İslam’ın, tenasüh (reenkarnasyon) hakkındaki görüşü nedir?

2014/03/17
Soru
İslam’ın, ardı ardına gerçekleşen yaşantılar (reenkarnasyon) hakkındaki görüşü nedir?

Asırlar önce Hindistan’da, reenkarnasyon görüşü ortaya atılmış ve ruhların defalarca tekrar dünyaya geri dönmesi hakkında dünya çapında bir inanç yaygınlaşmıştır. Bu görüş, asırların geçmesiyle dünyadaki halkların birçoğunun ilgisini çekmiş ve hatta bazıları, mezhebi bir inanç olarak ona bağlanmışlardır. Bu kesintisiz süre içersinde, büyük bilginler bu konuyu inceleyerek eleştirmiş ve yanlış olduğuna dair deliller ortaya sunmuşlardır.

 

İslam dini, ruhların, iyi işler yaparak ruhlarla beraber yaşama şartlarını oluşturmak için dünyaya başka bir şahsın bedeninde veya canlı bir varlığın kalıbında tekrar gelmesini kabul etmemekte ve onu açıkça reddetmektedir. Kuran-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Nihayet Her birine ölüm geldiği vakit diyecek ki: 'Rabbim! Döndür, döndür beni döndür, ta ki boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım.' Hayır! Bu onun ağzından çıkan (boş) bir sözden ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.”

 

İmam Rıza (a.s.) şöyle buyurmaktadır: “Tenasühü (reenkarnasyon) kabul eden ve ona inanan birisi yüce Allah'ı inkâr etmiştir, cennet ve cehennemin gerçek olmadığını zannetmiştir.”

Ayrıntılı Cevap

İlahi peygamberlerin öğretilerine göre; insanın ölümüyle ruh bedenden ayrılarak berzah âlemine gitmektedir ve orada kıyamet gününe kadar hayatına devam edecektir. Eğer iyilerden olursa, iyi amellerinin mükâfatını alacaktır; ama eğer kötülerden olursa kötü amellerinin cezasını görecektir. Peygamberlerin öğretilerine göre; ilahi kaza, insan ruhunun ölümden sonra tekrar dünyaya gelmemesi ve bu dünyada yeni bir hayata başlamaması ve kıyamet gününe kadar berzahta kalarak sonra sürekli kalıcı olan ahiret âlemine gitmesi üzerinedir.

Ama asırlar önce Hindistan’da, reenkarnasyon görüşü ortaya atılmış ve ruhların defalarca tekrar dünyaya geri dönmesi hakkında konuşulmuştur. Bu görüş, asırların geçmesiyle ilerleyerek dünyadaki halkların birçoğunun ilgisini çekmiş ve çoğu insan bunun doğru olduğunu zannetmiştir. Öyle ki hatta bazıları, mezhebi bir inanç olarak ona bağlanmışlardır. Bu kesintisiz süre içersinde, büyük bilginler bu konuyu inceleyerek eleştirmişler ve onun yanlış olduğuna dair birçok deliller ortaya koymuşlardır.

Reenkarnasyon görüşünü savunanlar, iki grup insanların ruhlarının dünyaya geri gelmediğini söylemektedirler. Birinci grup, saadet yolunda en son kemale erişmiş ve ölümden sonra da mutlak kemale nail olan kimseler. Bunların, tekrar dünyaya dönüp çaba sarf ederek tamamlayacakları eksik bir yönleri yoktur.

İkinci grup, bedbahtlığın son noktasına ulaşmış kimselerdir. Bunlar da dünyaya geri dönmemektedirler. Çünkü hayatlarında o kadar sapıklığa düşmüşler ve saadet yolunu kendi yüzlerine kapatmışlar ki sonsuz bir alçalışa duçar olmuşlar ve dünyaya geri dönmekle de kötü geçmişlerini telafi ederek, sınırlı da olsa saadet ve kemale ulaşama kapasitelerini kaybetmişlerdir.

