Seyyid Muhammed Mehdi Caferi
Peygamber (s.a.a) hicri altıncı yılın zilhicce ayında Hudeybiye’den Medine’ye geri döndü. Sefer ayında (başka bir rivayete göre Rabi’ul Evvel ayında) da Hayber’e hareket etti.
Peygamber (s.a.a), Hayber’e vardığında orduyu, Hayber ile Gatafan arasında yer alacak bir şekilde yerleştirdi. Çünkü Gatafanlılar'ın Hayber Yahudilerine yardıma koşacaklarının haberini almıştı.
Allah Resulü (s.a.a), Gatafanlılar'a, Hayberlilere yardım etmemeleri karşılığında Hayber'in bir yıllık hurma mahsulünü vereceklerini bildirdi. Gatafanlılar bu öneriyi kabul etmediler. Ancak, yüce Allah onların kalbine öyle bir korku saldı ki kayıtsız şartsız yarı yoldan (başka bir görüşe göre Hayber’den) memleketlerine geri döndüler.
Peygamber (s.a.a) geceyi, Hayber kalelerinden birinin bahçesinin kenarında geçirdi. Sabah olunca, Yahudiler, günlük işleri için kalelerinden dışarı çıktılar. Bir anda İslam ordusunu karşılarında görünce, “Muhammed ve ordusu!” diye bağırarak geri döndüler ve kalelerin kapılarını kapattılar.
Peygamber (s.a.a) tekbir getirerek şöyle buyurdu: “Hayber viran oldu. Çünkü biz günleri kararacak bir topluluğun başına çökeceğiz.”
İlk gün, “Nutat” kalesinin içindeki Yahudilerle savaştılar. Akşam olunca, Müslümanların karargâhı olan “Recii”ye geri döndüler. Bu olay yedi gün tekrar edildi. Sonra bir Yahudi, kalenin kapısını Müslümanlara gösterdi. Müslümanlar kapıyı açtılar. O kalenin içinde bulunan bir mancınık Müslümanların eline geçti. Ondan sonra, “Şak” ve “Nezar” kaleleri işbu mancınığın yardımıyla fethedildi.
Peygamber (s.a.a) birçok kaleden oluşan “Naim” kalesine hareket etti. Yahudiler, Müslümanları gün boyunca ok yağmuruna tuttular. Peygamber (s.a.a) aynı gün bayrağı muhacirlerden birine teslim etti. Ancak kaleyi fethetmeden geri döndü. Bayrağı başka bir muhacire verdi. O da sonuç alamadan geri geldi. Peygamber (s.a.a) bayrağı Ensar’dan bir adama teslim etti. O da fethedemeden geri döndü.
Peygamber (s.a.a) Müslümanları iyi savaşmaları amacıyla savaşa teşvik ediyordu. Ancak, Yahudi savaşçılar kalelerden dışarı çıkarak iyi savaşıyorlar, ölüyorlar veya öldürüyorlardı. Bu olay bir kaç gün bu şekilde devam etti. Olumlu hiç bir sonuç alınamamıştı.
Peygamber (s.a.a) bayrağı Ali’ye (a.s) teslim etti. O da kaleyi fethetti. (Mağazi-i Vakidi, c. 2)
İbn-i İshak "Allah Resulünün Sireti"nde (2/825) şöyle yazıyor:
Ganimetlerin birçoğunu kendinde bulunduran Sa’b b. Muaz kalesi gibi bir kaç kalenin fethedilerek Müslümanların eline geçmesinden sonra, Müslümanlar öteki iki kaleyi de almak için harekete geçtiler. O iki kale, öteki kalelerden daha sağlam olan “Vetih” v “Sülalim” kaleleriydi. Yahudilerin çoğu o ikisinde toplanmışlardı.
Müslümanlar, bu iki kaleyi on gün boyunca kuşatma altına alarak, gece gündüz savaştılar. Yahudi savaşçıları kalelerinden dışarı çıkarak tek tek savaşma isteğinde bulunuyorlardı. Müslümanlardan bir kaç kişiyle ölünceye veya öldürünceye kadar göğüs göğüse çarpışmışlardı. Haris, Merhab, Usir, Yasir ve Amir bu isimlerden bir kaç tanesidir. Bunlar, Ali (a.s), Muhammed b. Mesleme ve Zübeyr b. Avvam eliyle öldürüldüler.
