah (s.a.a)’den Beş Tavsiye
Hz. Peygamber (s.a.a)’in ashabından olan Ebu Eyyub-i Ensari, Resulullah (s.a.a)’in huzuruna vararak şöyle dedi:
“Ya Resulellah! Bana öyle az ve öz bir tavsiyede bulun ki, onu aklımda tutup, onunla amel edebileyim.”
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:
“Şu beş şeyi sana tavsiye ediyorum:
1- Halkın elindekine göz dikme ve ondan ümidini kes. Çünkü bu zenginliğin ta kendisidir.
2- Tamahtan sakın. Zira tamah peşin fakirliktir.
3- Namazı, en son namazınmış gibi ve artık sağ kalıp da başka namaz kılamayacakmışsın gibi kıl.
4- Sonradan mecbur kalıp da özür dileyeceğin bir ameli yapmaktan sakın.
5- Kendin için sevdiğin şeyi (din) kardeşin için de sev.[6]”
6- İlmin Değeri
Resulullah (s.a.a) bir gün camiye gittiğinde, camide iki topluluk gördü. Topluluklardan biri ilmî konular hakkında konuşuyor, İslâmî meseleler tartışılıyordu. Diğer topluluk ise, dua ve münacat topluluğu idi; bu topluluk da dua edip Allah’a yalvarıp yakarıyorlardı.
Peygamber (s.a.a) bu durumu görünce şöyle buyurdular: “Her iki toplantı da güzel ve hayra doğrudur. Bir grup Allah’a dua ediyor, bir grup da bilgisizleri bilgilendiriyor. Ben ikinci grubu (yani ilmî müzakere edenleri), duayla meşgul olan birinci gruba tercih ediyorum. Çünkü benim kendim de Allah Teala tarafından eğitim ve öğretim için gönderilmişim.”
Resulullah (s.a.a) bu sözleri buyurduktan sonra ilmî müzakere eden grubun yanına gitti ve onlarla beraber oturdu.[7]
7- Allah’ın Beğendiği Dört Haslet
Allah-u Teala Resulüne (s.a.a) şöyle vahyetti: “Ben, Ebu Talib oğlu Cafer’i dört sıfatından dolayı takdir ediyorum.”
Peygamber (s.a.a) bu vahiyden dolayı Cafer’i çağırtıp mevzuu ona açıkladı. Cafer şöyle dedi: “Allah Teala sana vahyetmiş olmasaydı, ben bu sıfatlarımı kimseye açıklamazdım.
Ya Resulellah! Ben kesinlikle şarap içmedim; çünkü içtiğim takdirde aklımın zail olacağını biliyordum.
Kesinlikle yalan konuşmadım; zira yalan konuşmak yiğitliğe aykırıdır.
Kesinlikle zina etmedim; çünkü namusumla aynı amelin yapılmasından korktum.
Kesinlikle puta tapmadım; zira putun bir yararı veya zararı olmadığını biliyordum.”
Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) mübarek eliyle onun omzuna vurarak şöyle buyurdular: “Allah Teala’nın, Cennette meleklerle uçman için sana iki kanat vermesi, O’na haktır.”[8]
8- İmtihan Mihengi
Sa’lebe bin Hatib-el Ensarî, Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gelerek şöyle dedi: “Ya Resulellah! Allah Teala’dan bana servet vermesini iste.”
Resulullah (s.a.a) cevaben şöyle buyurdular: “Ey Sa’lebe! Şükrünü yerine getirdiğin az mal, şükrünü yerine getiremeyeceğin çok maldan daha iyidir.”
Sa’lebe bu sözü dinledikten sonra gitti. Birkaç gün sonra yine aynı sözünü tekrarladı. Bu defa Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:
“Ey Sa’lebe! Ben senin için bir örnek değil miyim? Allah’ın Resulü gibi olmak istemiyor musun? Allah’a and olsun ki, eğer yeryüzündeki dağların benim için altın ve gümüş olmasını ve benimle hareket etmesini istesem, bunu yapabilirim. Ama gördüğün gibi ben Allah’ın takdirine razıyım.”
