ABDULLAH TURAN/Erenler 6
Şüphesiz her şeyin önemi, onun hedefine bağlıdır. Bu nedenle tarihte, milletlerin inanç ekseni olan, devletlerin alt yapısını oluşturan, hatıralarda derin izler bırakan herhangi bir din, ekol veya mezhebin oluşumunda etkili olan olaylar büyük önem taşırlar.
Bu yüzden tarihçiler, dinlerin ortaya koyduğu ilke ve öğretileri, yol açtığı savaş ve gelişmeleri, temelini attığı devlet ve medeniyetleri yazmaya büyük önem verirler.
Şayet tarihçi, bu gibi meseleleri önemsemeyip yazmayacak olursa, yazdığı tarih kitabında yerini hiç bir şeyin doldurmayacağı bir boşluk, bir eksiklik meydana gelmiş olur; okuyucu olayların nereden başlayıp nerede bittiğini bir türlü anlayamaz ve yanlış sonuçlar alabilir.
Gadir-i Hum olayı da, bu gibi olayların en önemlilerinden biridir. Çünkü Resulullah (s.a.a)'ın Ehl-i Beyt’inin izinden gidenlerin mezhebi, bu ve buna benzer deliller üzerine kurulmuş olup, milyonlarca taraftara sahiptir. Bunların arasında, çok değerli büyük âlimler, filozoflar, dâhiler, siyasiler, âmirler, liderler, edebiyatçılar ve her kesimden fazilet sahibi kişiler vardır.
Tarihçi, taraftar ise, davasının başlangıç tarihini ümmetine bildirmesi, aktarması gerekir. Karşı taraftar ise, büyük bir ümmetin tarihini yazmak istediğinde, böylesine önemli bir meselenin üzerinden basit bir şekilde geçmeye veya nefsânî sebeplerden dolayı, senedi karşısında alternatifsiz kaldığında, ispatına şüphe oluşturmak amacıyla diğer bazı meseleleri ona karıştırtmaya hakkı yoktur.
Resulullah (s.a.a)'in Gadir-i Hum gününde buyurdukları sözlerde, iki kişi dahi ihtilaf etmemiştir. Ama buna rağmen basiret sahibi insanlara gizli olmayan bu gerçekler, bazıları tarafından nefsânî sebeplerden dolayı o sözlerle neyin kastedildiği ihtilaf konusu yapılmıştır.
Resulullah (s.a.a)’ın Gadir-i Hum Günündeki Konuşmalarını Nakleden Tarihçilerden Bazıları Şunlardır:
1- Belazuri (Ölüm. Hicri. 279) “Ensab-ul Eşraf”ta.
2- İbn-i Kuteybe (ö. h. 276) “el-Meârif” ve “el-İmame ve’s-Siyase”de.
2- Taberi (ö. h. 310) bu konu ile ilgili özel kitabında.
3- İbn-i Zulak-i Mısri (ö. h. 387) “Tarih-i Bağdat”ta.
4- Hatib-i Bağdadi (ö. h. 463) Tarih kitabında.
5- İbn-i Abdulbirr (ö. h. 463) “el-İstiab”de
6- Şehristani (ö. h. 548) “el-Milel ve’n-Nihel”de.
7- İbn-i Asakir (ö. h. 571) “Tarih-i Dimeşk”te.
8- Yakut-i Himvi (ö. h. 626) “Mu’cem-ul Udeba”da.
9- İbn-i Esir (ö. h. 630) “Üsd-ül Gabe”de
10- İbn-i Ebi’l Hadid (ö. h. 656) “Şerh-i Nehc-ul Belâğa”da.
11- İbn-i Hallikan (ö. h. 681) “Vefeyat-ul A’yan”da.
12- Yafii (ö. h. 768) “Mir’at-ul Cinan”da.
13- İbn-i Şeyh el-Belevi (ö. h. 605) “Elif-Ba”da.
14- İbn-i Haldun (ö. h. 808) “Mukaddime”de.
15- Şemsuddin-i Zehebi (ö. h. 748) “Tezkiret-ul Huffaz”da.
16- Nuveyri (ö. h. 833) “Nihayet-ul Ereb Fi Funun-il Edeb”de.
17- İbn-i Hacer-i Askalani (ö. h. 852) “el-İsabe” ve “Tehzib-ut Tehzib”de.
