PLEASE_WAIT
Neden özellikle bir mercii taklit etmek gerekmektedir? Bu mesele hadisler aracılığıyla nasıl ispat edilmektedir?
Eğer müçtehitlerden her birinin fıkhın bir kısmında diğerlerinden daha bilgili olduğu veya onlar ile eşit bulunduğundan eminseniz birkaç şahsı taklit etmenin bir engeli yoktur.
Sizin sorunuzdaki hususu kesin ve katî addettiğinizi ve sonra delilini istediğinizi söylemeliyiz. Bu esas uyarınca ilkönce birçok büyük fakihin inancına göre özel şartlarda mercilerin farklı olmasının sakıncasız olmakla kalmayıp bazı hususlarda hatta lazım ve farz olduğunu açıklamak gerekir. Bundan ötürü, bu konuyla ilgili fetvaları bilginize sunacak ve sonra da bu meselenin delillerini belirteceğiz. İmam Humeyni (r.a) şöyle fetva vermektedir: Eğer iki müçtehit ilimde eşit olursa, bireyler istediklerine müracaat edebilirler ve aynı şekilde bazı meselelerde birini ve bazı meseleler de diğerini taklit edebilirler.[1]Rehberlik makamı ise şöyle demektedir: Taklitte ayırım gözetmek sakıncasız olmakla kalmayıp mercilerin her birinin belirli mevzularda daha bilgili olması durumunda kendilerinin uzmanlık alanlarına göre taklit edilmesi lazım ve farzdır.[2] Bir başka yerde ise şöyle yer almaktadır: Birinin ibadetlerdeki bilgisi ve diğerinin de muamelattaki bilgisi çok olan iki müçtehidin bulunduğu yerde ihtiyat gereği her ikisini taklit etmek gerekir.[3] Aynı şekilde şöyle beyan edilmiştir: Eğer iki müçtehit bilgi açısından eşit olursa mukallit istediği birini taklit edebilir veya eğilimi olması halinde bazı meselelerde birini ve bazı diğer meselelerde de ötekini taklit edebilir.[4] Bundan dolayı, tüm meseleler hakkında bir müçtehidi taklit etme gerekliliğiyle ilgili olarak belirttikleriniz, birçok âlim tarafından ret edilen bir husustur. Ama ayırım gözetmek ile dönmek arasında fark gözetmek ve bu ikisini eşit görmemek gerekir. Bu konuda kısa bir açıklama da yapacağız. Belirtilen noktaların açıklığa kavuşması için birkaç hususa değinmek lazımdır:
1- Fıkha ait her konu hakkında taklit etmek maksadıyla her şahsın özel bir müçtehidi seçmesi gerekliliği hakkında belirtilen delil şöyle açıklanmıştır:
A. Biz bu konu hakkında genel bir şekilde olsa da imamların (a.s) bir hükmünün olduğunu kesinlikle biliyoruz.
B. Din âlimleri ve hadis aktarıcılarının imamlar (a.s) tarafından hüccet olarak ve bu gibi meseleleri açıklayan otoriteler sıfatıyla atandıklarını da bilmekteyiz.[5]
C. Rivayetlerden de belli olduğu üzere (büyük gıyap zamanında) özel bir bilgin bu iş için tayin edilmemiştir, sadece ilgili bilginlerin özellikleri belirtilmiştir.
D. Biz tüm âlimlerin mukallidi olamayız; çünkü onların bazı meselelerde görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Aynı şekilde biz tanınmayan bir şahsın mukallidi de olamayız; çünkü tanınmayan birey gerçekte yoktur. Kendi başına ve taklitsiz yapılan amel de akıl ve Müslümanların süregelmiş geleneklerine aykırıdır. Bu esas uyarınca rivayetlerde belirtilen özelliklere dikkat ederek onlardan birini taklit etmek maksadıyla seçmemiz gerekmektedir ve bu seçimimiz çok önemlidir.
E. Bir şahsı seçtikten ve bir konuda onu taklit ettikten sonra aynı mevzu hakkında bir başka şahsı taklit edemeyiz; çünkü bir konuda iki farklı taklit mümkün değildir. Elbette ikinci şahsın fetvası birinci şahsın fetvası gibi olabilir veya ikinci şahsın birinci şahıstan daha bilgili olduğu ve önceki taklit fiilimizin esasen doğru olmadığı ortaya çıkabilir.[6]
2. Taklitte ayırım gözetmek ile taklit etmekten dönmek arasındaki fark hakkında ise şöyle söylemeliyiz:
A. Ayırımın manası: Âlimlerin eşit olduğu veya bazılarının bir takım konularda uzman ve diğer bazılarının da başka konularda uzman olduğu bir yerde bizim baştan itibaren sayılı bazı meselelerde bir müçtehidi ve bir dizi başka meselede de bir başka müçtehidi taklit etmemize denir. Belirtilen fetvalara göre bu taklit biçiminin bir sakıncası yoktur.
