Ehli Beyt Öğretisi 4
Hz. Ali (a.s)’ın Mushafı:
Kur’ani ilimler araştırmacıları ve alimleri, güvenilir çeşitli rivayetler esasınca Kur’an’ın Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra ilk defa Hz. Ali (a.s) tarafından bir araya getirildiğine inanmaktadırlar.
Bu konuda İbn-i Nedim ve diğerleri şöyle rivayet etmişlerdir:
“Ali (a.s) Peygamberin vefatından sonra insanların kendisinden başkalarına yöneldiğini görünce, Kur’an’ı toplamadığı müddetçe üzerindeki cübbesini çıkarmayacağına dair yemin etti. Üç gün evinde oturarak Kur’an’ı topladı, bir araya getirdi. Bu Hz. Ali vasıtasıyla Kur’an’ın bir araya getirildiği ilk mushaf idi.”[1]
Bu güzel teşebbüs İslam mektebinin değerli öğrencisi, Hz. Muhammed (s.a.a)’in ilk dostu ve vahiy sırlarının ve Kur’ani ilimlerin sahibi Hz. Ali (a.s) tarafından başlatılmalıydı. Nitekim o hazret şöyle diyordu:
“Allah’ın kitabını benden sorun. Şüphesiz ki Kur’an’daki bütün ayetlerin tek tek gece mi indiğini yoksa, gündüz mü çölde mi indiğini veya dağda mı mutlaka bilirim.”[2]
Yine şöyle buyurmuştur:
“Şüphesiz ki bütün ayetlerin niçin indiğini, nerede indiğini ve kimin hakkında indiğini bilirim. Şüphesiz ki Allah bana akleden bir kalp ve özgür bir dil ihsan etmiştir.”[3]
Ve şöyle buyurduğu da nakledilmiştir:
“Resulullah kendisine inen bütün ayetleri bana okuyor, ben de onu kendi hattımla yazıyordum. Daha sonra o ayetin tevil, tefsir, nasih, mensuh, muhkem ve müteşabihini bana öğretiyordu. Allah’tan bunları derk etmemi istiyordu. O dua ettiği zamandan beri, Allah’ın kitabından hiçbir ayeti ve bana açıkladığı hiçbir ilmi asla unutmadım.”[4]
Hz. Ali (a.s)’ın hazırladığı mushafın özelliklerinden en önemlisi ayetlerin nüzul sırasının belirtilmiş olmasıdır.
Suyuti İtkan adlı kitabında Muhammed bin Sirin’den, o da İkrime’den söyle rivayet etmektedir:
“Ebu Bekir’in hilafetinin ilk günlerinde Ali bin Ebi Talib evinde oturarak Kur’an’ı topladı. İkrime’ye, “Ali bin Ebi Talib’den başka Kur’an’ın nüzul sırası esasınca toplayan bir başkası oldu mu” diye sorunca şöyle cevap verdi: “Eğer bütün cinler ve insanlar bir araya gelse yine de böyle bir telifi vücuda getiremezler.”[5]
Bununla birlikte, Suyuti, selefin Mushaflarındaki sure sırasındaki farklılıktan söz ederken Ali (a.s.)’ın Mushafının nüzul sırası esasınca düzenlendiğini vurgulamaktadır.
İbn-i Sirin ise şöyle söylemektedir:
“Ali kendi Mushafında ayetlerin hangisinin nasih ve hangisinin de mensuh olduğunu yazmıştır.”
Ayrıca şuna inanmaktadır:
“Eğer o kitaba ulaşılırsa ondan bir çok ilimler elde edilecektir.”[6]
Şeyh Mufit ise bu Mushaf hakkında şöyle söylemektedir:
“Mekki olanlarını medeni olanlarından önce mensuhunu ise nasihinden önce beyan etmiş ve her şeyi yerli yerine koymuştu.”[7]
Hz. Ali (a.s.)’ın Mushafı hakkında nakledilen rivayetlerin toplamından da anlaşıldığı üzere bu mushafın diğer mushaflardan faklılığı şu hususlardadır:
1- Nüzul sırasına göre düzenlenmiştir.
2- Kıraati harfi harfine Allah Resulünün kıraatiyle aynıdır.
3- Mensuh nasihten önce beyan edilmiştir.
4- Ayetin nazil olduğu sebep, mekan ve zamanı ile ayetin kimin hakkında indiği de zikredilmiştir.
5- Bir takım açıklayıcı tefsirleri de içermektedir. (Tenzilin yanı sıra te’vili de vardı.)
6- Muhkem ve müteşabih olan ayetler açıkça belirtilmiştir[8]
Özetle Ali (a.s)’ın Mushafı, Hz. Ali’nin çeşitli özelliklerle bir araya topladığı Kur’an nüshasıdır. Dolayısıyla onda elimizdeki Kur’an’dan bir tek harf, kelime veya ayetin fazla olduğu düşünülmemelidir. Sadece farkı, ihtiva ettiği tefsir vb. ilimler yönündendir.
Şia’nın inancına göre, bu Mushaf da masum imamların yanında bulunan, bir imamdan diğerine intikal eden, imamdan başka hiç kimsenin haberdar olmadığı imamet ilimlerinin bir bölümü konumundadır.
Hz. Fatıma (a.s)’ın Mushafı:
Ehl-i Beyt Mektebinde yer alan sahih hadisler esasınca, Hz. Fatıma’nın Mushafı da masum imamlar (a.s)’ın yanında saklı olan ilmi miraslarının bir parçasıdır. Bu kitapta Kur’an ayetleri yer almamıştır; helal ve haramla ilgili konuları da içermemektedir. Sadece bu kitap gelecekteki bir takım hadiselerle ilgili gaybi ilimleri içermektedir. Ehli Beyt mektebine göre bu gaybi ilimler Allah’ın emri ile alemdeki tüm kadınlardan üstün olan ve ilahi irade gereği her türlü kötülükten uzak bulunan Hz. Fatıma’ya bir ilahi hibe olarak verilmiştir. Nitekim Hz. Meryem gibi yüce şahsiyete sahip kadınlara da melekler vasıtasıyla vahy geldiği ve mucize yoluyla bu alemdeki gerçeklerden haberdar oldukları Kur’an ile sabittir.
İmam Sadık (a.s)’dan nakledilen hadislerde de yer aldığına göre İmam bizzat defalarca ve çeşitli ifadelerle muhataplarına, Kur’an ayetlerinin Hz. Fatıma (a.s)’ın mushafında yer almadığını beyan etmiştir. Örneğin şöyle buyurmuştur:
“Bu mushaf Kur’an değildir.”; “Allah’a yemin olsun ki, onda Kur’an’dan bir tek harf bile yoktur.”; “Allah’ın kitabından hiçbir ayet onda mevcut değildir.”; Onda Allah’ın kitabından bir şey yoktur.”[9]
İmam (a.s) bu ifadelerle konuyu önemle vurgulamak istemiştir. Böylece de, asıl anlam itibariyle kitap anlamına gelen ama halkın dilindeki kullanımı itibariyle genelde Kur’an’ın yazılı haline denilen mushaf lafzından dolayı yanlışlığa düşülmesi ve onu da bir Kur’an olarak düşünülmesi önlenmiştir.
Hz. Fatıma (a.s)’ın Mushafında Yeralan İlimlerin Kaynağı
Bazı rivayetlerden de anlaşıldığı üzere Fatıma (a.s)’ın mushafı nebevi ilim ve marifetler mecmuasıdır. Hz. Fatıma bunları dikte etmiş Ali ( a.s ) da yazmıştır.[10]
Diğer bazı rivayetlerden anlaşıldığı üzere, bu mushafta Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra Fatıma (a.s)’ın yanına gelip kendisine teselli veren ve gaybi bir takım haber ve ilhamlar getiren meleğin söylediği ilimler mevcuttur. Nitekim Ebu Ubeyde’nin İmam Sadık (a.s)’dan naklettiği rivayette şöyle yer almıştır:
“Şüphesiz Fatıma Peygamberden sonra yetmiş beş gün yaşadı. Babasından dolayı büyük bir hüzün içindeydi. Allah kendisine teselli vermesi ve gönlünü alması için ona bir melek gönderdi. Bu melek ona babasının yerini ve halini haber verdi. Daha sonra evlatlarının başına gelecekleri bildirdi. Bütün bunları (Hz. Fatıma (a.s) söylemiş) Ali (a.s)’da yazmıştır. İşte Mushaf-ı Fatıma dedikleri budur.”
Hammad bin Osman’ın naklettiği rivayetin sonunda da şöyle yer almıştır:
“Bilin ki onda helal ve haramdan bir şey yoktur. Onda sadece gelecek olaylara ait bilgi vardır.”[11]
Bazı rivayetlerde yer aldığı üzere İmam Sadık (a.s) Hz. Fatıma (a.s)’ın mushafına dayanarak kendi zamanında vuku bulan bazı olayların ve kıyamların neticesini beyan etmiştir. Nitekim buna dayanarak amcası oğullarının (İmam Hasan (a.s)’ın torunlarını) kıyamı karşısında uygun bir tavır takınmış ve bu kıyamlarının acı sonucunu kendilerine haber vermiş, bu kıyamlarının zafere ulaşmayacağını bildirmiştir. Ama buna rağmen onlar İmam Sadık (a.s)’ın bu nasihatlerini dinlememişlerdir. Nitekim Fuzeyl bin Sekkele ve Süleyman bin Halid’in rivayet ettiklerine göre İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Yanımda olan mushafta bütün sultanların ve idarecilerin adı yazılıdır. Ben Hasan (a.s)’ın evlatları için mülk ve idarecilikten bir pay görmüyorum.”[12]
Özetle Hz. Fatıma (a.s)’ın mushafı gaybi haberler, gelecekteki olaylar, devletlerin akibeti ve Hz. Zehra (a.s)’ın evlatlarının başına gelecek olayları içermektedir. Bu kitapta Kur’an ve şeriat hükümlerinden bir şey bulunmamaktadır. Bu mushafın da başka bir Kur’an olduğu düşüncesi her ikisine de (hem Kur’an-ı Kerim’e ve hem de Hz. Fatıma’nın yazdırdığı kitaba) Arapça dilinde kitap anlamına gelen mushaf denilmesinden kaynaklanmıştır.
Ama, şunu bilmek gerekir ki Kur’an’a mushaf denilmesi de sadece Müslümanların bir adlandırmasıdır. Bu İslami bir kavram ve şer’i bir hakikat değildir. Kuran’ı Kerim ve nebevi hadislerde de mushaf kelimesinin yalnız Kur’an’a tahsis edilen bir kelime olduğuna dair hiçbir delil yoktur.[13]
[1] - Fihristi İbn-i Nedim/30, Musennef-i İbn-i Ebi Şeybe, 1/545; et-Tabakat’ul-Kubra, 2/338; Tefsir-i İbn-i Kesir- Kısm-u Fezail’il-Kur’an/28,
[2] - Et-Tabakat’ul-Kübra, 2/338,
[3] - Tabakat’ul-Kubra, 2/338 ve Bihara’ul-Envar, 89/97
[4] - Tefsir-i Burhan, 1/16, 14.hadis,
[5] - el-İtkan, 1/57-58
[6] - Tarih’ul-Hulefa/185; et-Tabakat’ul-Kübra, 2/38 ve el-İsti’ab, el-İsabe Haşiyesinde, 2/253,
[7] - Bihar’ul-Envar, 89/74,
[8] - et-Temhid fi-Ulum-i Kur’an 1/292; Ekzubet-u Tahrişf’il-Kur’an/115; Hakaik-u Hamme/160-161’den naklen,
[9] - Besair’ud-Derecat/156,157,158,159,
[10] - Örneğin Besair/153’te yer alan rivayettir ki sonunda şöyle yer almıştır: “Şüphesiz Resulullah onu dikte etmiş Ali (a.s) ile eliyle yazmıştır.”
[11] - a.g.e, 1/346-347, 2.hadis
[12] - a.g.e, 8.hadis ve Besair’ud-Derecat/169
[13] - Zerkeşi ve diğerlerinin rivayet ettiğine göre Ebu Bekir Kur’an’ı toplayınca sahabeye, “bunu adlandırın” dedi. Bazıları onu İncil, bazıları Sefer olarak adlandırdı. Ama İbn-i Mes’ud şöyle dedi: “Ben Habeşistan’da Mushaf olarak adlandırılan bir kitap gördüm.” Bunun üzerine herkes bu adı beğendi ve Kur’an’ı mushaf olarak adlandırdılar.