18- İbn-i Sabbağ-ı Malikî (ö. h. 855) “el-Fusul-ul Muhimme”de.
19- Makrizi (ö. h. 845) "el-Hutat-ul Makriziyye"de.
20- Celaleddin-i Suyuti (ö. h. 910) birçok kitabında.
21- Kirmani-i Dimeşki (ö. h. 1019) “Ahbar-ud Duvel”de.
22- Nuruddin-i Halebi (ö. h. 1055) “Siret-ul-Halebiyye”de
Hadisçiler de bu konuda tarihçilerden geri kalmamışlardır. Bir hadisçi nereye yönelirse yönelsin, karşısında Gadir olayını aktaran “Sahih” ve “Müsned”leri görecek, onu birbirinden rivayet ederek sahabeye ulaştıran sahih bir senetle karşılaşacaktır.
Dolayısıyla böyle bir olayı ihmal edip de nakletmeyen bir hadisçi, ümmetin kendisi üzerinde olan büyük bir hakkını eda etmemiş ve ümmeti, Rahmet Peygamberi’nin önemli bir hidayetinden mahrum bırakmış olur.
Gadir hadisini bu yüzden büyük hadisçilerin hemen-hemen hepsi rivayet etmişlerdir. İşte bu hadisi nakleden hadis yazarlarından bazıları:
Şâfiîlerin İmamı, Ebu Abdullah Muhammed b. İdris-i Şâfiî (ö. h. 204); İbn-i Esir’in “Nihaye” adlı eserinde kaydedildiğine göre:
1- Ahmed b. Hanbel (ö. h. 241), “Müsned” ve “Menakıb” adlı kitaplarında.
2- İbn-i Mace (ö. h. 273), “Sünen”inde.
3- Tirmizi (ö. h. 273), “Sahih”inde.
4- Nesai (ö. h. 303) “Sahih”de
5- Ebu Ya’la-i Musûli (ö. h. 307) “Müsned”inde
6- Bağavi (ö. h. 317) “Sünen”de.
7- Dulabi (ö. h. 320) “Muşkil-ul Asar”da.
8- Tahavi (ö. h. 321) “Muşkil-ul Asar”da.
9- Hakim (ö. h. 405) “Müstedrek”de.
10- İbn-i Meğazili eş Şâfiî (ö. h. 483) “Menakıb”da
11- Hatib-i Harezmi (ö. h. 568) “Menakıb” ve “Mekteb-ul İmam-us Sıbt” kitaplarında.
12- Genci-i Şâfiî (ö. h. 658) “Kifayet-ut Talib”de.
13- Muhibbuddin-i Taberi (ö. h. 694) “Riyaz-un Nazire” ve “Zehair-ul Ukba” kitaplarında.
14- Hamvini eş Şâfiî (ö. h. 722) “Feraid-us Simtayn”da
15- Heysemi (ö. h. 807) Mecma-uz Zevaid”de
16- Zehebi (ö. h. 748) “Telhis”te.
17- Cizeri (ö. h. 830) Esne’l Metalib”de
18- Ebu Abbas-i Kastalani (ö. h. 923) “Mevahib-ul Leduniyye”de.
19- Muttaki el Hindi (ö. h. 975) “Kenz-ul Ummal”da
20- Herevi-i Kâri (ö. h. 1014) “el Mirkat-u Fi Şerh-il Miskat”ta.
21- Tacuddin-i Menavi (ö. h. 1031) “Kunuz-ul Hakayık” ve “Feyz-ul Kadir” kitaplarında.
22- Şeyhani Kadiri (ö. h. 11. yy.) “es-Sırat-us Sevi Fi Menakıb-ı Ali-n Nebi”de
23- Ahmed Baksir-i Mekki eş-Şâfiî (ö. h. 1047), “Vesilet-ul Meal fi Menakıb-il Al”da
24- İbn-i Hamza-i Dimeşki el-Hanefi (ö. h. 1120), “el-Beyan ve-t Tarif”de. Ve başkaları...
Kuran-ı Kerim’de bu konuyla ilgili birçok ayet vardır. Müfessirler bu ayetlerin tefsirinde Gadir olayına değinmişlerdir.
Örneğin: Taberi (ö. h. 310), “Tefsir”inde.