B. Dönmenin manası: Bir konuda geçmişte belirli bir müçtehidi taklit ediyorken, şimdi aynı konuda bir başka müçtehidi taklit etmemize denir. Bu husus önceki meseleye benzememekte ve fakihlerin çoğunlunun görüşüne göre bir takım özel durumlar dışında caiz değildir. İmam Humeyni (r.a) bu hususta şöyle buyuruyor: Yaşayan bir müçtehitten dönmek ve yaşayan bir başka müçtehidi taklit etmek için iki olasılık var olabilir: Ya ikincisi birincisiyle eşittir ki bu durumda dönmek caizdir ya da ikincisi birincisinden daha bilgilidir ki bu durumda da mukallidin kendi müçtehidini değiştirmesi farz olur.[7] Tabii olarak ikinci müçtehidin daha bilgili veya en azından birinci müçtehidin düzeyinde olduğundan emin değilsek, delilsiz bir şekilde taklitte değişikliğe girişemeyiz. Bazı fakihler bu meseleyi şöyle açıklamışlardır: Meseleyle amel etmeden önce merci değiştirmenin bir sakıncası yoktur, ama ondan sonra caiz değildir. Bu hususta bu sitedeki 1335. soruya müracaat edebilirsiniz.
3. Şu noktanın da açıklanması gerekmektedir: En bilgili müçtehidi taklit ederken kendisinin belirli bir konu hakkında fetva vermediğine ve belirtilen konu hakkında ihtiyata inandığına rastlarsak, böyle durumlarda belirli şartlar çerçevesinde daha aşağı bir seviyede yer alan ve de ilgili hususta açık fetvası bulunan başka müçtehitlere müracaat edebilir ve onların fetvalarına göre amel edebiliriz.[8] Bu yöntem de azıcık bir toleransla taklitte bir çeşit ayırım olarak telaki edilebilir.
4. Dikkat edilmesi gereken son nokta şudur: Mümin bireyler değişik müçtehitleri taklit etmenin caiz oluşu hususunu bahane edip her konuda şahsi temayüllerinin bulunduğu özel bir fetvaya yönelmemeli ve gönüllerindeki fetvayı veren müçtehide müracaat etmemelidir. Örneğin biz saygın bir müçtehidi taklit ediyorsak ve kendisi sigara içmenin oruca bir zarar vermediği fetvasına sahipse, biz de belirtilen fetva esasınca amel ederiz ve bunun hiçbir sakıncası da olmaz. Ama sigara içmenin orucu bozduğu fetvasına sahip olan bir müçtehidi taklit ediyorsak, lakin sigara içmeye olan temayülümüzden ötürü onu caiz gören bir başka müçtehide yönelir ve kendisini taklit edersek, gerçekte böyle bir davranışı taklit olarak adlandıramayız ve bu yöneliş sadece kendi amellerimize bahane bulmak için olacaktır.[9]
-----------
[1] Humeyni, Seyid Ruhullah, Tahrirü’l-Vesile, c. 1, s. 6, mesele. 8, Müesseset-ü Dari’l-İlim, Kum, çap-ı dovvom.
[2] Hamaney, Seyid Ali, Ecubetü’l-İstiftaat, c. 1, s. 10, soru. 17, Daru’n-Nebe lil-Neşr ve’t-Tavzi’, çap-ı evvel, 1420 h.k.
[3] Yezdî, Seyid Kazım, el-Urvetu’l-Vuska, s. 38, mesele. 47, Müessesetü’n-Neşri’l-İslamî, 1420 h.k, çap-ı evvel.
[4] Hekim, Seyid Muhsin, Müstemseketü’l-Urveti’l-Vuska, c. 1, s. 31, Mektebetü’s-Seyidi’l-Maraşi, 1404 h.k.
[5] Hür Amuli, Muhammed b. el-Hasan, Vesailü’ş-Şia, c. 27, s. 140, rivayet. 33423, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, 1409 h.k.
[6] Bu delil, Müstemesekü’l-Urve kitabının birinci cildi 13 ve 14. Sayfalarda yer alan merhum Seyid Muhsin Hekim’in açıklamalarının bir özetidir.
[7] Tahrirü’l-Vesile, c. 1, s.11, mesele. 4.
[8] a.g.e., c. 1, s. 11, mesele. 34.
[9] Tütün meselesi sadece bir numune olarak beyan edilmiştir, yoksa buna benzer birçok örnek bulunmaktadır.