Hâkimin kaçınana velayet etmesi kaidesinin manası nedir?

2014/02/25
Soru
Hâkimin kaçınana velayet etmesi kaidesinin manası nedir?

Kaidenin kısa ve açık tanımı, Müslümanların hâkiminin bir şahsın üzerinde bulundurduğu yükümlülükleri yerine getirmekten kaçınması durumunda, onu yükümlülüğünde bulunan vazifeyi yerine getirmeye mecbur kılmasından ibarettir. Fıkhî mirasa kısa ve öz bir şekilde bakıldığında, hâkimin kaçınana vilayet etmesi konusunun tüm fakihler nezdinde kabul edilmiş bir kaide olduğu ve bunun tartışmaya konu olmadığı neticesine insan ulaşmaktadır. Elbette bazı uyarlamalarda bir takım ihtilaflar gözlenmektedir.

Ayrıntılı Cevap

 Kaidenin Açıklaması

Hâkimin velayeti, fıkhî eserlerde gözlemlenen en köklü ve eski konulardandır. İslam kanunlarının doğası, onun büyük misyonu ve başka birçok delil, bu konunun bir rükün sıfatıyla fıkıhta referans gösterilmesi ve kanıt addedilmesine neden olmuştur. Fıkhî mirasa kısa ve öz bir şekilde bakıldığında, hâkimin kaçınana vilayet etmesi konusunun tüm fakihler nezdinde kabul edilmiş bir kaide olduğu ve bunun tartışmaya konu olmadığı neticesine insan ulaşmaktadır. Elbette bazı uyarlamalarda bir takım ihtilaflar gözlenmektedir. Kaidenin kısa ve açık tanımı, Müslümanların hâkiminin bir şahsın üzerinde bulundurduğu yükümlülükleri yerine getirmekten kaçınması durumunda, onu yükümlülüğünde bulunan vazifeyi yerine getirmeye mecbur kılmasından ibarettir.[1]

Hâkim Kimdir?

Hâkimin böyle bir yetkisi var mıdır ve salt Müslüman olduğu ve Müslümanlara hükmettiği için böyle yetkileri olabilir mi? Hâkimden maksat, İslam’ın tüm hükümlerine, ibadet ve muamelat meselelerine aşina olan ve bunların temellerini tam anlamıyla bilen kimseler midir? “Kavaid-i Fıkıh” kitabında rivayetler ve fakihlerin görüşlerinde hâkimin manasının ne olduğuna değin yapılan nispeten geniş bir incelemeden sonra şöyle yazılmaktadır: “Özetle, fıkıhta hâkim kelimesinin diğer kullanılışları göz önünde bulundurulduğunda, fakihlerin bu kavramdan kastettikleri anlamın şu olduğu anlaşılmaktadır: Hâkim; yargı ve yargıçlık makamına ek olarak genel anlamıyla yetkili merci sıfatını taşıyan ve idarî olarak geniş bir salahiyete sahip gerekli şartlara haiz fakihe denir.”[2]

Kaidenin Delilleri

A. Genel Delil (Aklî Delil Ve Akıllıların Yöntemi): Halkın sosyal düzeninin korunması ve adaletin sağlanması, tüm insanlık camiasının hedef ve ülküsüdür. Bu yüzden akıl böyle bir adaletin sağlanmasına hükmeder. Öte taraftan yasa ve yasal görevlere göre hareket etmenin tüm toplumsal ilişkilerin altyapısı olarak kabul edildiği bir camiada mecburen yasaları çiğneyenlere karşı uygun bir tavır takınmak gerekir. Böylece salahiyetli merciler ve kanun yapıcılar tarafından çizilmiş sınırların aşılarak kamu düzeninde bir ihlal yaratılması ve başkalarının yasaları çiğnemeye teşvik edilmesinin önü alınmış olur. Bu sade hukuksal delil, bahse konu olan kaidenin ortaya çıkmasının en önemli nedenidir. Bundan dolayı fakihler, bu kaideye göndermede bulunmak için istidlal ve delil öne sürme gereksinimi duymamış ve hâkimin kaçınana velayet etmesi kaidesine kesin ve tartışmasız bir ilke olarak bakmışlardır. Bu bakışın sebebi, hükmün açıklığı ve onun aklî belirgin dayanağıdır. Veya onlar fakihin velayeti delillerini yeterli görmekte ve onun bu tartışmayı bitirdiğine inanmaktaydılar.[3]

B. Özel Delil: “Hâkim kaçınana velayet eder” tabiri bu şekliyle rivayetlerde zikredilmemiştir, ama bunun içeriğini bazı rivayetlerde bulmak mümkündür.