Salebi (ö. h. 427 veya H. 437), “Tefsirinde”.
Vahidi (ö. h. 468), “Esbab’un-Nuzul”da.
Kurtubi (ö. h. 567), “Tefsirinde”.
Ebu’s-Suud (ö. h. 982), “Tefsirinde”.
Fahr’ı Razi, (ö. h. 606). Büyük tefsiri “Mefatihul Gayb”de.
İbn-i Kesir eş-Şâfiî (ö. h. 774).“Tefsirinde”.
Nişaburi (ö. h. 8. Yüz yıl). “Tefsirinde”.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911).“ed-Dürr-ül Mensur” adlı tefsirinde.
Hatib-i Şerbini (ö. h. 977).“Tefsirinde”.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1270). “Ruh’ul Meani”de. Ve diğerleri...
Kelamcılar da, imamet meselesini açıklarken; iddia edene delil olsun diye veya hasmın delilini naklederken, mutlaka “Gadir hadisine” işaret etmişlerdir. Aşağıda bazılarını zikrediyoruz:
Kadı Ebu Bekr’i Baklani el-Basri (ö. h. 403),“Temhid”inde.
Kadı Abdurrahman el-İci eş-Şâfiî (ö. h. 756), “Mevakıf”da.
Seyyid Şerif el-Cürcani (ö. h. 816),“Şerh’ul Mevakıf”da.
Beyzavi (ö. h. 685),“Tevaliu’l-Envar”da.
Şemsuddin el-İsfahani (ö. h. 749),“Metaliu’l-Enzar”da.
Taftazani (ö. h. 792),“Şerh’ul-Mekasıd”da.
Kuşçi Mevlâ Alaaddin (ö. h. 879),“Şerh’ut-Tecrid”de.
Bunlar aynen şöyle demişlerdir:
“Resulullah (s.a.a) veda haccından dönerken, halkı Mekke ve Medine arasında, çok sıcak bir havada “Gadir-i Hum” denen yerde topladı, deve palanlarını üst üste toplatarak üzerine çıkıp şöyle buyurdu: “Ey Müslümanlar! Ben, size sizin kendinizden evlâ değil miyim?” Hep birlikte; “Evet evlâsın.” dediler. Sonra şöyle buyurdu: “ Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım onu seveni sev; ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu terk edeni terk et.”
Bu hadise değinen diğer kelamcılar:
Kadı en-Necm Muhammed eş-Şâfiî (ö. h. 879),“Bediu’l-Meani”de.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911),“Erbein”’inde.
Şam Müftüsü Hamid b. Ali el-İmadi (ö. h. 1171),“Es-Salatu’l-Fahire bi’l-Ahadis’il-Mütevatir”de.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1324),“Nesr’ul-Leali”de.
Ve başkaları...
Arap dili edebiyatçıları “Mevlâ”, “Hum”, “Gadir” ve “Veli” gibi kelimelerin manalarını açıklarken mutlaka “Gadir Hadisi”ne işaret etmişlerdir. Aşağıda zikrolunan edebiyatçılar gibi:
İbn-i Dureyd Muhammed b. Hasan (ö. h. 321).[1] “Cemhere”sinde, c. 1, s. 71,
İbn-i Esir (ö. h. 606), “Nihaye”sinde.
Himvi (ö. h. 626), “Mu’cem’ul-Buldan”da “Hum” kelimesini açıklarken.
Zübeydi el-Hanefi (ö. h. 1205), “Tac’ul-Arus”ta, c. 10, s. 399.
Nebehani (ö. h. 14. yüz yılda), “Mecmuat’un Nebhaniyye”de.
[1]- “Cemhere”nin Elimizde olan baskısında şöyle yazılmıştır:
“Gadir-i Hum tanınan, bilinen bir yerin ismidir. Resulullah (s.a.a), orada ayağa kalkıp bir konuşma yaparak Emir’ül- Mü’minin Ali b. Ebi Talib’in faziletini açıklamıştır... Ama İbn-i Şehraşub ve başkaları geçmiş asırlarda “Cemhere”nin el yazması nüshasından şöyle nakletmişlerdir: “Gadir-i Hum, Resulullah (s.a.a)’ın, Ali (a.s)’ı halifesi olarak tayin ettiği yerin ismidir. Ne var ki, yayıncılar bunu tahrif etmişlerdir.