İmam Mehdi'nin Dünyaya Geldiğini İtiraf Eden Ehl-i Sünnet Âlimleri

Cumartesi, 04 Ocak 2014 20:12
Abdullah TURAN

 

 

Bilindiği üzere genelde Ehl-i Sünnet âlimleri, Mehdi'ye inanmakla birlikte onun Ehl-i Beyt mektebinde olan On İkinci İmam olduğu hususunda kesin bir görüşe sahip değillerdir. Ama bu alanda yapılan yeni bir araştırmada, bazı Ehl-i Sünnet âlimlerince, Resulullah (s.a.a)'ın soyundan olan Hz. Mehdi'nin, On Birinci İmam Hz. Hasan Askerî'nin oğlundan başkası olamayacağının kabul edildiği tespit edilmiştir.

Şimdi bu âlimleri yaşadıkları döneme göre kısaca tanıtalım:

1- İbn-i Ebî Selc-i Bağdadî (Ö: Hicrî 326). O, On İkinci İmam'ın naipleri döneminde Bağdat'ta yaşıyordu. Hatib'in Tarih-i Bağdat'ta dediğine göre, meşhur Ebu-l Hasan Darekutni'nin hocasıdır. İbn-i Ebi Selc, Mevalid ve Vefayatü'l Eimme [1] adlı kitabında (Utbe b. Sa'd b. Kenane'nin, Buhari ve Müslim'in hocası Nasr b. Ali Cehzumi'nin öğrencisi) Ahmed b. Muhammed-i Feribai'den naklen "Ebu Muhammed Hasan-i Askeri'nin çocukları"na işaret ederek şöyle yazıyor:

"Muhammed b. Hasan dünyaya gelince İmam Hasan Askerî uzun bir sohbetten sonra şöyle buyurdu: "Zalimler beni öldürmekle bu soyun kökünü keseceklerini sandılar. Ancak Allah Teala'nın gücünü gördüler ve ona Müemmel (halkın arzuladığı kimse) ismini verdiler."

2- Muhammed b. Ebil Fevaris (vefatı: H. 412): Ehl-i Sünnet'in meşhur âlimlerindendir. Zehebi Dürr-ül İslam'da ve İbn-i Esir el-Kamil'de H. 412 yılının olayları bölümünde onu "Hafız Ebu-l Feth Muhammed b. Ahmed b. Ebi-l Fevaris" diye anmıştır.

Seyyid Nu'man Alusizade de Celalu'l Ayneyn adlı kitabının eklemeler bölümünde, onu övücü sözlerle anmış, sözünde, amelinde ve vakarında örnek olan pek değerli ve yüce bir şahıs olarak tanıtmıştır.

Muhammed b. Ebi-l Fevaris, Emir'el- Mü'minin Ali'nin ve pâk İmamların fazilet ve menkıbelerinde kırk hadisi içeren Erbain adlı kitap yazmıştır. Bu kitabın başında şöyle yazar: "Güvenilir raviler Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih'den şöyle rivayet ederler: "Ümmetim için kırk hadis hıfzeden (belleyen, koruyan) kimseye ben şefaat edeceğim."

Daha sonra şöyle yazar: "Bize, hıfz edilmesinde bu kadar büyük sevap ve fazileti olan hadislerin neler olduğunu soracak olurlarsa, cevap olarak deriz ki: Bu soru Muhammed b. Meclis-i Şafii'nin bulunduğu bir toplantıda sorulduğunda Şafii şöyle cevap verdi: "Bu kırk hadis, Emir'ül Mü'minin Ali b. Ebi Talib'in faziletiyle ilgili olmalıdır."

Muhammed b. Ebi-l Fevaris daha sonra kitabının dördüncü hadisinde kendi senediyle Ebu Hafs Ahmed b. Nafi-i Basri'den şöyle nakleder: Babam İmam Ali b. Musa er-Rıza'nın hizmetçisiydi. O, İmam Rıza'dan, o da babası Musa b. Cafer'den, o da Cafer-i Sadık'tan, o da Muhammed Bâkır'dan, o da Ali b. Hüseyin'den, o da Hüseyin b. Ali'den, o da babası Ali b. Ebi Talib'ten, o da Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih'den şöyle nakletmiştir: "Allah Teala'nın katında alnı açık olmak isteyen kimse Ali b. Ebi Talib'i sevsin. Ey Ali, Allah'ın kendisinden razı olmasını isteyen kimse oğlun Hasan'ı sevsin. Korkmadan can vermek isteyen kimse oğlun Hüseyin'i sevsin. Allah'ın, günahlarını affetmesini isteyen kimse Ali b. Hüseyin'i sevsin. Hakkın likasına ulaşmak isteyen kimse Muhammed b. Ali'yi sevsin. Allah'ın, amel defterini sağ eline vermesini isteyen kimse Cafer b. Muhammed'i sevsin. Hakkın likasına tertemiz gitmek isteyen kimse Musa b. Cafer'i sevsin. Hakkın rahmetine güler yüzlü gitmek isteyen kimse Ali b. Musa'yı sevsin. Derecelerinin yüce olmasını ve günahlarının iyiliklere dönüşmesini isteyen kimse onun oğlu Muhammed b. Ali'yi sevsin. Kendisinin kolay hesaba çekilmesini ve gökle yer arası kadar geniş olan takvalıların cennetine girmek isteyen kimse Ali b. Muhammed'i sevsin. Kurtuluşa erenlerle birlikte Allah'ı mülakat etmek isteyen kimse onun oğlu Askeri'yi sevsin. İmanının kâmil olmasını isteyen kimse de onun oğlu Sahibe'z Zaman Mehdi'yi sevsin. Bunlar sapıklık karanlığı gecelerinin aydın lambaları, hak önderler ve fazilet sancaklarıdırlar. Onları sevip kendilerine önder bilenlere ben cenneti tazmin ediyorum."

Muhammed b. Ebi-l Fevaris sözünün sonuna şunu ekler: "Çeşitli mezhepleri araştırıp inceledikten sonra hakikate ulaştım ve aydınlık yolunu buldum. Açık delillerle ve sahih hadislerle onu izledim. Resulullah'ın Ehl-i Beyti'nin üstünlüğü hakkında güvenilir ravilerden ve takvalı insanlardan elde ettiklerimi aynen naklettim." [2]

3- Şeyh Ahmed Câmi (536): Mehdi'yi Hz. İmam Askeri'nin oğlu bilenlerdendir. Abdurrahman Câmi Nefahat-ul Üns'de Sufilerin önde gelenlerini sayarken onu çokça överek diyor ki: O kırk yaşından sonra halkı irşada başladı. O, ulema ve ileri gelenleri hayrete düşüren bin sayfalık bir kitap yazmış ve çoklarını kendisine bağlamıştır. Şeyh Süleyman Kunduzî Hanefi Yenabiu'l Meveddet adlı eserinde, Şeyh Ahmed Cami'nin, on iki İmama ve İmam Mehdi'nin İmam Hasan Askeri'nin oğlu olduğuna inandığını gösteren Şiirini nakletmiştir. [3]

4- İbn-i Hişab-i Bağdadi (567): Meşhur bilgin, nahivci, müfessirdir. İbn-i Hallikan Vefayat-ül Ayan'da şöyle yazar: İbn-i Hişab-i Bağdadî diye meşhur olan Şeyh Ebu Muhammed Abdullah b. Ahmed b. Muhammed b. Hişab, edebiyat, nahiv, tefsir, hadis, soy bilim ve hesap ilminde meşhur alimdir. O Kur'an-ı Kerim'i çeşitli kıraatlerle ezberlemiş olup çeşitli ilimlerde üstattı...