Onlar, reenkarnasyon ve dünyaya geri dönmenin, sadece kemale ulaşmış olanlarla bedbahtlığa düşmüş olanlar arasında olan üçüncü gruba özel olduğuna inanmaktadırlar. Bunlar dünyadan gittikten sonra ruhları, sahip oldukları değişik huy ve ahlaklarına uygun olarak değişik ve çeşitli şekillerde tekrar bu dünyaya gelmektedirler. Bu yüzden her şekil için özel bir isim koymuşlardır. Eğer insan ruhu, insan şeklinde dönerse, “nesh”, hayvan şeklinde dönerse “mesh”, bitki olarak dönerse “fesh” ve cansız maddeler şeklinde dönerse “resh” olarak adlandırmışlardır.

Reenkarnasyonu savunanlar, bazı durumlarda, ruhların dünyaya geri dönmesinin, eksikliklerini tamamlamak, nefsin kemale ermesi ve yüce insani mertebelere nail olmak için olduğuna inanmaktadırlar. Şöyle söylemektedirler: Ruhların bu dünyaya geri dönmelerinin sebeplerinden birisi de, yaşantılarında iyi olanların, tekrar övülen ahlaklarının ve beğenilen amellerinin mükâfatını almaları ve yaşantılarında kötü olanların da beğenilmeyen huylarının ve kötü davranışlarının cezalarını görmeleridir. Çünkü insanların birçoğu insani değerlere göre yaşamışlar ve ömürlerini pak olarak sürdürmüşler ama bunun yanında sürekli çeşitli mahrumiyetlere duçar olmuşlar ve hayatlarını da fakir olarak veya hasta olarak geçirmişlerdir. Bunlar bir sonraki hayatlarında iyi ahlaklarının mükâfatını alacaklar ve refah ve cismi sağlık nimetine sahip olacaklardır. Birçok insanlar da önceki hayatlarında kötü ahlak ve davranışlara sahip olmuşlar, inanlar onların ellerinden acı ve sıkıntı çekmişler ve çeşitli nimetlerden faydalanmışlardır. Bunların ruhları bir sonraki hayatta, ahlaklarına uygun olarak, hayvan, böcek, bitki ve cansız madde şeklinde veya eksik, sakat, hasta ve itilmiş olarak topluma dönmektedirler ve her durumda cismi ve ruhi azaba müptela olmaktadırlar.

Lakin İslam dini, ruhların, iyi işler yaparak ruhlarla beraber yaşama şartlarını oluşturmak için dünyaya başka bir şahsın bedeninde veya canlı bir varlığın kalıbında tekrar gelmesini kabul etmemekte ve onu açıkça reddetmektedir. Kuran-ı Kerim bu hususta şöyle buyurmaktadır:

“Nihayet Her birine ölüm geldiği vakit diyecek ki: 'Rabbim! Döndür, döndür beni döndür ki boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım.'  Hayır! Bu onun ağzından çıkan (boş) bir sözden ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.”[1]

Reenkarnasyon görüşünü savunanlara göre, kıyamet, insanların hesaba çekilmesi, cennet ve cehennem, yani özetle ahiret âlemindeki azap ve sevap, gerçekliğini yitirmekte ve ona gerek kalmamaktadır. Çünkü onlar, insan türünün çoğunun ölümden hemen sonra bu dünyaya geri döndüğünü ve her defasında kendi amellerinin, iyi veya kötü karşılığını gördüklerini söylemektedirler. Böylesi bir görüş ilahi peygamberlerin öğretileriyle çelişmekte ve mukaddes İslam dininin en açık ilkelerinin tersinedir. Şia imamları da açıkça bunun küfür olduğunu söylemişlerdir. Memun, İmam Rıza'ya (a.s.) şöyle arz etti: Tenasühe (reenkarnasyon) inanan kimseler hakkında ne buyuruyorsunuz? İmam Rıza (a.s.) bu sorunun cevabında şöyle buyurdu: “Tenasüh’ü (reenkarnasyon) kabul eden ve ona inanan birisi yüce Allah'ı inkar etmiş, cennet ve cehennemin gerçek olmadığını zannetmiştir.”[2]

İmam Sadık (a.s.) da tenasüh’ü (reenkarnasyon) kabul edenler hakkında şöyle buyurmuştur: “Bunlar, cennetin, cehennemin, yeniden dirilişin, olmadığını zannettiler. Kıyamet, onların gözünde, ruhun bir kalıptan çıkıp başka bir kalıba girmesin ibarettir. Eğer birinci kalıpta iyilerden ise dönüşü daha üstün ve daha iyi bir kalıpta, dünyanın en üstün yerinde olacaktır. Ama eğer kötülerden olursa, bazı dört ayaklı zahmet çeken ve yük taşıyan, hayatları zahmet ve çile çekmekle geçen hayvanların kalıplarına gelecek veya geceleri uçan ve kabristanlara alakası olan kötü şekilli küçük kuşların bedenlerinde yer alacaklardır.”[3]

