PLEASE_WAIT
Şu istidlale nasıl bir cevap verebilinir? Bir insanın en büyük düşmanı “alkollü içecekler”dir. İnsan kendi düşmanını sevmeli, dolayısıyla insan alkollü içecekleri sevmeli. (Netice): Öyle ise insan alkollü içecekleri de sevmelidir.
Bu istidlal kabul edilemiyor. Mantık tabiriyle bu istidlal (müşterek lafzi türünden olan) demagojiyi içermektedir. Zira “kendi düşmanınızı sevin” cümlesindeki düşmandan maksat insanlar türünden olan düşmanlardır ki hidayet ve doğruluğa doğru kılavuzluk yapmaya kabildir. Aslında buradaki sevgiyle de adata düşmanla mübareze ediliyor. Zira burada düşmanlık yapılması gereken şey insanın kendisi değil, insanın kazanmış olduğu kötü sıfatlar ve hasletlerdir. Bunu bu şekilde algılamasak zikredilen cümleyi çelişki içeren cümlelerden sayılması gerekir; zira insan aynı yönden sevmiş olduğu şeye düşman olması imkânsızdır. “içki insanın en büyük düşmanlarındandır” cümlesinde var olan düşmanlıktan maksat insanın cismani ve bedensel boyutuna zararlı ve tehlikeli olan şeylerdir. İnsanın kendisi için zararlı ve tehlikeli şeylerin sevilmesi gerekir denilmesi imkânsızdır. Aksi takdirde insanın düşmanı olan “zehir” de sevilmelidir denilmesi lazım.
Başkalara; düşmanda olsa sevgi duymak ahlaki düsturlardan bir düsturdur. Bu düstur birçok din ve mezheplerde var olmakta ve söz konusu dinlerin tekit konusu olmuştur. Soru konusu edilmiş ve İncil’de zikredilen cümlenin haricinde İslam’da da imamlardan nakledilen dualarda başkalarına muhabbet ve sevgi duymak tavsiye edilmiştir. Bu iddiayı ispatlamak için İslam dininin ve Hıristiyanlıkta başkalara sevgi ve muhabbet duyulsun şeklinde var olan düsturlara işaret edeceğiz:
İncillerde Şöyle Nakledilmektedir:
“Ama ben size düşmanlarınıza muhabbet ve sevgi duyunuz, lanet ettiğiniz kimseler için bereket isteyiniz, sizden nefret edenlere iyilik ve ihsanda bulununuz, size eziyet edenlere ve sövenlere hayırlı dualar ediniz diyorum”[1] yaklaşık aynı ibareler “incili mukaddes” kitabının diğer yerlerinde de iki defa daha zikredilmiştir.[2]
İlginçtir ki bu içeriğe yakın ve benzer bizim dualarımızda da bazı ibareler var olmaktadır. Örneğin dua kitabı olan “sahife’i secadiye” adındaki dua kitabinin “mekarimu’l- ahlak” duasında şöyle denilmektedir:
“Allah’ım! Muhammed ve Ali Muhammed’e salât olsun. Bana hıyanet eden kimselerin hayırlarını isteyerek cevap vermekte, beni yalnız bırakan kimselere güzellikle mükâfat verebilmemde ve beni mahrum bırakan kimsenin işini, bağışlamayla telafi etmekte beni kararlı kıl”[3]
Bunlar başkaları sevme ve onlara muhabbet duyma konusunu içerip İslami ve gayri İslami kaynaklarda zikredilen bazı örnek ibarelerdir.
Buna rağmen bu hususta İslam’ın bakış açısı ile Hıristiyanlığın[4] bakış açısı arasında fark vardır. Şurada akla gelen soru şu: Her insana hangi niyetle olursa olsun her çeşit sevgi duymak ahlaki midir? Acaba ahlak sadece başkalara sevgi ve muhabbet duymaktan ibaret midir? Şöyle denilmektedir: Hıristiyan âlimler “bir fiilin ahlaki olup olmadığını tayin eden ölçünün insana olan sevgi olduğunu” söylerler. İnsan sevgisi ve muhabbet menşeli olan fiillerin ahlaki fiiller olduğunu kabul ederler. Bu görüş ne tamamen doğru bir görüş ne tamamen yanlış bir görüştür; zira bu görüş bir yönle doğrudur ve başka bir yönle de yanlış ve işkâllıdır:
1- Ahlak başkalarını sevmekle sınırlı değildir. Örneğin; zulme teslim olmamak ve ona karşı direnmek ahlaki bir niteliktir. Ama başkalarını sevmek kavramının kapsamına girmiyor.