Suyuti de "Tabakat-un Nuhat"da ve diğerleri diğer kaynaklarda bu ve buna benzer ibaretlerle onu anmış ve eserlerini saymışlardır.

İbn-i Hişab küçük bir kitap olan "Tarih-i Mevalid-il Eimme ve Vefayatihim"de, İbn-i Sebbağ-i Maliki "el-Fusul-il Muhimme"de ve Şeyh Süleyman Hanefi "Yenabi-ul Meveddet"de Ebu Nuaym-i İsfehani'nin "Erbain"inde ve Ehl-i Sünnete göre güvenilir olan Ali b. İsa Erbili'nin "Keşf-ul Gumme fi Marifet-il Eimme"sinden naklen, kendi senediyle Ebubekr Ahmed b. Nasr b. Abdullah b. Feth Dari-i Nehrevani'den ve Sıddıka b. Musa'dan İmam Rıza aleyhi's-selâm'ın şöyle buyurduğunu nakleder: "Halef-i Salih, Ebu Muhammed Hasan b. Ali'nin evlatlarındandır; Sahib-ez Zaman ve Mehdi odur."

Yine İbn-i Hişab yazıyor ki: Cerrah b. Süfyan bize şöyle nakletti: Tahir b. Harun b. Musa Alevi, babası Harun'dan ve o da babası Musa'dan şöyle nakletti: "Mevlam Cafer b. Muhammed aleyhi's-selâm buyurdu ki: Halef-i Salih, benim evlatlarımdandır. O Mehdi'dir. İsmi "Muhammed" ve künyesi Ebu-l Kasım'dır. O ahir zamanda kıyam edecektir. Onun annesinin adı ise Seykal'dir."

Ebubekir Dari' der ki: Bir rivayette onun annesinin isminin Hekime ve başka bir rivayette Nergis olduğu belirtilir, Susen olduğu da söylenir. Ama Allah daha iyi bilir. Onun künyesi Ebu-l Kasım'dır. [4]

5- Muvaffak b. Ahmed-i Hanefi (568): Fıkıh, hadis, Şiir, vaaz, hitabede üstat idi. Menakıb'de Fahr-ul Kudat Necmuddin Ebu Mansur Muhammed b. Hüseyn b. Muhammed Bağdadi'den kendi senediyle Selman-i Farsi'den şöyle rivayet eder: Resulullah'ın sallâ'llâhu aleyhi ve alih huzuruna girdiğimizde Hüseyin'in onun kucağında oturuyordu. Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih de onun ağzından, gözlerinden öpüyor ve buyuruyordu ki: "Sen efendisin, efendinin oğlusun, efendinin kardeşisin, efendilerin babasısın. Sen İmamsın, İmamın oğlusun, İmamın kardeşisin ve İmamların babasının. Sen Allah'ın hüccetisin, Allah'ın hüccetinin oğlusun, Allah'ın hüccetinin kardeşisin ve senin soyundan olan Allah'ın hüccetlerinin babasısın; onların dokuzuncusu onların Kâimidir."

Yine bu senetle Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih'ten şöyle rivayet eder: "Beni gökyüzüne çıkardıkları gece Allah Teala buyurdu ki: "Peygamber Rabbinden inene iman etti." Bunun üzerine ben dedim ki: "Müminler de iman ettiler." Allah Teala, "doğru dedin" buyurdu.

Daha sonra buyurdu ki: "Ümmetinden kimi kendi yerine bıraktın." Ben, "onların en üstününü" dedim. Buyurdu ki: "Ali b. Ebi Talib'i mi?" "Evet" dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ey Muhammed! Ben yeryüzüne bakarak seni seçtim ve senin adını kendi adlarımdan çıkardım. Ben Mahmud'um, sen ise Muhammed'sin. Daha sonra tekrar baktım ve Ali'yi seçtim. Onun da adını kendi adlarımdan türettim. Ben A'la'yım, o ise Ali'dir."

"Ey Muhammed! Ben seni, Ali'yi, Fatıma'yı, Hasan ve Hüseyin'i ve Hüseyin'in soyunu kendi nurumdan yarattım ve sizin önderliğinizi gökyüzündekilere ve yeryüzündekilere sundum. Onu kabul edenler benim yanımda iman ehli sayıldı, kabul etmeyenler ise bunun dışında kaldı.

Ey Muhammed! Kullarımdan biri sizin önderliğinizi kabul etmediği halde bütün gücüyle ölecek derecede bana ibadet etse de onu affetmem. Ey Muhammed! Onları görmek ister misin?" Ben, "Evet, ey rabbim" dedim. Bunun üzerine "bak" buyurdu. Baktığımda Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali, Cafer b. Muhammed, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali ve Mehdi'nin nurlar içinde namaza durduklarını ve Mehdi'nin onların arasında parlak bir yıldız gibi durduğunu gördüm.

Daha sonra Allah Teala buyurdu ki: "Ey Muhammed! Bunlar benim hüccetlerimdir. Mehdi ise senin soyuna edilen zulüm ve dökülen kanların intikamını alacak olan kimsedir. İzzet ve celalime andolsun ki, o benim dostlarım için gerekli bir hüccettir. Benim düşmanlarımdan intikam alacak olan da odur." [5]

6- İbn-i Erzek Ebulfazl Abdullah b. Muhammed b. Abdulvehhab Fariki (590): İbn-i Hallikan'dan "Tarih-i Meyyafarikayn"de şöyle yazmıştır: İmam Hasan Askeri'nin oğlu Mehdi, hicri 258'de, Rabiulevvel'in 19'unda dünyaya gelmiştir. [6]

Bizim için önemli olan İbn-i Erzak'ın, İmam Hasan Askeri'nin Mehdi isminde bir oğlunun dünyaya geldiğini itiraf etmesidir. Yoksa ulema arasında İmam-ı Zaman'ın hicri 15 Şaban 255 yılında dünyaya geldiği meşhur olan bir görüştür.

7- Şeyh Feriduddin-i Attar: Hicri 627 yılında öldürülmüştür. Hicri yedinci yüzyılın meşhur arifidir. "Mesnevi"nin sahibi Celaluddin Muhammed Belhi irfandaki o kadar yüce makamına rağmen diyor ki:

Attar gezdi yedi şehri

Biz sokağın başındayız.

Attar "el-Muzaffer-us Sefa" adlı kitabında diyor ki:

Son peygamber olan Mustafa'ydı

Açıklanan son veliyse Murtaza'ydı

Evliyadır Haydar'ın evlatları

Hepsi bir nur olması, hak tarafından olan nidaydı.

Diğer masum İmamları andıktan sonra İmam-ı Zaman'a ulaşınca şöyle diyor:

Yeryüzünde yüz bin evliya

Yakinen isterler Allah'tan Mehdi'yi

Ya ilahi! Mehdi'yi gaybetten çıkar

Tâ ki cihanda adalet ola aşikar

Mehdi hâdidir, muttakilerin tacı

En iyi mahluk evliya burcunda

Sensin bu zamanın evliyasının sonuncusu

Her manadan gizlisin ey can-ı canan

Seni ki hem açıksın, hem gizli

Attar kölen sena etmeye geldi

8- Şeyh Amir Basri: Rum'un Sevani bölgesinde ikamet eden bir arifti. Sonları "ta" harfiyle biten "Zat-ul Envar" adlı kasidesi meşhurdur. 632'de vefat eden Ömer b. Fariz-i Endülüsi Mısri onu kasidelerin en gözde olanı bilmiştir. Şeyh Amir-i Basri'nin kasidesi maarif, sırlar ve adab hakkında olup on iki bölümden oluşur. İmam-ı Zaman'ı tanıma ve ne zaman zuhur edeceği hakkında olan dokuzuncu bölümde şöyle diyor:

- Ey hidayet önderi! Ne zamana kadar gayıp kalacaksın?