On günün sonunda da kesin bir sonuç alınamamıştı. Efendimiz (s.a.a) bir gün sonra, Ebu Bekir’i (r.a) yanına çağırdı. Bayrağı ona verdi. Bir orduyu onun kontrolü altına vererek kaleleri fethetmeye gönderdi. Akşama kadar savaştılar, ancak keleleri fethetmeden geri döndüler. Ordunun hepsi çok yorulmuştu.
Efendimiz (s.a.a) sonraki gün, Ömer’i (r.a) yanına çağırdı. Bayrağı ona verdi. Bir orduyu onun kontrolü altına vererek kaleleri fethetmeye gönderdi. Ordu akşama kadar savaştı. Ancak kaleleri fethedemediler. Sonra efendimiz (s.a.a) şöyle buyurdu: “Yarın bayrağı öyle birine vereceğim ki O, Allah’ı ve Resulünü sever. Allah onun eliyle (kaleleri) fethedecek. O asla kaçmaz.”
İnsanlar, Peygamber'in (s.a.a), kimin hakkında konuştuğunu bilmiyorlardı. Hepsi “bayrağı kime verecek” diye bekliyorlardı.
Bir sonraki gün, Ali’yi (a.s) yanına çağırdı. Ali b. Ebu Talib’in (a.s) gözleri ağrıyordu. Gözüne (nefesiyle) üfürdü (Sire-i İbn-i Hişam’ın Arapça metni, başka bir kaynağa göre de tükürüğünden sürdü). O anda gözlerindeki ağrılar ortadan kayboldu. Sonra şöyle buyurdu: “Ey Ali! Bu bayrağı tut. Allah sana zafer verinceye kadar bu bayrakla ilerle.”
Ali (a.s) bayrağı alarak koştu. Sonra bayrağı, Hayber kalelerinde bir yere dikti. Yahudi savaşçıları arka arkaya kalelerden çıkarak onunla savaştılar. Ali Murtaza onlardan bazısını öldürdü, diğer bazısı da Ali’nin (a.s) saldırıları karşısında içeri kaçıştılar. Bir defasında, hepsi bir anda kaleden dışarı çıktılar ve Ali’yi (a.s) kuşatmaya aldılar. Ali (a.s) kuşatma halinde saldırıya geçerek onları dağıttı. Onların arasında elinde demir topuz bulunan çok güçlü bir adam verdi. Aniden topuzu Ali’nin (a.s) kalkanına vurdu. Kalkan Ali’nin (a.s) elinden yere düştü (Bütün kaynaklar).
Başka bir kaynak şöyle yazıyor: “Müminlerin Emiri Ali (a.s) kalkan elinden yere düşünce, kalenin kapısına koştu. Kalenin kapısını yerinden söktü. Onu kendine kalkan yaptı ve kaleyi ele geçirinceye kadar onunla savaştı. Sonra kapıyı elinden bıraktı. Sahabeden olan çok güçlü sekiz kişi onu yerinden kımıldatmak istedi, ancak başaramadılar (İbn-i İshak, 2/828).
Kalenin kapısı Ali (a.s) eliyle açıldıktan sonra Hayber'in fethi kesinleşmişti. Bu kalelerde bulunan kişiler esir olarak alındılar. Müslümanlar da birçok ganimet sahibi oldular. Bu esirlerden birisi de Yahudi önderlerinden “Huyey b. Ahtab'ın kızı, “Kinane b. Rağib'in karısı “Saffe” idi. Kinane öldürülmüştü. Saffe şer'i adet günlerini bekledi ve Müslüman oldu. Allah Resulü (s.a.a) onu azat etti. Sonra da onunla evlendi.
Yahudilerden öldürülenleri 93 kişi olarak yazmışlardır. Müslüman şehitleri ise 28 kişiye kadar isimlendirmişler ve şöyle demişlerdir: “Hayber fethedildikten sonra Cafer b. Ebu Talib ve beraberinde olan Müslümanlar, Neccaşi padişahının verdiği iki gemiyle birlikte Medine’ye geri dönmüşlerdi. Peygamber (s.a.a) Caferi görünce şöyle buyurdu: “Senin gelişine mi yoksa Hayber’in fethine mi daha çok sevineyim, bilemiyorum!”
