Ye’cüc ve Me’cüc kavmi kimlerdi? Onların akıbeti ne oldu? Zülkarneyn’in onlar karşısında yaptıkları neydi?

2014/03/08
Soru
Mümkünse Ye’cüc ve Me’cüc hakkında biraz bilgi verebilir misiniz? Bunlar kimlerdi? Zülkarneyn onları yok etti mi? Gelecekte yeniden gelecekler mi?

Bu husustaki Kur’an ayetleri ve Tevrat’taki konular bütününden ve de tarihi verilerden anlaşıldığı kadarıyla bu topluluk Kuzey Asya bölgesinde yaşamakta olup güney ve batıya vahşi saldırılarıyla facia yaratmıştır. Zülkarneyn setinin kapatılmasıyla onların saldırıları büyük bir müddet sona ermiştir, ama ahir-i zamanda yeniden döneceklerdir. Bazıları vuku bulan Moğol saldırısını onların dönmeleri olarak değerlendirmiştir. Bazıları da onların ahir-i zamanda yeniden dirilmeleri suretiyle döneceklerine inanmaktadır ki bu henüz vuku bulmamıştır.

Ayrıntılı Cevap

Ye’cüc ve Me’cüc hakkındaki en temel bilgi kaynağı Kur’an’dır ve Tevrat’ta da bu kavme işaret edilmiştir. Müfessirler ve tarihçiler bu iki kaynaktan istifade ederek ve tarihi verileri tarayarak bu kavim veya kavimler hakkında bir takım sanılara ulaşmıştır. Kur’an iki yerde Ye’cüc ve Me’cüc’den söz etmekte ve şöyle buyurmaktadır: “İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu. Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar. Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?” Kur’an bu settin nasıl yapıldığını anlattıktan sonra şöyle buyuruyor: “Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.”[1] Bu ayetlerden Ye’cüc ve Me’cüc’ün zalim bir topluluk olduğu ve Zülkarneyn’in iki dağ arasına yerleştirdiği set ile onların zulümlerinin sona erdiği anlaşılmaktadır. Kur’an bir başka ayette şöyle buyuruyor: “Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün setleri açılıp her tepeden dünyaya akın etmeye başladıkları, doğru vaadin vaktinin yaklaştığı sıra, işte o zaman, kâfirlerin gözleri birden donakalır.”[2] Bu ayet, ahir-i zamanda Ye’cüc ve Me’cüc’ün tekrar dağlardan ineceklerini öngörmüştür. Bu kavim hakkında Kur’an’dan anlaşılan şey bu iki ayetle sınırlıdır. Ama Eski Ahit’te de bu konu hakkında bir takım veriler mevcuttur. Tekvin sıfırında ve Hazakayyal kitabında ve de Yuhanna’nın rüyasında Asya’nın kuzeyinde abat bir arazide bir ümmet veya bazı ümmetlerin (Me’cuc) veya (Cuc ve Me’cuc) bulunduğuna ve onların savaş, bozgunculuk ve yağmayla meşgul olduğuna delalet eden bir takım konular mevcuttur.[3] Kur’an’ın kesin ayetleri ve bu kavimden söz eden Tevrat metinleri dışında tarihçiler ve müfessirlerin beyan ettikleri diğer hususların tümü tarihsel verilerden elde edilmiştir ve kesin bir senede dayanmamaktadır. Allame Tabatabai el-Mizan tefsirinde şöyle buyurmaktadır: “Müfessir ve tarihçiler bu hikâye hakkında oldukça dikkat göstermiş, tartışmış ve sözlerini tamamlamışlardır. Onların çoğu Ye’cüc ve Me’cüc’ün büyük bir ümmet olup Asya’nın kuzeyinde yaşamış olduklarına inanmaktadır.”[4] Bazıları da Ye’cüc ve Me’cüc’ün Kuzey Asya’da yaşayan bir ümmet olduklarını, şehirlerinin Tibet ve Çin’den Donuk Kuzey Okyanusu’na kadar yayıldığını ve de batı tarafında ise Türkmenistan sınırlarına uzadığını söylemiştir. Bu söz, İbn. Miskeveyh’in “Fakihetü’l-Hülefa” ve “Tehzibü’l-Ahlak” adlı eserleri ve “Resail-ü İhvani’s-Safa”’da nakledilmiştir.[5] Allame Hüseyni Tahrani Mead Şinasi kitabında Ye’cüc ve Me’cüc kelimelerini onlar hakkındaki mevcut nakillere uyarlayarak şu neticeye ulaşmıştır: (Bu iki kelimenin Çincedeki aslı “Monguk” veya “Moncuk” idi ve sonra İbrani ve Arap dillerinde “Ye’cüc” ve “Me’cüc”’e ve Yunan dilinde de “Guk” ve “Magug”’a dönüşmüştür. Magug ve Mongug arasındaki tam benzerlikten istifade ederek bu ili kelimenin Çincedeki Mongug lafzından türediğine hükmedilebilir. Aynı şekilde “Monğol” ve “Moğol” da onun türevleridir. O halde Ye’cüc ve Me’cüc kadim dönemlerde Doğu Asya’nın kuzeyinde yaşayan Moğol taifesidir. Bu büyük millet bazen Çin’e saldırmaktaydı ve bazen de Kafkas kanalıyla Ermenistan ve İran’ın kuzeyine saldırmakta ve bazen de setin yapılmasından sonra da Avrupa’nın kuzeyine saldırmaktaydılar. Onlar arasında “Siyt” olarak tanınmaktaydılar. Onlardan bir grup da Bizans’a saldırmaktaydı ve bu merhalede Bizans devleti yıkıldı. Yunanlılar onlara “Siy Tihin” demektedir. Bu ad Fars Havuzu’ndaki Daryuş’un kâtibesinde zikredilmiştir).[6] Kur’an’da onların yok olduklarına işaret edilmemiştir. Kur’an’dan anlaşılan sadece setin kapatılmasıyla onların yağma yolunun kapanmasıdır. Ama Kur’an ve rivayetlerden onların şimdi yaşadıkları hususu anlaşılmamaktadır. Elbette İbn. Abbas’ın Enbiya suresindeki ayeti okuma tarzından onların öldükleri iyice anlaşılmadır. Zira İbn. Abbas yüksek mekân anlamındaki “hedebin” kelimesini kabir anlamına gelen “cedes” şeklinde okumuştur. Bu durumda ayetin manası şöyle olmaktadır: “Ta ki Ye’cüc ve Me’cüc kavmi kabirlerinden hızla dışarı çıkar.[7] Bu ayetin tefsiri hakkındaki bazı rivayetlerde de ahir-i zamanda Ye’cüc ve Me’cüc’ün yeniden dünyaya yeniden dünyaya dönecekleri[8] söylenmiştir ve bu da şu anda onların dünyada olmadıklarına ve gelecekte döneceklerine delalet etmektedir. Onların yeniden saldırmaları hakkında ise bilginler arasında ihtilaf vardır. Bir grup araştırmacı, ahir-i zamanda Ye’cüc ve Me’cüc’ün döneceklerine ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaklarına dair Kur’an-ı Kerim’in verdiği haberi hicri yedinci yüzyılın ilk yarısındaki Batı Asya’ya yönelik Tatar (Moğol) saldırısına uyarlamıştır. Zira onlar o zaman dönüp kan akıtma ve yıkmada, bayındır yerleri yok etme ve halkı katliam etmede, şehirleri yıkma ve malları yağmalamada insanlık tarihinin eşine rastlamadığı cinayetler işlemişlerdir. Onlar Çin, Türkmenistan, İran, Irak, Şam, Kafkas ve Küçük Asya’ya kadar saldırmış ve kendileri karşısında direnç gösteren her şehir ve diyarı viran etmiş ve halkını da kılıçtan geçirmişlerdir.[9] Eğer Ye’cüc ve Me’cüc setin kapatılmasından sonra çok geçmiş dönemlerde ölmüşlerse ve gelecekte yeniden dünyaya döneceklerse, bu grup araştırmacılar karşısında onları Moğol bilmenin olanaksız olduğu söylenebilir; çünkü onların kabirden çıktığı doğru değildir. Netice itibariyle onlar hakkında söylenen her şeyin kesin bir bilgiyle inanılamayacak ihtimallerden oluştuğunu ve Kur’an’da açıkça sözü edilen kesin hususlarla yetinilmesi gerektiğini söylemek gerekir.        