- Ey babamız! Dönüşünle bizlere minnet bırak.

- Bizim gözümüz gelen siyah bayraklardadır.

- Ve onun misk kokusu burnumuza gelmektedir.

- Cihan bu müjdeden neşeyle dolacak.

- Ve ağızlar mutluluktan açık kalacak.

- Yorulduk ve bekleyiş uzun çekti, öyleyse ey varlık kutubu!

- Allah aşkı için likana ulaşmamız için çalış!

Ve sonra şöyle devam ediyor:

- Gelişinde acele et ki seni görebilelim

- Çünkü gaybetten sonra mahbubu görmenin has bir tadı var.

9- Muhyiddin İbn-i Arabi (637): Genel olarak Ehl-i Sünnet alimleri ve özellikle Şii bilginleri onu ariflerin ileri gelenlerinden, hakka ulaşan, şeriat, tarikat ve hakikatin reisi bilmişlerdir. Muhyiddin, Şa'rani der ki: "Futuhat--ul Mekkiye" kitabının 366. bölümde şöyle yazar:

"Mehdi zuhur etmelidir. Ancak yeryüzü zulümle dolduktan sonra onu adaletle doldurmak için zuhur edecektir. Dünyanın ömründen bir gün bile kalsa Allah Teala o günü bu halife hilafete ulaşıncaya kadar uzatacaktır.

Mehdi Resulullah'ın sallâ'llâhu aleyhi ve alih soyundan ve Fatıma'nın selâm'ullahi aleyha evlatlarındandır. Dedesi Hüseyin b. Ali b. Ebi Talib'dir. Babası, Ali b. Ebi Talib'in oğlu, İmam Hüseyin'in oğlu, İmam Zeynulabidin'in oğlu, İmam Muhammed Bâkır'ın oğlu, İmam Cafer-i Sadık'ın oğlu, Musa Kâzım'ın oğlu, İmam Ali Rıza'nın oğlu, İmam Muhammed Taki'nin oğlu, İmam Ali Naki'nin oğlu İmam Hasan Askeri'dir aleyhi's-selâm.

Onun ismi Resulullah'ın sallâ'llâhu aleyhi ve alih ismiyle birdir. Müslümanlar Rükn ile Makam arasında ona biat edeceklerdir. O Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih gibidir. Ahlaki açıdan da ona benzer.

Daha sonra İmam, İmam-ı Zaman'ın şeklini ve zuhur edeceği zaman yapacağı işleri genişçe açıklamıştır. [7]

Muhyiddin, Futuhat'ın 463. bölümünde kutup hakkında bahsederken şöyle yazar: Bu ümmetin on iki kutubu vardır. İslam ümmeti o kutupların varlığı etrafında dönmektedir. Nitekim dünya ve ahirette madde alemi de on iki burç üzerindedir.

10- Şeyh Sa'duddin Hamevi (650): Şeyh Sa'duddin Hamevi, Şeyh Necmuddin-i Kubra'nın muavini diye tanınan, 618 yılında öldürülen meşhur arif ve bilgin Sa'duddin Muhammed b. Mueyyid b. Ebi-l Hüseyin b. Muhammed b. Hameviyye'dir. Abdurrahman-i Sufi'nin Mir'at-ul Esrar'da naklettiğine göre o, İmam-ı Zaman'ın sıfat ve özellikleri hakkında müstakil bir kitap yazmış ve Şia'nın akidesinde inanılan Sahib-ez Zaman'ın Hz. Mehdi olduğunu bildirmiştir.

Şeyh Azizuddin Nesefi nübüvvet ve velayet konusunda yazmış olduğu Farsça makalesinde şöyle der: Şeyhlerin şeyhi Sa'duddin Hamevi buyuruyor ki: Peygamber efendimizden önce geçmiş dinlerde "veli" kelimesi yoktu, sadece "nebi" vardı. O dönemlerde şeriat sahiplerinin mirasçıları olup Allah'a yakın olan herkese "enbiya" deniyordu. Her dinde de sadece bir şeriat sahibi vardı.

Hz. Adem'in aleyhi's-selâm dininde birkaç peygamber vardı; onların hepsi Adem'in aleyhi's-selâm mirasçıları olup insanları onun dinine davet ediyorlardı. Hz. Nuh'un, Hz. İbrahim'in, Hz. Musa'nın ve Hz. İsa'nın aleyhi's-selâm dininde de böyleydi.

Hz. Muhammed sallâ'llâhu aleyhi ve alih'e yeni bir din ve şeriat geldiği için Allah tarafından onun dininde "veli" kelimesi ortaya çıktı. Allah Teala Resulullah'ın Ehl-i Beyt'inden on iki kişiyi seçerek onun mirasçıları kıldı ve onları kendisine mukarreb (yakın) kıldı ve kendi velayetine has etti. Onları Muhammed'in sallâ'llâhu aleyhi ve alih mirasçıları kıldı. "Alimler nebilerin mirasçılarıdır" ve "Ümmetimin alimleri İsrailoğullarının peygamberleri gibidir." hadislerini de onlar hakkında buyurdu. Ama son naip olan son veli, on ikinci naip ve on ikinci velidir. Velilerin sonuncusu ve Sahib-ez Zaman Mehdi de odur. Şeyh buyurur ki, dünyadaki evliyanın sayısı on ikiden fazla değildir." [8]

11- Kemaluddin Muhammed b. Talha Şafii (650): Tabakat-uş Şafiiyye'de şöyle yazar: O mercilerden ve önde gelenlerden biriydi. Fıkıh ve diğer ilimleri öğrenmiş olup, akait ve mezheplerin ileri gelen fakihlerinden sayılırdı. Bir müddet sultanın katibiydi ve bu alanda yüksek bir makama ulaştı. Hadis ilmini de muhaddislerden öğrenmişti. Haleb ve Dimeşk'te hadis naklederdi. Hafız Dimyati ve Mecduddin b. Adim onun öğrencilerindendir.

İbn-i Talha, Arapça olan "Metalib-us Seul fi Menakib-i Âl-i Resul" adlı eserinin on ikinci bölümünü masum İmamlara ayırmıştır. Mesela, bir yerinde diyor ki: On birinci bölüm: Ebu Muhammed Hasan 231 yılında dünyaya gelmiştir... Allah Teala'nın ona vermiş olduğu, daimi sıfatı kıldığı, dünyanın eksiltmeyeceği ve insanların dillerinden düşürmeyeceği fazilet ve özellik, Muhammed Mehdi'yi onun soyundan kılması ve onun oğlu etmesidir.

On ikinci bölüm: Ebu-l Kasım, Muhammed b. Hasan el-Halis b. Ali-el Mutevekkil b. Muhammed-il Kani' b. Ali-er Rıza b. Musa-el Kâzım b. Cafer-es Sadık b. Muhammed-el Bâkır b. Ali Zeynulabidin b. Hüseyin-ez Zeki b. Ali-el Murteza Emirulmüminin b. Ebi Talib, el-Mehdi-il Hüccet, el-Halef-es Salih-il Muntazar.

Şeyh Süleyman-ı Hanefiyye Yenabi-ul Mevedde'de (s. 410) diyor ki: İbn-i Talha "Dürr-ul Munezzem"de şöyle diyor: Allah Teala'nın, ahir zamanda yeryüzü zulümle dolduğu zaman zuhur ederek adaletle dolduracak bir halifesi vardır. Allah Teala'nın emriyle kıyam edecek olan bu İmam Mehdi bütün mezhepleri yok edecek ve sadece halis din (İslam) kalacaktır.