Tabiî ki reenkarnasyon ve ruhların bu dünyaya geri dönmesi konusunun sadece ilahi peygamberlerin öğretileriyle çelişmediği ve sadece Allah’a küfür sebebi, ahiret alemindeki sevap ve azabı ve meadı inkar olmadığı bunlarla beraber ilmi açıdan da bilginlerin onun felsefesini deliller getirerek çürüttükleri noktasına da dikkat edilmelidir.

Ünlü felsefeci Molla Sadra şöyle demektedir: “Nefis yaratılışın ilk merhalesinde, derecesi tabiat derecesidir. Sonra maddenin tamamlama hareketine uygun olarak bitki ve hayvan sınırını geçene kadar yükselmektedir. Buna göre nefis kabiliyetten az da olsa fiiliyete geçtiği bir merhalede tekrar sırf kabiliyet ve yetenek merhalesine dönmesi imkânsızdır. İlave olarak, önceden de işaret edildiği gibi suret ve madde tek bir şeydir ve kabiliyet ve fiiliyet olmak üzere iki yönleri vardır. Tamamlama ve kemale ulaşma hareketini beraber kat etmektedirler ve her kabiliyet ve yetenek karşısında özel bir fiiliyete nail olmaktadırlar. Buna göre bitkisel ve hayvani sınırı geçen bir ruhun, meni ve cenine dönmesi imkânsızdır."[4]

Reenkarnasyon görüşünün bir diğer sorunu da, t2 zamanındaki bir şahısla t1 zamanındaki bir şahıs arasında “bu onun aynısıdır” hükmünün nasıl edileceğidir. Her birimiz kendi yaşantımızda cismi ve psikolojik özelliklerin birbirinin aynısı olmadığı değişik merhaleleri geçirmekteyiz. Ama hatıralar gibi bu merhaleleri birbirine bağlayan halkalar vardır ve bu halkalar bütün merhalelerde şahsın bir olduğunu onaylamaktadır. Ama reenkarnasyon görüşünde, hangi delile göre t1 ve t2 zamanlarında ruhun bir olduğuna hükmedelim? Eğer kriter hatıraların devamı olsa, çoğunlukla (reenkarnasyon görüşüne göre insanların çoğunluğu reenkarnasyonda yer almaktadırlar), şahıs önceki yaşantısından hiçbir hatırası yoktur. Eğer kriter cismin devamı olsa, aynı şekilde reenkarnasyon teorisinde bir örneği yoktur. Çünkü bu teoriye göre şahıs bazen erkek ve bazen kadın, bazen insan ve bazen hayvan şeklinde bu dünyaya gelmektedir. Eğer kriter ruh yapısının benzerliği olsa, bir zamanda bu benzerliğe sahip olan A şahsı ve B şahsının olması açıklanamaz. Başka bir deyişle, sorun şöyledir, iki kişinin bir olduğuna dair hükmedilebilmesi için ruhi özelliklerde ne kadar benzerlik olması gerektiğidir. Sonuç olarak şahsi kimliğin, farz edilen iki zamanda devam etmesi mümkün değildir.[5]

Tenasuh (Reenkarnasyon) Görüşünün Ortaya Çıkış Sebepleri:

Burada bu görüşün ortaya çıkış sebeplerinin bazılarını zikretmemiz yeterlidir:

A) Fikri Ve Felsefi Sebepleri:

1) Kıyamet gününün ve ahiret âleminin inkârı: Bir grup, ahiret âlemine inanmadığı veya imkânsız zannettikleri ve diğer taraftan da iyilerle kötülerin amellerinin karşılığını almamalarının Allah’ın adaletiyle çeliştiğini gördükleri için iyilerin ruhlarının yeniden önceki bedenlerinden daha iyi olan başka bedenlerde bu dünyaya geri gelerek iyi amellerinin karşılığını görecekleri ve kötülerin ruhlarının da sıkıntı, zahmet çeken ve eksik olan bedenlerde geri gelerek kötü amellerinin karşılığını görecekleri düşüncesine inandılar. Gerçekte bu sayede temizlenerek kemale ermektedirler.

