Kûfe'nin en kötü şartlar altında varlığını sürdürdüğü bir zamanda Emir-ül Müminin (a.s.) şehid edildi. Kûfeliler Camel savaşında eskiden beri rekabette bulundukları Basralılara karşı zafere ulaştılarsa da çok geçmeden, Sıffin savaşında gösterdikleri şecaat ve yiğitliklere rağmen zafere tam bir adım kalmışken düşmanın oyununa kapılıp ağır bir şekilde yenildiler; hem de çok öncelerden beri Kûfe için korkunç bir rakip sayılan Şamlılar karşısında. Şimdi Kûfe, gerçek İslam ve onun yürürlüğe sürülmesi için başlarında (cahiliyet sembolü) Muaviye bulunan Şam ordusuyla savaşmaktaydı ama taviz vermelerinden, za'f göstermelerinden dolayı onların varlığını kabullenmekle kalmayıp üstünlüklerine bile boyun eğdiler.
Bu, sadece işin başlangıcı idi; Kûfe'de mevcut olan bu depresyon ve küçümsenme duygusu, Harici adında yozlaşmış ve inatçı bir grubun çıkmasına neden olmuştu. Bunlar, Muaviye tarafından önerilen "Kur'an hakimiyeti"ni Emir-ül Müminin'e (a.s.) kabullendirmekte direndiler ama, yaptıkları işin reaksiyonunu görünce İmam'ı, haince tenkit, itiraz ve ithamlar yağmuruna tuttular. Neticede Kûfeliler sahip oldukları silahları kendilerine karşı kullandılar ve böylece Kûfe'nin birlik ve bütünlüğüne başka bir derin darbe de inmiş oldu.
Kûfe, içinde olduğu bu şartlar altında işini yürütemez oldu. Emir-ul Müminin (a.s.) Kûfelileri Muaviye'yle savaşmaya hazırlamak ve İslam'ın mukaddes vücudundaki bu kanser urunu kazımak için her ne kadar ısrar ettiyse de bunlar kendilerinden bir rağbet göstermediler; hiç, hatta Irak'ı savunmaya bile katlanmadılar. Muaviye'nin vali ve komutanları durmadan Irak'a tecavüz ediyor, Kûfeliler ise, buna karşılık hiçbir tepki göstermiyorlardı. Ne İmam'ın nasihatları ve ne de sert çıkışları onların aklını başlarına getiremedi. Çünkü Kûfelilerin tembellik ve saflıklarının doğurduğu bu ruhsal za'f, onları herhangi bir hareketlenmeden aciz ve felç etmiş bulunuyordu.
İmam, Kûfe'de ve böyle acı şartlar içinde şehit edildi. Bu şehadetin mazlumiyeti toplumda bir dalga coşturmasına rağmen Kûfeliler, ihtilafları ve ne de yapacaklarını bilmemeleri neticesinde felakete uğramış, Muaviye ve Şam ordusu da aynen bir kabus gibi Iraklıları öyle bir vahşete düşürmüştü ki Emir-ül Müminin'in (a.s.) mukaddes cesedi gizlice toprağa gömüldü ve o Hazretin defnolunduğu yeri herkesten gizlediler ve nitekim Şia İmamları Ali'nin (a.s.) mezarını halka gösterdiler.
Bu mazlumiyet dalgası, Kûfeliler arasında güçlü bir tepki yarattı. Irak zayıflatılmış, sarsılmıştı doğru; ama bu tezlikte Şam rejiminin zulmüne boyun eğmiyor ve bu kolaylıkla Şam'a teslim olmayı kendileri için bir leke ve yüz kızartısı olarak görüyorlardı; ve bu nedenle aniden toplanıp dikkatleri kendine çeken nispeten güçlü bir teşekkül ve yapılanma Kûfe'de meydana geldi. Şimdi Kûfeliler, biat etmek için Emir-ül Müminin'in (a.s.) planlarını uygulayacak ve onun siyasetini izleyecek bir önder peşindeydiler. Ali'nin (a.s.) oğlundan başka hiçbir kimse bu yolu sürdürmeye layık olmadığından İmam Hasan'a (a.s.) biat ettiler ve sırf Muaviye'yle savaşmak şartıyla kendisine biat ettiklerini ısrar ettiler. Fakat İmam onları denemiş olduğundan dolayı –kendi maslahat gördüğüne amel etme şartıyla- hatta bir takım koşullar gereğince Muaviye ile barış etmeye mecbur olsa bile kimsenin itiraz hakkı olmadığına dair onların biatini kabul etti.
Bu defa da Irak halkı ilk etapta ciddi ve kesin bir karara vardılar ama her zaman olduğu gibi kısa bir süre geçtikten sonra kararlarından dönüp kabullenmekten çekindikleri leke ve yüz kızartısını kolaylıkla kabul ettiler.
(Bazı hususlara değinmeden biraz ileri atıldık) İmam'a biat etmek, İmam'ın topluma önderlik etmedeki meşhur liyakat ve kabiliyetine ilaveten, esasen O Hazretin İmameti ve liyakati hususundaki Peygamber (s.a.v.) ve Ali'nin (a.s.) tenkitlerinden kaynaklanmaktaydı.
Resulullah (s.a.v.) İmam Hasan'ın (s.a.v.) ve kardeşinin hakkında şöyle buyurmuşlardır:
"Hasan (a.s.) ve Hüseyin (a.s.) ister imamet görevlerini yerine getirsinler, ister bazı engel veya maslahatlarından dolayı yapmasınlar her ikisi de imamdırlar." [1]
Emir-ül Müminin (a.s.) de O Hazreti kendi halifesi olarak tayin buyurmuştu ve İmam Hasan (a.s.) da Muaviye'ye yazdığı bir mektupta şöyle belirtmiştir:
Abdullah b. Abbas halkı, O Hazrete biat etmek için davet etmek istediğinde şöyle dedi:
O Hazrete biat etmek isteyen Kûfe'nin ileri gelenlerinden bir grubu O'nun, babasının halifesi olduğuna dayandılar:
Bu yukarıdaki sözler, Hasan Müçteba'nın (a.s.) babası tarafından İmametini ve vasiyy oluşunu gösteren delillerinden birkaç örnektir sadece." [5]
İmam, biat edilen günün ertesi, Kasitine karşı koymak için halkı hazırlamaktan ibaret olan asıl hareketini başlattı.
-------------------------------------------------------
[1]- Keşf-ül Ğummet (İrbili), c: 2, s: 159/İrşad (Şeyh Müfîd), s: 220
[2]- Mekatil-ut Talibin (el-İsfahani), s: 55/Muruc-uz zeheb (Mes'udi), c: 2, s: 432.
[3]- Mekatil-ut Talibin (el-İsfahani), s: 34/A'lam-ul Vera (Tabersi), s: 209.
[4]- Bihar-ul Envar (Allame Meclisi) c: 44, S: 43.
[5]- El-Hayat-us Siyasiyye lil-İmam-il Hasan (Allame Seyyit Cafer Murataza), s: 47 ve sonrasına bakınız.