2- İnsanı sevme kavramı: Bu kavram ve ibareden maksat biyoloji ilminde insan olarak tanımlanan her varlığı sevmemiz mi lazım? Acaba eğer bir insan kendi insanlığını yitirmişse onu yine de sevmemiz mi gerekiyor? Acaba insanı sevme anlayışını bahane ederek başkalarının işlemiş olduğu günahlardan ve gerçekleştirdikleri zulme göz yumma hakkına sahip olabiliyor muyuz?[5]
İslam dininin bu bağlamdaki görüşü şöyledir: Ahlaki değerlere sahip olmayan insanlar da sevilmeye layıktır. Ama liyakat sadece ve sadece onları ahlaki değerlere doğru çekmek nedeniyledir. Buna binaen “düşmanı da sevin” denildiği zaman bu nedenledir ki; bu sevgi ve muhabbetle onları insani değerlere çekmek içindir. Bu muhabbet ve sevgiyle günah işlemesi için ortam yaratmak anlamında olan sevmek değildir. Örneğin; eğer hırsızlık yapan bir arkadaşın varsa onu sevdiğin için ilkin onu bu kötü işinden vazgeçirmek için güler yüzle ona nasihat edersin. Eğer nasihatlerine teveccüh etmezse yüzünü asarak ondan kızdığını ve onun bu davranışından razı olmadığını ona fark ettireceksin. Yine vazgeçmez ve teveccüh etmezse onu bu yanlışlıktan ve içine düşmüş olduğu bu bataklıktan kurtarmak için polise şikâyet edip zorla da olsa onu bu kötülükten alı koyacaksın. Buna binaen bir kimseyi sevdiğimiz halde onu cezalandırabiliriz de. Bu nedenledir ki İslami hadislerde şöyle denilmektedir: “Din muhabbet ve sevgi duymaktan başka bir şey değildir”.[6] Zira eğer günah işleyen bir kimse tembih ediliyorsa ona duyulan sevgi ve muhabbetten ötürüdür. Çünkü günahkâr insan, böylece özünü bulup günahtan vazgeçmesi umulur. Bu konulardan anlaşılması mümkün olan nokta şu: Düşmanlık yapılmasını hak eden şey insanın kendisi değil, bilakis onların kazanmış oldukları kötü hasletler ve niteliklerdir. Zira insanlığın en büyük düşmanı kötü hasletler ve niteliklerdir.
Soruda “alkollü meşrubatlar insanın en büyük düşmanıdır” şeklinde belirtmiş olduğunuz konu doğrudur. Kurandaki ayetler ve İslami hadisler de buna delalet etmektedirler. İslam Peygamberi Hz. Muhammed den (s.a.a.) şöyle nakledilmiştir: “İçki bütün kötülüklerin anasıdır”. Başka bir hadiste şöyle buyurmuşlardır: “İçki günahları toplayan, kötülüklerin anası ve çirkinliklerin anahtarıdır”. [7]
Yukarıdaki noktaları hatırlatmakla sorunuzun cevabı verilmiş olabilir. Ama konunun daha iyi toparlanması için kısa bir açıklama yaparız: Düşmanı sevmek ve ona muhabbet duymak sadece ve sadece onu ahlaki ve nefsanî kötü hasletlerden kurtarmak için olduğu açıklanmış oldu. Zımnen düşmanlık yapılması gereken insanın kendisi değil kötü hasletler olduğu da anlaşılmış oldu. İnsanın kendisi, sevilmeye layıktır. Buna binaen düşmanı sevmek ve ona muhabbet duymak sadece eğitici ve terbiye edici bir yöne sahiptir. Bundan gözetlenen tek hedef günahkâr kimseyi, müptela olduğu kötü hasletlerden uzaklaştırmaktır. Ama içki günahların ve kötü hasletlerin ve sıfatların anahtarı olduğu hasebiyle ondan uzak durmak ve onu düşman bilmek gerekir. İçkiye yaklaşmak günah işlemek ve kötü hasletlerden uzak kalmayı sağlamamakla kalmıyor, bilakis İslami hadislere göre onun kendisi günahların anahtarıdır.
Netice itibariyle zikredilen istidlali kabul etmek mümkün değildir. Mantıksal literatürde zikredilen istidlal mugalâtayla karıştırılmıştır. Yani (müşterek lafzi türünden olan)[8] demagoji yapılmıştır. Zira “kendi düşmanınızı seviniz” şeklindeki cümlede var olan “düşmandan” maksat hidayete kabil, kılavuzluk yapılabilinir insanlardır. Onlara muhabbet ve sevgi duymak onların hidayetine ve kılavuzluğuna neden oluverecektir. Gerçekte ise burada, yine düşmanla savaşmak anlamı var olmaktadır. Zira düşmanlık yapılması gereken şey insanın kendisi değil, bilakis insanın kazanmış olduğu kötü hasletlerdir. Aksi takdirde bu cümleyi çelişkili bir cümle olarak saymak lazım; Zira insan, aynı yönden sevmiş olduğu bir şeye düşman olması imkânsızdır. “İçki insanın en büyük düşmanlarındandır” cümlesinde var olan düşmanlıktan maksat insanın cismi ve bedenine zararlı ve tehlikeli olan şeylerdir. Bu konuda onları da sevmek gerekir demek imkânsızdır. Aksi takdirde insanın düşmanı olan “zehir”i de sevmeliyiz dememiz lazım gelir.
-------------
[1] Meta, 5, 44.
[2] “Luka”, 6, 27, ve “luka”, 6, 35.
[3] “Mefatihu’l-cinan”, s. 997.
[4] Hıristiyanlıktan maksat, Hıristiyan tebliğcilerinin iddiasıdır. Zira her dinin mukaddes metinlerinde o dine mensup olan tebliğcilerinin teveccüh etmediği bazı konuların var olması mümkündür.
[5] MUTAHARİ, Murtaza, “felsfe’i ahlak”, baskı; 25, intişarat-i sadra, s. 47-54.
[6] . “heliddinu illa el hubbu =din sevgiden başka bir şey değildir”, “el-kafi” c. 8, s. 80.
[7] MUHAMMEDİ REYŞEHRİ, Muhammed, “mizanul hikme” tercüme: HAMİD RIZA ŞEYHİ, baskı; 1, darul hadis, c. 4, s. 1545.
[8] El-HAYDARİ, Seyyit Raid, “el-mukararu fi tevdihi mentıkıl-muzafer”, baskı; 1, Kum; menşurati zevil-kurba, 1422 k., c. 3, s. 305- 306.