Sonra da onu kucaklayarak alnından öptü.
Peygamberle (s.a.a) birlikte Hayber’e yaralıları tedavi etmek için yirmi Müslüman kadın gelmişti. Hayber’in fethinden sonra, Peygamber (s.a.a) her birine ayrı ayrı hediye verdi. Bu konuda şöyle söylemişlerdir: “Allah Resulü (s.a.a) bütün kadınlar için, hatta orada dünyaya gelen çocuk için dahi ganimetlerden pay ayırmıştı. Ele geçen ganimetler bir yerde toplandı Allah ve Resulü (s.a.a) için humus alındıktan sonra geriye, kalan miktar, 1800 pay olarak kısımlandırıldı. Savaşçı olan ve olmayan yaklaşık 1400 kişi için bir pay, kendileriyle birlikte olan iki yüz at için 400 pay, yani her bir at için 2 pay göz önünde bulundurulmuştu.
Fedek Öyküsü
Allah Resulü (s.a.a) Şek, Nutat, Kuteybe ve öteki Yahudi kalelerini fethettikten ve kalelerde yaşayanların mallarını ganimet olarak aldıktan sonra Yahudileri “Vetih ve Sülalim” kalelerinde kuşatma altına almıştı. Yahudiler öleceklerini anlayınca, öldürülmeyip sürgün edilmek şartıyla teslim olmaya karar verdiler. Allah Resulü (s.a.a) onların bu önerisini kabul etti. Fedek halkı bu antlaşmayı duyunca, aynı öneriyi teklif ettiler. Peygamber (s.a.a) onların önerisini de kabul etti. Dolayısıyla Fedek arazi, hiç bir ordu gitmediği ve savaşarak alınmadığı için yalnızca Allah Resulü’nün (s.a.a) malı oldu. (Allah Resulü’nün Sireti – İbn-i İshak, 2/831)
Hayber Yahudileri, Peygamber’e (s.a.a) çiftçilik ve ona bağlı işlerde Müslümanlardan daha bilgili olduklarını, dolayısıyla Hayber topraklarını daha güzel işleyebileceklerini delil göstererek, Müslümanların eline geçen Hayber topraklarını istenildiği an terk etmek şartıyla, kendilerine verilmesini önerdiler. Peygamber (s.a.a) bu öneriyi de kabul etti. Yahudiler, Peygamber’e (s.a.a) aynı şartlarla Fedek arazisini de önerdiler. Fedek’in geliri yalnızca Peygamber’in (s.a.a) olacak şekilde, bu öneri de kabul edildi.
Bütün tarih ve siret kitaplarının naklettikleri Hayber öykülerinden bir diğeri de Yahudi önderlerinden Sellam b. Mişkem’in karısı ve Haris’in kızı Zeyneb’in öyküsüdür. Zeynep zehirlemiş olduğu kızarmış koyun budunun bir miktarını Peygamber’in (s.a.a) önüne göndermişti. Peygamber (s.a.a) kızarmış budun az bir kısmını ağzına koydu. Ancak onu yemeden önce şöyle buyurdu: “Kemik bana zehirli olduğunu söylüyor.”
Bişr b. Bera onun bir parçasını yemişti. Dolayısıyla zehirlenerek öldü. Allah Resulü (s.a.a) Zeyneb’i yanına istedi. İşin iç yüzünü ona sordu. O da itiraf ederek şöyle dedi: “Kabileme karşı yaptıkların için kendi kendime “böyle yapacağım” diye söz verdim. Çünkü, “Padişah olursa ölecek ve insanlar onun elinden kurtulacaktır. Peygamber olursa gerçeği bilecektir!” dedim. Peygamber (s.a.a) onu bağışladı.
Kaynaklar: Metinde kaynakları açıklanan bilgiler dışında kalan şeyler, Ayeti’nin “İslam Peygamberi’nin Tarihi” kitabından alınmıştır.