1. Selme b. Kehil’in rivayeti: Selme b. Kehil’in naklettiği üzere Hz. Ali (a.s) Şüreyh’e şöyle buyurmuştur: İmkânları ve ekonomik güçleri olduğu halde halkın borçlarını ödemekten kaçınan bireyleri denetle. Onların emlak ve mallarını satarak halkın malını kendilerinden al; zira ben Allah Resulü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: Olanaklı bir şahsın vurdumduymazlığı, isteyen Müslüman’a zulümdür.[4] Her ne kadar bazıları Suheyl’i zayıf olarak değerlendirmişse de metin temel alınarak rivayet kabul edilmiştir.[5]

2. Huzeyfe’nin Rivayeti: İmam Sadık’tan (a.s) rivayet edildiği üzere Allah Resulü (s.a.a) zamanında buğday nadir olur ve Müslümanlar kendisinin yanına gelir, ey Allah Resulü (s.a.a) buğday nadir olmuştur, filan şahsın yanında bulunmakta ve başka hiçbir yerde bulunmamaktadır, ona satmasını emrediniz diye söylerler. Allah Resulü (s.a.a) o şahsa hitap ederek şöyle buyurur: Müslümanlar buğdayın nadir olduğunu ve sadece senin yanında bulunduğunu bildirdiler. Onun hepsini satılığa çıkar, istediğin gibi sat ve saklama.[6]  Elbette yukarıdaki metinde iş kaçınma merhalesine gelmemiş ve velayeti icra etmeye yani direkt olarak Allah Resulü tarafından buğdayın satılmasına gerek kalmamıştır. Ama rivayette nitelendiği üzere buğdayı elinde bulunduran şahsın onu satmaktan kaçındığı doğal olarak anlaşılmaktadır ve bu Müslümanların Hz. Peygambere (s.a.a) müracaat etmesinden ve satma emrini vermesini istemelerinden malum olmaktadır.[7]

3. Ebu Basir’in Rivayeti: İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Her kim eşinin elbise ve azığını temin etmekten sakınırsa, imam onları ayırabilir. Bu rivayeti ister nafaka verme gücü olmayan ve ister bundan kaçınan bir şahıs hakkında bilelim, burada erkeğin karısını boşamaktan kaçındığı anlaşılmaktadır.[8]

4. İcma: Bazı büyük şahsiyetler bu kaide hakkında icma iddiasında bulunmuştur.[9] Bu icma, kaidenin başlığına ilişkin olmasa da en azından onun uyarlamaları bazında birçok kez iddia edilmiştir.[10] Beyan edilen hususlara binaen kaidenin anlamı ve delilleri aydınlanmıştır, ama belirtildiği üzere kaidenin fıkıhta birçok uyarlaması vardır ve onların her biri hakkında ayrı bir şekilde detaylı açıklamalar yapılmıştır.  

 ---------------

[1] Şehidi, Tebrizi, Fettah, Hidayetü’t-Talib İla Esrari’l-Mekasib, c. 3, s. 605, çap-ı İttilaat, Tebriz, 1375 k.

[2] Muhakkik Damad, Seyid Mustafa, Kavaid-i Fıkıh, c. 3, s. 213, Merkez-i Neşr-i Ulum-i İslami, Tahran, 1406 k.

[3] Bkz: İsfahani, Muhammed Hüseyin, Haşiye-i Kitab-ı el-Mekasib, c. 2, s. 399, Envarü’l-Hüda, Kum, çap-ı cedid, 1418 k.

[4] Kuleyni, Muhammed b. Yakub, Kafi, c. 7, s. 412, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1407 k.

[5] Kavaid-i Fıkhi, c. 3, s. 205.

[6] Kafi, c. 5, s. 164.

[7] Kavaid-i Fıkhi, c. 3, s. 206.

[8] Saduk, Muhammed Ali, Men La Yahziruhu el-Fakih, c. 3, s. 441, Defter-i İntişarat-ı İslamî, Kum, 1412 k.

[9] Necefi, Muhammed Hasan, Cevahiru’l-Kelam, c. 22, s. 485, Daru’l-İhyai’t-Turasi’l-Arabi, Beyrut, Bi Ta.

[10] Merhum Şeyh Muhammed Hüseyin Ğarevi İsfahani bu hususta şöyle demektedir: Bu durumların (ve uyarlamaların) çoğunda hâkimin velayeti toplumsaldır ve sahabelerin sözlerinde kesin bir usul olarak dile getirilmiştir; öyle ki ispat edilmesine gerek kalmadan referans gösterilmektedir. Bkz: Haşiye-i Kitab-ı Mekasib, c. 2, s. 399, çap-ı cedid.

 

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar