“Allah’tan başka kim su üzerine resim yapabildi” “Şeyh SADİ”
İnsanı tanımaya, anlama, anlamlandırmaya ve ifade etmeye yönelik tüm tespitler, söylemler ve metotlar daima biraz eksik olacaktır. Hayatı algılayışımız, zevklerimiz, ten renklerimiz, yetiştiğimiz çevre ve fıtri yapımız; olayları anlama ve kendimizi ifade şeklimize de damgasını vurarak bizi biz yapacaktır. Allah’ın emaneti çocuklarımız da tıpkı bizler gibi bu etkilerin yansımasıyla kendileri olma yoluna yavaş yavaş adım atacaklardır. Sevgili Peygamberimiz :“Sevgi verasetle kazanılır” buyurur ve bize sorumluluklarımızı bir kez daha hatırlatır.
İslam âlimleri çocuk eğitimine sanıldığının aksine, çocuğun doğumuyla birlikte değil; bu işin önemini vurgulama amacıyla “eş seçiminden” başlarlar. Salih bir babayla saliha bir annenin çocuk eğitimindeki etkisi göz ardı edilmemelidir. Daha çocuk dünyaya gelmeden yapılan dualar, niyetler, aile huzuru, Rabb’imizin rızasının gözetildiği ve prensiplerinin uygulandığı bir ortamda yetişen çocuk, daha yanlışsız bir birey olarak hayata adım atacaktır. “Dedenin yediği ekşi elmadan torunun dişleri kamaşırmış”,düsturundan yola çıkarak önce kendi eksiklerimizi tamamlamalı, yanlışlarımızı düzeltmeli ve çıkacağımız bu yolculuğa ilk adımlarımızı atmalıyız.
Çocuğun kişilik oluşumunda ve manevi değerlerin verilmesinde farklı eğitim yöntemleri uygulanmaktadır. Bunları üç grupta ele alacak olursak:1. Kötümser eğitim yöntemi: Çocuğa eğitimin gerek yanlış yöntemlerle sunulması, gerek fıtri yapısıyla ilgili ihtiyaçlarını yeterince algılamayıp hemen kalıplara sokarak ‘zaten bu teyzesine veya amcasına çekmiş’ deyip kestirip atmak. Yani kurdun yavrusu kurt olur anlayışıyla hareket edilen eğitim yöntemi.
2.İyimser eğitim yöntemi: Hamur nasıl şekil alırsa çocukta öyle şekil alır. Veya bir başka deyişle çocuk zihni boş bir tablo gibidir ne çizersen o olur anlayışıyla tamamen kişilik oluşumunun eğitimle şekil alacağını düşünen eğitim yöntemi.
3.Mutedil görüş: Ne iyimserler gibi, terbiyenin mutlak olduğu; nede kötümserler gibi “çocuk neyse odur” fikrini savunmuşlardır. Mutedil görüşün temsilcilerinden biri olan Gazali: “Çocuk cevheri icabı hayır ve şerri kabul edebilecek kabiliyette yaratılmıştır” görüşünü öne sürmüştür. Gazali, terbiye ve eğitim boyutunu göz ardı etmez ve sırf mizacın çocuğun kişiliğinin oluşumunda etkili olmadığını savunur.
Eğitimin ve terbiyenin insan kişiliği üzerinde etkisinin yanı sıra, insanın yaratılışından getirdiği özelliklerin yansımalarını taşıdığını gösteren Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifi oldukça dikkat çekicidir: “Herkes ne için yaratıldıysa onu işler (ona o kolay kılınmıştır)” buyuruyor.
Çocuk terbiyesinde sadece bir yöntem, tek bir reçete yoktur. Çocuğun mizacı, kalıtımsal eğilimler, çevre, eğitim, çocuğun dini algılayışına ve kişilik gelişimine ışık tutar. Yetişkinlerin dini algılayışları, şekillendirmeleri ve sorgulamaları ‘akıl’ ile olurken; çocuklar ‘duyguları ve hisleriyle’ algılarlar. Manevi değerlerin alt yapısı her ne kadar fıtri olsa da şekil kazanması ve kişiliğe yerleşmesi terbiye, aile, ve çevre üçgeninden geçer. Çocuğun eğitim süreci okul sıralarıyla başlamaz. Anne karnındayken damak tadı oluşan, sesleri algılayabilen, annenin mutlu veya mutsuz olduğunu hissedebilen bebeğin yapılan diğer güzel ve çirkin şeyleri algılamadığını düşünmek bir yanılgıdır.Çocuk yetiştirmek meşakkatli, bir o kadar da sabır isteyen bir uğraştır. Çünkü hepimiz birer emanetçiyiz. Ve bizlere Rabb’in rahmet nazarıyla baktığı ve yarattığı bir emanete, yapması gereken sorumlulukları ve hayatın anlamını sabırla zihnine nakşetme görevi verilmiştir.
Çocuğa manevi ve dini eğitimin verilmesi kabaca şöyle sınıflandırılmıştır:
0-6 yaş dönemi “Telkin”
7-10 yaş dönemi “Teşvik”
10-14 yaş dönemi “İkaz” olarak.
Özellikle unutulmamalıdır ki 0-6 yaş dönemi çocuğun zihinsel ve manevi gelişimi için ihtimam gösterilmesi gerekilen bir dönemdir. Bu dönem özellikle anneyle geçirildiği için annenin yaptığı her davranış ve söylediği her söz çocuğun zihninde karşılık bulacaktır. Çocuğun yetişme safhasının her dönemi sevgi ve güvenle yapılandırılmadır. Verilecek her dini değer korkutmaktan ziyade, merhamet ve sevgiyle donatılmış cümlelerle sunulmalıdır. Bedüzzaman’ın dediği gibi “Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir iman dersi almazsa; İslam’ın ve imanın erkanlarını ruhuna alması sonra çok zor olur, yabani düşer. Özellikle anne ve babasını dindar görmezse ve yalnız dünyevi fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabani olur” buyurmuşlardır.
Bu yüzden dini eğitim ve manevi yapılandırmanın ideal yöntemlerden biri çocukla birlikte ibadet etmek, onun aklının alabileceği sözcükleri söylemek, bununla birlikte bunları ders anlatıyor havasıyla değil, çocuğun sevgi ve güvenini kazanarak, duygularına hitap ederek, sevdirerek ve yeri geldiğinde oyuna dönüştürerek sunabilmek önemlidir. Dini ve manevi eğitim derken hep Kur’an okutmak, namaz kıldırmak gelir aklımıza; oysaki din hayatın tümünü kapsar. Sokağa çıktığımızda hayvanlara davranışlarımız, bir misafir geldiğinde tutumumuz, yaşlı insanlarla diyaloglarımız, komşularımızla ve yakın akrabalarımızla münasebetlerimiz çocuğun dünyasında hayata dair kareler oluşturacaktır.
Anne ile çocuk arasında özel bir bağ vardır. Anne karnındayken göbek bağıyla birbirlerine bağlı olan anne ve çocuk arasındaki bu bağ daha sonra fiziksel bir bağ olmasa da devam eder. Daha ilk yaşlardayken annenin yaptığı her hareketi taklit eder. Bebeğini seviş tarzı, oyuncaklarıyla oynayış yöntemi ve çevresiyle kurduğu iletişim tarzı anneden alıntıdır. Çocukla ilgilenirken nasıl bakacağımızı, altını nasıl değiştireceğimizi, banyosunu nasıl yaptıracağımızı gerek annelerimizden gerekse çevreden öğreniriz. Oysaki çocuğumuzu nasıl terbiye edeceğimiz ve dini bilgileri ona nasıl doğru şekilde vereceğimiz ve çocuğumuzla kaliteli vakit geçirme konularında tereddütler yaşanır. Önemli olan gün boyu çocuğun yanında olmak değil onunla kaliteli vakit geçirebilmektir. Bu işin uzmanlarına danışarak, okuyarak ve çocuklarını güzel yetiştiren ailelerle istişare ederek kişiliklerinin oluşmaya başladığı bu ilk dönemde benlik denizlerine bir taş atarak; güzel duyguların, imanın, sevginin, güvenin, manevi değerlerin halka halka hayatına yansımasına yardımcı olmak lazım. Dua, sabır, eğitim yoluyla ve onlara örnek aile ve birey olma modeli sunarak üzerimize düşen görevi hakkıyla yapmalıyız. Başlangıçta dediğimiz gibi ne konuşsak ne anlatsak biraz yarım kalacak insanı tarifimiz.
Ey kalpleri evirip çeviren Rabb’im bizleri ve çocuklarımızı yolunda sabit kıl. Vesselam .......