2) Çocukların hasta veya sakat doğmalarının açıklanması için: Diğer bir grup da, bazı sakat ve hasta çocukları görerek düşünceye daldılar. Bu çocuklar hiç günah işlememelerine rağmen, Allah onları neden bu şekilde yaratmıştır. Bunlarda olan ruhlar, mutlaka günahkâr, şerli ve asi kimselere aittir ve kötü amellerinin karşılığını görmeleri ve acı çekmeleri için bu şekilde bu dünyaya geri gelmişlerdir.

B) Psikolojik Sebepler:

1) Hayattaki eksiklikler ve başarısızlıkları telafi etmek: Bu inancın bir diğer nedeni de, insanların çoğunun hayatta karşılaştıkları çeşitli başarısızlıklardır. Bu başarısızlık ve eksikliklerin psikolojik tepkisi değişik şekillerde ortaya çıkmaktadır. Bazen “içe kapanıklık” hayallere sığınıp hayal âleminde eksikliğini tamamlamak şeklindedir. Bu şairlerin birçoğunda görülmektedir. Onlar bu dünyada kendi sevgililerini bulamadıkları için hayal âleminde onun resmini oluşturarak kedilerini avutmaktadırlar. Bir grup da, bu dünyada yeni bir hayata geri dönmeyi, kendi perişan düşüncelerini sakinleştirmek için kullanmaktaydılar.

Bu başarısız insanlar, kendi başarısızlık ve eksikliklerini telafi etmek için ruhlarının bir daha başka bedenlerde bu dünyaya gelerek istedikleri arzulara ulaşacaklarını düşünmekteydiler.

2) Sert ve kaba amellerin açıklanması: Bu akidenin psikolojik sebeplerinden bir diğeri de, intikam almada kendi sert ve acımasız tutumlarına bahane getirmektir. Örneğin, cahiliyet dönemindeki Araplar intikam alma duygularını doyurmak için aşırı bir şekilde ısrar ederek ayak diremekteydiler ve bir kabile veya bir şahsa oluşan kinleri baba ve atalarından miras olarak almaktaydılar. Bazen vahşice olan intikam alma duygularına bahane getirmek için bu akideye sarılmaktaydılar. Onlar, kabilelerinden olan birisi öldürüldüğü zaman, ruhunun “hame” olarak adlandırdıkları “bum”a benzeyen bir kuşun bedenine geldiğine, sürekli öldürülmüş cesedin etrafında dolaştığına, acı bir şekilde inlediğine, onu mezara koydukları zaman, onun mezarı etrafında gezdiğine, sürekli susuzluğumu giderin … susuzluğumu! giderin diye feryat ettiğine ve katilin kanı dökülmediği sürece de acı feryadının dinmeyeceğine inanmaktaydılar.

Son olarak şu noktaya dikkat edilmelidir; ricata (Şia’nın hak olan inançlarından birisidir) inanmak tenasühe (reenkarnasyon) inanmaktan farklıdır. Çünkü ricatta ruh, ilk kemallerinin korunmasıyla ve aynı bedeniyle dönmektedir. Bu yüzden yokluğun döndürülmesi veya fiiliyetten kabiliyete dönülmesi değildir. Tenasühda tam tersine, ruh fiiliyete ulaştıktan ve maddî ve tâbii kemal merhalelerini kat ettikten sonra başka bedenlerde geri dönmektedir.

-----------
[1] Mü’minun Suresi; 99 ve 100. ayetleri.

[2] Sefinet-ul Bihar, “Nesh” konusu.

[3] İhticac, Tabersi, c: 2, s: 89.

[4] Şevahid-ur Rububiyye, s: 161.

[5] Maarif-i İslami, Nehad-ı Nemayendegi, s: 175.

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar

  • Kendini Yetiştirmek

    İnsan çok boyutlu bir varlıktır. Çeşitli eğilim, his ve içgüdülerden oluşan esinti ve ...
  • Şam Ziyaretleri

    İlk insanın yaratıldığın andan günümüze kadar çeşitli medeniyetlere şahit olan günüm& ...