İskender PALA
- Elini ver, bey’at edelim!
- Beni bırakınız, başkasını arayınız. Önünüze bir iş çıkacak ki onun akıllar almaz, gönüller tahammül etmez renkleri ve şekilleri vardır. Vezir olmak, emir olmaktan evlâdır. Siz kimi seçerseniz, ben de ona uyayım ve herkesten çok itaat edeyim.
Ertesi gün yine söylediler:
– Elini ver bey’at edelim!
– Bu iş sizindir. (...) Siz kimi isterseniz, halife o olur. Dünkü düşüncemdeyim ben.
– Biz de dünkü karar üzereyiz ey kutlu kişi!..
– Şahit ol ya Rab!..
Bu son cümleyi üç defa tekrarlayan mütebessim dudaklar Hz. Ali’ye aitti. (...) Hani Efendiler Efendisi katında Musa’ya göre Harun olan... Bir insanda olabilecek bütün güzel sıfatları taşıyan yiğit hani!.. Hani ilmin kapısı olan ve döne döne savaşan cengaver. Değirmi çehreli, iri ela gözlü, hafif esmerce ve geniş omuzlu, çelik pençeli Ali... Yüzünü hiç küfre döndürmeyen Ali... Çocukluğundan nurlu Ali... Zülfikar’ın keskin yüzü, Düldül’ün tetikliği... Düşmana heybet, dosta güven... Ali... Toprağın babası... ve Allah’ın aslanı Ali... Seçilmiş kul Ali...
* * *
Necef’e bombalar düşüyor... Meşhed–i Ali’ye ateş yağıyor. Yüzyıllardır yaşayan efsanelerimiz alev alev... Kesikbaş destanı da, Kan Kalesi Cengi de; Kıssa–i Kahkaha ve Ejderha Destanı da yanıyor... Uhud hatırası Zülfikar, yeniden ak korlara düşüyor şimdi Necef’te, bağırlarda köz köz Ali tütüyor... Elif Elif uzayıp “ba”nın altındaki noktanın sırrı duman duman çekiliyor göklere... Necef’te yıldız yıldız tutuşuyor felekler, inci inci dökülmek için yerlere... Necef, sadefindeki inciye yas tutuyor, ve başına toprak da saçıyor her nerede varsa can kuşları!.. Kapımızı çalan sihirli bir âsâdır şimdi keder; her gece yarısında Necef’te yeniden saplanır kömürleşmiş ucu toprağa, ve her seher taze bir meyve verir; acı mı acı...
* * *
Meşhed–i Ali’ye sıçrayacak bir kıvılcım bütün ayak izlerini silecek Ali sevgisinin... Eşiklerde biriken gözyaşları alıp başını gidecek uzaklara ve Fırat başını taştan taşa vuracak; Dicle kendini kederlere salacak... Çinilerin mavi laleleri kan ağlayacak, kızıl gülleri kömür karasına çalacak... Zarafetin damıtıldığı duvarlara gülle izleri karışacak ve modern yüzyıllara meydan okuyan bir vahşeti resmedecek... Zaman ki tanıktır, bunları saklayacak ve Kevser sakîsine, Kevser havuzu başında bir bir şikayet edecek...
Taala! Muhteşem miskinliğimiz yüzünden, o gün bizi de sorumlular arasında tutma...
Taala! Ya yeni yağmış karlara yüklenen dualarla serinlet Meşhed–i Ali’yi; ya İbrahim’in hissesine düşen ateşleyin serin ve selamet eyle bahçesini...
Taala! Habibin’in dediğince “Ali’ye düşmanlık edene Sen düşman ol!”