Sa’lebe gitti; daha sonra tekrar gelerek şöyle dedi: “Ya Resulellah! Dua et Allah bana mal ve servet versin. Ben Allah’ın, fakirlerin, akrabaların ve herkesin hakkını vereceğim.”
Resulullah (s.a.a), Sa’lebe’nin bundan vazgeçmeyeceğini görünce: “Allah’ım! Sa’lebe’ye mal ve servet ver.” diye dua etti.
Resulullah (s.a.a)’in duasından sonra Sa’lebe bir koyun aldı. Koyun hızla çoğalmaya başladı; öyle ki, artık Medine şehri, koyunlarını alamayacak bir hale geldi. Artık şehirde kalamayıp Medine’nin dışına çıktı.
Sa’lebe önceleri bütün namazlarını camide Peygamber (s.a.a)’in arkasında kılıyordu. Ama koyunları çoğaldığından dolayı artık cemaat namazına katılamayıp Peygamber (s.a.a)’in arkasında cemaat namazı kılmanın faziletinden mahrum kaldı. Sadece Cuma günleri Medine’ye gelerek cuma namazını Peygamber (s.a.a)’in arkasında kılıyordu.
Dünya malının sorunları gittikçe çoğalıyor ve gün geçtikçe Sa’lebi’nin serveti artmağa devam ediyordu. Öyle ki artık Medine’nin kenarında bile kalamayarak, mecburen Medine’nin uzak çöllerine gidip orada yaşamak zorunda kaldı. Cuma namazını kılmak fırsatını da elinden kaçırdı. Artık Medine şehriyle ilişkisi tamamıyla kopmuş oldu.
Peygamber (s.a.a), Sa’lebe’nin mallarının zekatını almak için bir memur gönderdi. Memur, Peygamber (s.a.a)’in emrini ona ileterek, malının zekatını vermesini istedi. Sa’lebe, malının zekatını vermekten çekinerek şöyle dedi: “Bu (zekat) Yahudi ve Hıristiyanlardan alınan cizyenin aynısı veya onun bir benzeridir. Biz kâfir miyiz?”
Peygamber (s.a.a)’in memuru geri dönerek Sa’lebe’nin durumunu O Hazret’e anlattı. Peygamber (s.a.a) onun hâlinden haberdar olunca şöyle buyurdular: “Sa’lebe’ye yazıklar olsun!”
Bu esnada şu ayet nazil oldu:
“Onlardan kimi: ‘And olsun, eğer bize bol ihsanından verirse, gerçekten sadaka vereceğiz ve salihlerden olacağız’ diye Allah’a ahdetmişti. Onlara kendi bol ihsanından verince, onunla cimrilik yaptılar; ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir. Böylece Allah’a verdikleri sözü tutmamaları ve yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar kalplerinde nifakı yerleşik kıldık.”[9]
Sa’lebe başarıyla imtihandan çıkamadı; ve sonuçta bedbahtlıkla dünyadan göçüp gitti.[10]
[1]- Muhammed/33.
[2]- Bihar-ül Envar, C. 8, S. 186; C. 93, S. 168.
[3]- Bihar-ül Envar, C. 69, S. 407.
[4]- Bihar-ül Envar, C. 16, S. 295.
[5]- Bihar-ül Envar, C. 68, S. 155.
[6]- Bihar-ül Envar, C. 74, S. 168.
[7]- Bihar-ül Envar, C. 1, S. 206.
[8]- Bihar-ül Envar, C. 22, S. 272. Hz. Ali’nin kardeşi Cafer, Mevte savaşında kolları kesilerek şahadete erişti. Allah Teala, iki eli karşılığında Cennette uçması için ona iki kanat verdi.
[9]- Tevbe / 75-77.
[10]- Bihar-ül Envar, C. 22, S. 40.