-------------
[1] Kehf, 93-97.

[2] Enbiya, 96-97.

[3] Hüseyni Tahrani, Seyid Muhammed Hüseyin, Mead Şinasi, c. 4, s. 85, Sayt-ı Müessese-i Tercüme ve Neşr-i Ulum ve Meaarif-ı İslamî.

[4] Tabatabai, Seyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan Fi Tefsiri’i-Kur’an, tercüme-i Musevi Hemedani, Seyid Muhammed Bakır, c. 13, s. 542, Defter-i İntişarat-i İslami, 1374.

[5] Hüseyni Tahrani, Seyid Muhammed Hüseyin, Mead Şinasi, c. 4, s. 86.

[6] Hüseyni Tahrani, Seyid Muhammed Hüseyin, Mead Şinasi, c. 4, s. 87.

[7] Bkn: Necefi Humeyni, Muhammed Cevad, Tefsir-i Asan, c. 12, s. 326, İntişarat-i İslamiye, 1398 k.

[8] Meclisi, Biharu’l-Envar, c. 12, s. 179, el-Vefa, 1404 h.k.

[9] Tabatabai, Seyid Muhammed Hüseyin, el-Mizan Fi Tefsiri’i-Kur’an, tercüme-i Musevi Hemedani, Seyid Muhammed Bakır, c. 13, s. 542.

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar

  • Kur'ân ve Tebliğ

     Davet, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak, öğüt vermek ve irşad etmek İslâ ...
  • Kur'an Tefsiri Metodolojisi

    Kur'ân, İlahi ilimden bir mertebe olup, her iki cihan kurtuluş ve saadetine ulaştıracak Yüce Allah' ...