O "Metalib-us Sual"da on ikinci bölümde Şiirlerinde diyor ki: Son hücceti Allah Teala teyit etmiş ve bizi onu tanımakla doğru yola hidayet etmiştir. Resulullah ondan söz etmiş ve biz (Ehl-i Sünnet) onu rivayet etmişizdir. Ulemamız da onun manasını anlamış ve Mehdi hakkındaki hadislerin söylenene uygun olarak geldiğini görmüşlerdir. Bu alanda Resulullah'ın, "O Zehra'nın soyundandır" diye buyurmuş olması yeterlidir. Hiç kimse hiç bir zaman Allah Teala'nın Mehdi'ye verdiği belirtilere sahip olmamıştır.

12- Sıbt b. Cevzi (654): Meşhur fakih ve vaiz Şemsuddin Ebu-l Muzaffer Yusuf b. Kızoğlu b. Abdullah-i Bağdadi Hanefi ve Abdulferec b. Cevzi'nin kızından olan torunudur. İbn-i Hallikan, dedesi Ebu-l Ferec hakkında şöyle yazar: "Şemsuddin Ebu-l Muzaffer Yusuf b. Kazavoğlu Hanefi'lerin meşhur vaizlerindendir, kemal açısından da herkesin dikkatini çekmekteydi."

Sıbt b. Cevzi vaaz ve hitabede büyük bir makama sahipti. Öyle ki halife ailesiyle birlikte oturup onun vaazlarını dinliyordu. Herkes onun ilminden istifade ediyordu. Onun değerli ve meşhur eserleri vardır. Kırk cilt olarak yazmış olduğu meşhur tarihi "Mirat-uz Zaman" bu cümledendir.

O, 654'te Dimeşk'te vefat etmiştir. tanınmış eserlerinden biri de "Tezkiret-ul Havas"tır. O, bu kitabında İmam Hasan Askeri'nin hayatını ve evlatlarını anlattıktan sonra şöyle yazar: "Onlardan biri "Muhammed"dir... İmam "Muhammed" İmam Hasan b. Ali b. Muhammed b. Ali b. Ebi Talib aleyhi's-selâm'ın oğludur. Onun künyesi Ebu Abdullah, Ebu-l Kasım, Halef-i Hüccet, Sahib-ez Zaman, Kâim-ul Muntazar'dır. O, Ehl-i Beyt İmamlarının aleyhi's-selâm sonuncusudur.

Abdulaziz b. Mahmud b. Bezzaz, Abdullah b. Ömer'den bize şöyle rivayet etti: "Resulullah buyurmuştur ki: Ahir-i zamanda benim evlatlarımdan, ismi benim ismim, künyesi benim künyem olan biri zuhur edecektir. O, yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır. O, Mehdi'dir." Bu hadis meşhurdur. Ebu Davud ve Zuhri de Hz. Ali aleyhi's-selâm'dan bu anlamda rivayet etmişlerdir. Yine Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih buyurmuştur ki: "Dünyanın ömründen bir günden fazla kalmamış olsa dahi Allah Teala o günde benim Ehl-i Beyt'imden olan birini, yeryüzünü adaletle doldurmak için seçer."

Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih bir çok hadiste Mehdi'den bahsetmiştir.

Bütün Şiiler Halef-i Hüccet'in (Mehdi'nin) var olduğuna ve yaşadığına inanırlar ve bu konuda birkaç delil getirirler. O delillerden biri şudur: (Ehl-i Sünnet'e göre) Hızır ve İlyas gibi bazılarının ömrü uzundur. Çünkü bu ikisinin kaç yaşında olduğu belli değil!..."

İmamlarla ilgili bahsinin sonunda ise şöyle yazar: "İmamın şartlarından birisi, hata etmemesi ve kılavuza ihtiyaç duymaması için masum olmasıdır. Çünkü aksi taktirde teselsül ortaya çıkar ve sonsuza kadar ulaşır. Oysa teselsül aklen imkansızdır.

Biri de şu ki: Tertemiz İmamlar Allah'ın kullara hüccetleridirler. Hüccetin şartlarından birisi ise her açıdan masum olmasıdır." [9]

13- Hafız Muhammed b. Yusuf-i Genci Şafii (658): İbn-i Sebbağ-i Maliki, "el-Fusul-ul Muhimme" adlı kitabında onun hakkında "İmam Hafız" tabirini kullanmıştır. İbn-i Hacer-i Askalani de Sahih-i Buhari'nin şerhi "Feth-ul Bari"de onun rivayetlerine istinat etmektedir. Katib Çelebi "Keşf-uz Zunun" adlı kitabında şöyle yazar: "Kifayet-ut Talib fi Menakib-i Ali b. Ebi Talib" 658'de vefat eden Şeyh Hafız Ebu Abdullah Muhammed b. Yusuf-i Kenceki Şafii'nin eseridir. "el-Beyan fi Ahbar-i Sahib-iz Zaman" da Ebu Abdullah Muhammed b. Yusuf-i Kenceki Şafii'nin eseridir.

Bu değerli alim, Emir-ül mü'minin Ali aleyhi's-selâm'ın menakib ve faziletleri hakkında yazdığı "Kifayet-ut Talib" adlı eserinde Ali aleyhi's-selâm'ın soyundan gelen İmamların isimlerini bir bir kaydedip kısaca hayatlarını yazdıktan sonra on birinci İmam bölümünde şöyle kaydeder: "Ebu Muhammed Hasan (el-Askeri) Samerra'daki evinde defnedilmiştir.

Onun bir oğlu vardır ve o da "İmam Muntazar"dır. Biz kitabımızı onun mektubuyla bitiriyoruz ve daha sonra onun hakkında ayrıntılı bilgi vereceğiz." [10]

Daha sonra "el-Beyan fi Ahbar-i Sahib-ez Zaman" adlı kitabında İmam'dan genişçe bahsetmiştir. Bu kitabın 25. bölümünde şöyle yazar: "Gaybete çekildiği günden bugüne kadar yaşamaktadır. Onun şimdiye kadar yaşaması akli açıdan mümkündür." [11]

14- Celaluddin Muhammed Belhi (672): Büyük "Mesnevi" kitabının sahibidir. Tanınmış bilgin ve arif "Şems-i Tebrizi" adlı divanında bir gazelinde güzel bir hal ile on iki İmamın ismini anmaktadır. [12]

15- Şeyh Alauddevle Simnani (736): Meşhur ariftir. Abdurrahman Cami'nin nakline göre "Şevahid-un Nubuvve"de irfan ve sufilik açısından kutuplar ve abdallar silsilesini sayarken şöyle yazar: Kutbiyye derecesine ulaşanlardan biri de Muhammed b. Hasan b. Askeri'dir ve onun değerli babaları pak Ehl-i Beyt İmamlarıdır. O gaybete çekildiğinde abdallar dairesine girdi. [13]

16- Abdurrazzak Kaşani (736): Meşhur bir ariftir. "Tuhfet-ul İhvan fi Hesais-il Feteyan" kitabında şöyle yazar: Nübüvvetin başlangıcı Adem safiyyellah, kutbu İbrahim halilullah ve sonu Muhammed habibullah olduğu gibi cömertliğin başı da İbrahim, kutbu Emir-ül müminin Ali ve sonu da velilerin sonuncusu olan Muhammed Mehdi'dir. [14]

17- Şeyh Abdullah Mutiri Medeni Şafii (765): "el-Rivaz-uz Zahire fi Fazl-i Al-i Beyt-in Nebi ve İtretih-it Tahire" kitabında Ehl-i beyt İmamlarının aleyhi's-selâm faziletleri hakkında yüz elli bir tane hadis kaydetmiştir. En son hadisinde diyor ki: "Hüseyin b. Ali'nin evlatlarından biri ahir zamanda gelecek olan Mehdi'dir.

... Hüseyin'in soyundan gelenlerin hepsi, bütün Müslümanların güçlerinin yüceliğini, ilimlerinin çokluğunu, takvalarını ve kemallerini itiraf ettiği İmamların büyük önderi, yani peygamberlerin ve en iyi yaratıkların sülalesi Zeynulabidin Ali b. Hüseyin'e (Allah ondan razı olsun) ulaşırlar."

Daha sonra onun ve pâk soyundan bir grubun bazı faziletlerini sayarak diyor ki: "Birinci İmam Ali b. Ebi Talib (Allah ondan razı olsun) ve ... Onbirinci İmam Hasan Askeri (Allah ondan razı olsun) ve on ikinci İmam onun oğlu Muhammed Kâim-el Mehdi'dir (Allah ondan razı olsun).

İmam Mehdi dünyaya gelmeden önce Müslümanlar arasında Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih, Ali b. Ebi Talib (Allah ondan razı olsun) ve diğer değerli babaları tarafından onun on ikinci İmam olduğu, kılıçla kıyam edeceği, Kâim-i Muntazar olduğu açıkça söylenmiştir. Sahih rivayetlerde kaydedildiğine göre on ikinci İmam kıyam etmeden önce iki kez gaybete çekilecektir..." [15]

Muhaddis Nuri daha sonra şöyle yazıyor: "Yazarın el yazısıyla yazmış olduğu "er-Riyaz-uz Zahire"yi ele geçirdim. Onun arkasında şöyle yazıyordu: "Riyaz-uz Zahire fi Fazl-i Âl-in Nebi ve İtretih-it Tahirin" kitabı, Mutiri diye meşhur olan, Şafii mezhebine mensup, Eş'ari ve Nakşibendi tarikatından Allah'a muhtaç olan Abdullah b. Muhammed'in eseridir.

18- Hace Muhammed Parsa (822): "Hace Parsa" diye meşhur olan Hafız Muhammed b. Muhammed b. Mahmud Buhari, Hanefi âlimlerinin iftiharlarından ve Nakşibendi ariflerinin büyüklerindendir.

Hace Muhammed Parsa Farsça yazmış olduğu "Fesl-ul Hitab" kitabında şöyle der: "Ebu Abdullah Cafer b. Ali-il Hâdi kardeşi Muhammed Hasan-il Askeri'nin oğlu olmadığını sanarak, kardeşinin İmametinin kendisine intikal ettiğini iddia ettiği için "kezzab" (yalancı) diye çağrıldı... Ve Ebu Muhammed Hasan Askeri, oğlu Muhammed'i ailesi ve ashabı arasından güvenilir kişilere tanıtmıştı."

Daha sonra İmam Hasan Askeri'nin halası Hakime'nin İmam-ı Zaman'ın veladeti hakkındaki hadisini naklederek şöyle diyor: İmam Askeri buyurdu ki: "Halacığım! Bu çocuğu annesine götür." Ben çocuğu annesine götürdüm. Ertesi gün İmam Askeri'nin yanına gittiğimde bebeğin onun karşısında olduğunu gördüm. Bebek öyle nurluydu ki beni kendisine cezbetti. Bunun üzerine, "Efendim! Bu mübarek bebek hakkında bir bilgin var mı?" diye sordum. İmam dedi ki: "Halacığım! Beklenilmesi gereken ve bize müjdesi verilen budur."

Bunu duyunca ben secdeye kapanarak Allah'a şükrettim. Eve gittiğimde bir süre bebeği göremedim. Bir gün İmam'a, "Ey mevlam! Efendimiz ve muntazarımızı ne yaptın?" diye sorduğumda buyurdu ki: "Onu, Musa'nın annesinin bebeğini emanet ettiği kimseye emanet ettim."

Kitabın haşiyesinde, kitapta nakledilen ve Resulullah'a nispet verilen zayıf hadisi (babasının ismi babamın ismidir) reddederek, Câmi'nin "Şevahid-un Nubuvvet"te getirdiği Mutezid Abbasi'nin hikayesini naklederek Mehdi'nin kıyamının belirtilerini zikretmiştir.

Daha sonra ise şöyle yazar: "Bu konuda hadisler sayılmayacak kadar çoktur. Her zaman hazır olan gözlerden kayıp, Sahib-ez Zaman Mehdi'nin (Allah ondan razı olsun) faziletleri oldukça fazladır. Onun zuhur edeceğine, varlığının nurunun her tarafı aydınlatacağına, İslam dinini yeniden canlandıracağına, gerektiği gibi Allah yolunda cihad edip kendi zamanında, yani takvalıların döneminde dünyanın dört bir yanını kötülüklerden arındıracağını dair bir çok hadis vardır.

Onun ashabı her türlü kusur ve ayıptan arınmış olup onun hidayetiyle hakikate kavuşurlar. Hilafet ve İmamet onun vasıtasıyla son bulur.

O, babasının vefatından kıyamete kadar İmamdır. Hz. İsa aleyhi's-selâm onun arkasında namaz kılacak, onun davasını doğrulayacak ve halkı İslam dinine davet edecektir. [16]

19- Şemsuddin Muhammed b. Yusuf-i Zerendi (750): Resulullah'ın harem-i şerifinde hadis üstadı olup hadis dalında "Bağyet-ul Mertab" kitabının ve "Dürr-us Simtayn fi Fezail-il Mustafa vel Murtaza ve sıbtayn" kitaplarının yazarıdır.

Zerendi "Mirac-ul Vusul ila Marifet-i Fazilet-i Âl-ir Resul" kitabında şöyle yazar:

"Meşhur kerametler sahibi on ikinci İmam haktır ve Resulullah'ın eserlerini izleme vasıtasıyla yüce bir makama sahiptir. O, hakka kâim ve halkı hakikat yoluna davet eden, yani Ebu-l Kasım Muhammed b. Hasan-il Askeri'dir." [17]

20- Melik-ul Ulema-i Hindi (849): Şehabuddin b. Şemsuddin b. Ömer-i Hindi, "Behr-ul Mevac" tefsirinin sahibi Melik-ul Ulema diye meşhurdur. Gulamali Bilgirami (1172) "Subhet-ul Mercan"da şöyle yazıyor: "Mevlana Kadı Şehabuddin b. Ömer Zevali Devletabadi, Dehli'nin Devletabad bölgesinde dünyaya gelmiş, Kadı Abdulmuktedir Dehlevi ve Mevlana Havaceki Dehlevi'nin yanında tahsil görmüş ve kendi zamanındakilerden öne geçmiştir. Sonra "Cunfuz"a hicret etmiş ve oranın sultanı tarafından kendisine "Melik-ul Ulema" lakabı verilmiştir. Kadı orada oturarak tahkik ve yazarlığa başladı. Arap ve acem talebeler kendisinden faydalanmak için onun etrafında toplandılar. Farsça olan "Bahr-ul Mevac" tefsiri ve "Menakib-us Sadat" onun eserlerindendir. O, 849'da vefat etmiştir."

Melik-ul Ulema son kitapta şöyle yazıyor: "Ehl-i Sünnet der ki, dört halifenin hilafeti nasıl tespit olmuştur. Çünkü Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih şöyle buyuruyor: "Benim hilafetim otuz yıldır." Ve o Hz. Ali'nin hilafetiyle son buldu. Yine on iki İmamın hilafeti de hadisle sabittir, onlardan:

Birincisi: İmam Şah Ali'dir (kerremellah-u vecheh). Onun hilafeti konusunda "Hilafet otuz yıldır" hadisi gelmiştir.

İkincisi: İmam Şah Hasan'dır (Allah ondan razı olsun). Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih onun hakkında buyurmuştur ki: "Bu oğlum efendidir. Yakında Müslümanların arasında sulh yapacaktır."

Üçüncüsü: İmam Şah Hüseyin (Allah ondan razı olsun). Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih onun hakkında buyurmuştur ki: "Bu oğlum efendidir. Yakında azgın bir grup onu öldürecektir." Ve Şah Hüseyin'in evlatlarından dokuz İmam. Resulullah sallâ'llâhu aleyhi ve alih buyurmuştur ki: "Hüseyin b. Ali'den sonra, onun evlatlarından dokuzu İmamdır. Onların sonuncusu ise Kâim'dir." Cabir b. Abdullah-i Ensari der ki: Resulullah'ın sallâ'llâhu aleyhi ve alih kızı Hz. Fatıma'nın huzuruna gittiğimde onun karşısında bir lehiv olduğunu gördüm. O lehivde onun evlatlarından olacak İmamların isimleri vardı. Saydığımda onların on bir kişi olduğunu gördüm, onlardan biri de Kâim'di aleyhi's-selâm.

21- İbn-i Sebbağ-i Maliki (855): Nuruddin Ali b. Muhammed Sebbağ-i Maliki Ehl-i Sünnet’in ileri gelen alimlerindendir. Hafız b. Hacer-i Askalani’nin öğrencisi Sehavi-i Mısri hicretin dokuzuncu asrındaki alimler hakkında dokuz ciltlik “ed-Du-i Lami’” adlı kitabında şöyle der: “O, esasen Kazza ahalisinden olup 784 yılında Mekke’de dünyaya gelmiş ve orada eğitim görmüştür. İlk önce Kur’an’ı, fıkıhta bir risaleyi ve İbn-i Malik’in Elfiye’sini ezberlemiş daha sonra nahv, fıkıh ve diğer ilimleri o bölgenin alimlerinden olan Abdurrahman-i Farsi, Abdulvehhab b. Afif-i Yafii, Cemal b. Zuheyre, Ebu-l Mesud, Sa’d-i Nuri, Ali b. Muhammed b. Ebibekr-i Şeybi, Muhammed b. Ebibekr b. Süleyman-i Bikr gibi alimlerden öğrenmiştir. Yine Velal Abdulvahid-i Mürşidi ve Ali-i Zeyn-i Meraği’nin derslerine katılmıştır. Onun başlıca “el-Fusul-il Muhimme li Marifet-il Eimme ve hum İsna Aşar” ve “el-İber-u fi men Sefeh-en Nazar” gibi eserleri vardır. Kendisi, 855 yılında vefat etti ve “Muallat” denilen bölgede defnedildi.

Ahmed b. Abdulkadir Acili-i Şafii de “Zahiret-ul Meal” adlı kitabında, honsa meselesinde onu övmüştür. Yine Ehl-i Sünnet’in büyük alimlerinden diğer bir grupta ona olan güvenlerinden dolayı “el-Fusul-il Muhimme” adlı kitabından alıntı yapmışlardır. Abdullah b. Muhammed Matiri Medeni-i Şafii-i Nakşibendi “Riyaz-uz Zahire” adlı kitabında, Nuruddin Ali Semhudi “Cevahir-ul Akdeyn”de ve Burhanuddin Ali Halebi-i Şafii “Sire-i Halebiyye”de, Abdurrahman-i Sefuri “Zinet-ul Mevasis”de ve diğerleri bu gruptandırlar.[18]

İbn-i Sebbağ “el-Fusul-ul Muhimme” adlı kitabında pâk İmamların ismini bir bir zikrederek açıklayıp son olarak şöyle söylüyor: “On ikinci bölüm -Ebu-l Kasım Hüccet Halef-i Salih b. Ebi Muhammed-il Hasan-el Halis-, yani on ikinci İmamın, doğum tarihi, İmametinin delilleri, onun, gaybet ve hükümetinin müddeti, nesep, künye ve lakapları ile ilgili hadisler”

Daha sonra İmam-ı Zaman’ın doğum tarihini beyan ederek güvenilir ravilerce Resulullah’dan ve önceki İmamlardan onun hakkındaki hadislerin on ikinci İmam olarak Hüccet b. Hasan-il Askeri’nin şahsına tatbikini nakletmektedir. Büyük Şii ve Sünni muhaddislerinin bu konuda kendi muteber kaynaklarında kaydettikleri ve özel bir önem verdikleri hadisleri naklederek diyor ki:

“Şeyh Ebu Said Muhammed b. Yusuf b. Muhammed Kenceki-i Şafii “el-Beyan fi Ahbar-i Sahib-ez Zaman” adlı kitabında Mehdi’nin yaşadığını ve şimdiye kadar gaybette olduğuna delil getiriyor.

İbn-i Sebbağ son olarak İmam Hasan Askeri’yle ilgili bölümde şöyle yazıyor: “Ebu Muhammed’in (Allah ondan razı olsun) bir oğlu vardı. O da herkesin hak devletinin zuhurunu beklediği Hüccet-i Kâim’dir. Zamanın halifesinin korkusundan, baskı altında olmasından, Şiilerin aranmasından ve onların tutuklanarak hapsedilmesinden dolayı onun doğumu saklı kaldı.”

22- Şeyh Abdurrahman Bestami (858): Şeyh Süleyman Hanefi “Yenabi-ul Mevedde”de şöyle yazar: “Büyük şeyh Abdurrahman Bestami “Dürret-ul Meairf” kitabının yazarıdır. O Şiirinde der ki:

Âl-i Muhammed’in yücelik ve azameti zuhur edecektir

Ve Allah’ın adaleti ilk kez olması gerektiği gibi insanlara aşikar olacaktır.

İmam ali b. Musa-er Rıza’dan bize rivayet edildiği gibi.

Ve harif ilmi hazinesinde açıkça elde edilecektir.

Daha sonra diyor ki: Şeyh Muhaddis-i Fakih Muhammed b. İbrahim-i Cevyni-i Hamui-i Şafii’nin “Fevaid-us Sımtayn” adlı kitabında kendi senediyle Ahmed b. Ziyad’dan, Dubel b. Ali-i Hazai’den rivayet ettiği konu bize rivayet edilmiştir ve o şöyledir: Sonu “ta” harfiyle biten kasidemi İmam Rıza’ya (Allah ondan razı olsun) okuyunca şu beyitlere ulaştım:

Sizlerden bir İmamın gelmesi şüphesiz gerçekleşecektir

Ve o Allah’ın ismi ve bereketiyle kıyam edecektir

O aramızdaki bütün hak ve batılı birbirinden ayıracaktır

Ve her iyi ve kötü amelin karşılığını verecektir.

Bunun üzerine İmam Rıza şiddetli bir şekilde ağlayarak şöyle buyurdu: “Ey Dubel! Ruh-ul Kudüs senin dilinle konuştu. Bu İmamın kim olduğunu biliyor musun?” Ben “hayır” dedim. “Sadece sizden olan bir İmamın yeryüzünü adaletle dolduracağını duydum.”

Bunun üzerine İmam buyurdu ki: Benden sonraki İmam oğlum Muhammed ve Muhammed’den sonra oğlu Ali ve Ali’den sonra oğlu Hasan ve Hasan’dan sonra oğlu Hüccet-i Kâim’dir. Gaybeti döneminde onu beklemek ve zuhur ettiğinde ise ona itaat etmek gerekir. O yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır.

Ama “ne zaman kıyam edeceği” gelecekten haber vermektir. Babam, babalarından ve nihayet Resulullah’dan sallâ’llâhu aleyhi ve alih şöyle rivayet eder: “Onun misali, ansızın vuku bulacak olan kıyamet gibidir.”[19]

23- Ebu-l Meani, Muhammed b. Abdullah-i Sıracuddin-i Rufai (885): Rufai soyunun ileri gelenlerinin hepsi Ehl-i Sünnet’in meşhur alim ve ariflerinden olup tarikat silsileleri “Rufai” diye bilinmektedir. Günümüze kadar bu soyun ileri gelenleri hâlâ Ehl-i Sünnettendir.

O, “Sihah-ul Ehbar fi Nisen-is Sadat-il Fatimiyyet-il Ehyar” adlı kitabında onuncu İmam hakkında şöyle yazıyor: “İmam Ali-el Hadi b. İmam Muhammed Cevad’ın aleyhi’s-selâm, lakabı Naki, Alim, Fakih, Emir, Delil, Askeri ve Necib’dir.

O hicretin 212’sinde Medine’de dünyaya geldi ve Abbasi halifesi el-Mutezz döneminde 254 yılında şehid edildi. Onun, İmam Hasan Askeri, Hüseyin, Muhammed, Cafer ve Aişe isimlerinde beş oğlu vardı. İmam Hasan Askeri, kendisinden geriye, bodrum sahibi Allah’ın velisi Hüccet-i Muntazar İmam Muhammed-il Mehdi aleyhi’s-selâm bıraktı.”

Adı geçen kitabın başka bir yerinde ise İmametten bahsederken şöyle diyor: “Ehl-i Beyt İmamlarının arifleri şöyle nakletmişlerdir: İmam Hüseyin aleyhi’s-selâm manevi hilafet ve toplumun İmametinin kendi soyundan geleceğini anlayınca bu büyük nimete kavuşmak için sevindi ve canını Allah yolunda feda etti. Allah Teala da ona minnet bırakarak yüce İmamet makamını onun evlatlarına emanet bıraktı ve onu tertemiz soyundan olan Hüccet-i Muntazar İmam Mehdi aleyhi’s-selâm ile bitirdi.”[20]

24- Nuruddin Abdurrahman Câmi (898): Meşhur bilgin ve arif ve tanınmış şairdir. Muhammed b. Süleyman Kufevi “A’lam-ul Ehyar fi Fıkh-ı Mezheb-in Nu’man-il Muhtar”da şöyle yazıyor: “Şeyh Allah’ı tanıyan, Allah’a yönelen, tarikatın delili, hakikatın tercümanı ... bütün faziletleri ve incelikleri kendisinde toplayan Mevla Câmi Nuruddin Abdurrahman ... başlıca büyük, meşhur ve güvenilir “Şevahid-un Nubuvvet” kitabının yazarıdır.

Alim Allame Kadı Hüseyin Diyarbekri “Tarih-u Hamis” kitabının başında şöyle yazmıştır: “Bu, muteber kitaplardan, yani Tefsir-i Keşşaf’tan ve... Mevla Abdurrahman-i Câmi’nin Şevahid-un Nubuvvet’inden seçmiş olduğum peygamberlerin efendisinin başından geçenler ve son Peygamberin sallâ’llâhu aleyhi ve alih özelliklerini kapsayan bir mecmuadır.”

Câmi bu kitapta Hüccet b. Hasan-il Askeri aleyhi’s-selâm’ı on ikinci İmam bilmiş, onun doğumunda gerçekleşen bazı hayret verici olayları ve kerametlerini beyan ederek diyor ki: Dünyayı adaletle dolduracak olan odur... İlginç olanı şu ki, Şii alimleri Câmi’yi mutaassıp bir Sünni bilmektedirler. Öyle ki, Mecalis-ul Müminin kitabını yazması ve Şii olmadıkları açıkça bilinen bazılarını Şii olarak tanıtmasından dolayı kendisine “Şii türeten” lakabı verilmiş olmasıdır.

Evet; Abdurrahman Câmi “Şevahid-i Nübüvvet” adlı kitabında pâk İmamların aleyhi’s-selâm hayatlarını anlatırken son olarak diyor ki: “Muhammed b. Hasan b. Ali b. Muhammed b. Ali-er Rıza (Allah onlardan razı olsun) on ikinci İmamdır. Onun künyesi Ebu-l Kasım’dır. İmamiyye onu Hüccet, Kâim-il Muntazar, Sahib-uz Zaman diye anmıştır.” Daha sonra Şii kaynaklarına dayanarak İmam’ın doğumu hakkında genişçe bahsetmiştir. Mesela İmam-ı Zaman’ın doğumu hakkında şöyle diyor: “Ebu Muhammed Zeki’nin (Allah ondan razı olsun) halası der ki: Bir gün Ebu Muhammed’in (Allah ondan razı olsun) yanına gittiğimde buyurdu ki: “Halacığım! Bu gece bizde kal. Çünkü Allah Teala bize bir oğul verecektir.” Ben dedim ki, “O çocuğu kim doğuracak? Çünkü Nergis’de hamilelik belirtileri göremiyorum.” Buyurdu ki: “ Halacığım! Nergis, Hz. Musa’nın aleyhi’s-selâm annesi gibidir. Doğumdan önce onda hiç bir hamilelik belirtisi olmaz...”

... “Çocuk dünyaya geldiğinde secdeye kapandığını gödrüm. Hemen onu aldım. O sırada Ebu Muhammed, odasından “Halacığım! Oğlumu yanıma getir” diye seslendi. Bebeği onun yanına götürdüğümde onu kendi yanına oturttu ve dilini onun ağzına sokarak, “Ey oğlum! Allah’ın izniyle konuş” buyurdu. Bebek konuşmaya başlayarak şöyle dedi: “Bismillahirrahmanirrahim. Biz ise yeryüzünde güçten düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak istiyoruz...” Daha sonra Hace Parsa gibi onun hayatının bir kısmını anlatmaya devam ediyor.

25- Abdurrahman-i Sufi. Farsça olan “Mirat-ul Esrar” kitabının yazarıdır. “Tuhfet-u İsna Aşeriyye” kitabının yazarı Abdulaziz Dehlevi’nin babası Şah Veliyullah Dehlevi, “el-İntibah fi Selasil-i Evliyaullah ve Esanid-i Varisi Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih” adlı kitapta ondan naklederek, İmam-ı Zaman hakkında şöyle yazarıyor: O din ve devlet güneşi, o millet ve devletin hidayetçisi, o Ahmed’in pâk Kâim’i Ebu-l Kasım Muhammed b. Hasan-il Mehdi (Allah ondan razı olsun) Ehl-i Beyt İmamlarının on ikincisidir. Annesi ümm-ü velet idi [21] ve onun ismi Nergis’ti. 255. yılın Şaban ayının ortasında Cuma akşamı günü dünyaya gelmiştir. “Şevahid-un Nubuvve”nin rivayetine göre 258 yılında Ramazan ayının 23’ünde Surremenrea’da dünyaya gelmiştir.

On ikinci İmam Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’le aynı künye ve isme sahiptir. Lakapları ise Mehdi, Hüccet, Kâim, Muntazar, Sahib-uz Zaman ve Hatem-u İsna Aşer’dir.

Sahib-uz Zaman babası İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm vefat edince beş yaşındaydı ve o yaşta İmamet makamına ulaştı. Allah Teala, Yahya b. Zekeriya’ya çocuk yaşta hikmet ve keramet verdiği, İsa b. Meryem’i küçük yaşta yüce makama ulaştırdığı gibi onu da küçük yaşta İmam kıldı. Onun kemalatı ve harikulade işleri buraya sığmayacak kadar çoktur.” Daha sonra Muhyiddin Arabinin daha önce naklettiğimiz sözünü delil olarak getiriyor.

26- Fazl b. Ruzbahan Honci-i Zende (905): Tanınmış mutaassıp bir alimdir. O, Tirmizi’nin “eş-Şemail” adlı kitabına şerh yazmış ve kitabın başında şöyle demiştir: “Allah Teala’ya muhtaç Fazl b. Ruzbehan Ebu-l Hayr... Aslen ensari olup, Fars beldesinin “Honc” bölgesindenim. Şiraz’da dünyaya gelmiş ve İsfahan’da ikamet etmekteyim.

Sehavi “Duullah-i Mea” kitabında, c.6, s.171’de şöyle yazıyor: “O, Emiduddin-i Şirazi’nin, Cemaluddin Erdistani’nin ve İsfahan kadısının öğrencilerinden idi. Kahire’ye giderek Beytulmukaddes’i ziyaret etti ve sonra Medine’ye giderek bir kaç ay orada kaldı. Medine’de benim yanımda 887 yılında Sahih-i Buhari’den ders aldı ve onun için genişçe bir icazet yazdım. Daha sonra Mekke’de de beni görmeye geldi. Bu yılda (897) onun Sultan Yakub’un (Bayındırlı) sarayında katip olduğunu duydum. Evet; Şah İsmail Safevi başa gelince kaçtı ve Kaşan’da Maveraunnehreyn’de vefat etti.

O, büyük Şii alimi Allame Hilli’nin “Keşf-ul Hak” adlı kitabına “İbtal-il Batıl” kitabıyla reddiye yazmış, İmamiye Şiası’nın bütün itikadatını eleştirmiş, anlatılmayacak bir inat ve düşmanlıkla ret ve inkarda bulunmuştur. Şehid Kadı Nurullah Şusteri “İhkak-ul Hak” kitabını onun temelsiz eleştirilerini reddetmek ve cevap vermek için yazmıştır. Her üç kitap ayrı ayrı olarak Kum’da Ayetullah Necefi Maraşi’nin denetimi altında gerekli açıklamalarla yeniden basılmıştır.

Aynı zat Vesilet-ul Hadim ilel Mahdum diye bir kitap yazarak Hz. Ali’den Hz. Mehdi’ye kadar on iki Ehl-i Beyt İmamının her birinin ismini ayrı ayrı zikredip onların masum olduklarını ve faziletlerini Şiir şeklinde açıklamıştır.[22]

Açıklama: Fazl b. Ruzbehani’nin o kadar ısrarıyla birlikte kitabında Muttakilerin mevlası Hz. Ali’nin hilafet makamı ve faziletlerini Şia’nın akidesini reddetmek için onun ve soyundan gelen İmamların hakkını reddetmesi gerçekten üzücü bir olaydır. Nasıl olur da burada onları bir bir överek hatta vaat edilen Mehdi’yi, Şia’nın inancına göre Âl-i Muhammed’in Kâim’i Muhammed b. Hasan-il Askeri olarak tanıtıyor. Bu kutlu zatları on iki İmam, nübüvvet ve vilayet semasının yıldızları bilen bir kimsenin onların izleyicilerine yani Şia toplumuna sırf halifelerin hilafetlerini kabul etmedikleri için niçin bu kadar düşmanlık beslediğini bilmiyoruz. Şia da, onun on iki İmam hakkında söylediklerini söylüyor. Onun Şiirlerini açıklamaya gerek yoktur.

27- Celaluddin Muhammed Devani (908): Hicretin dokuzuncu asrının meşhur filozof ve hekimidir. Bütün Ehl-i Sünnet uleması Celaluddin’i kendi alimleri bilmektedirler. Onun elimizde olan kitapları, özellikle en son ilmi eseri olan “Şerh-u Akaid-i Azdi” adlı kitabı da bunu göstermektedir. Çünkü o, bu kitapta Eş’ari mezhebini “Kurtuluşa eren fırka” bilmektedir.

Bununla birlikte Celaluddin, Tabakat-i Celali diye meşhur olan Hace Nesiruddin-i Tusi’nin “Tecrid-ul İtikad” adlı eserine eski ve yeni haşiye gibi eserlerinde tertemiz İmamları andığı her yerde o kutlu zatları Şia’nın andığı gibi anmaktadır.

O, özellikle gizlice Farsça yaşmış olduğu “Fezail-i İbn-i Bitrik”e ve daha sonra benim kalemimle onun hayatına ek olarak basılan “Nur-ul Hidaye fi İsbat-il Vilaye” adlı eserinde, “masumluk”, peygamberin ve ondan sonraki önderin masum olmasının aklen gerekliliği çerçevesinde bir önsözde genişçe bahsettikten sonra şöyle yazıyor: “Delilli önsözden sonra, Muhammed sallâ’llâhu aleyhi ve alih ümmetinin uleması her ne kadar Resulullah’dan sonra ümmet arasında ilmi ve ameli meseleleri öğretecek, dini ve dünyevi hükümleri açıklayacak, Resulullah’ın dinini yayacak ve koruyacak bir İmamın gerekliliğinde ittifak etmiş olsalar da bunun kimde gerçekleşmesi konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bir grup da, Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’den sonra hak halifenin Ebubekr b. Ebi Kuhafe, ondan sonra Ömer b. Hattab, ondan sonra Osman b. Affan ve ondan sonra da Ali b. Ebi Talib olduğuna inandı. Diğer bir grupsa Resulullah’dan sallâ’llâhu aleyhi ve alih sonra hak halifenin vasıtasız olarak Ali b. Ebitalib’den başka kimsenin olmadığına ve ondan sonra İmam Hasan, ondan sonra İmam Hüseyin, ondan sonra İmam Zeynulabidin, ondan sonra İmam Muhammed Bâkır, ondan sonra İmam Cafer-i Sadık, ondan sonra Musa Kâzım, sonra Ali b. Musa, sonra Muhammed Taki, sonra Ali Naki, sonra Hasan Askeri ve daha sonra da Mehdi-el Hadi-el Kâim-i bil hak aleyhum'us-selâm olduğuna inandı.”

Ve iki sayfa sonra Ali b. Ebi Talib’in diğer halifelere nispeten özelliğini sayarken şöyle yazıyor: “Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih’ten sonra hak halifenin İmam Mehdi-el Hadi’ye kadar Emirulmüminin Ali b. Ebi Talib aleyhi’s-selâm ve ondan sonra İmam Hasan, sonra İmam Hüseyin’in olduğuna yakin ettim. Onların masum olduklarını hiç kimse inkar edemez.

Masum oldukları için Resulullah’ın halifeliğine hak kazanmış olurlar. Onlar olmaksızın, Muhammed’in dininin bekası olan hilafetin maksadı gerçekleşmez. Dolayısıyla, taklitten kurtularak araştırmaya kavuştum.”

28- Şeyh Hasan Irakî (925): Abdulvehhab Şa’rani “el-Levakih-ul Envar fi Tabakat-il Ahyar” adlı kitabında şöyle yazıyor: “Şeyh, Salih, abid, zahid, sahih keşif ve yüce maneviyat sahibi Şeyh Hasan Iraki, Ratli gölüne bakan tepenin üzerinde defnedilmiştir. O, Mısırda yaşıyordu ve yaklaşık olarak yüz otuz yıl hayat sürdürmüştür. Ben hocam Ebu-l Abbas Harisi ile birlikte onun yanına gidip geliyordum. Bir gün dedi ki: “Sana işimin başından şimdiye kadar başımdan geçen bir hikayeyi anlatmak istiyorum. Kendimi çocukluktan beri seninle arkadaşmışız gibi hissediyorum.” “Buyurun” dedim. Bunun üzerine şöyle başladı: “Ben Dimeşk’te bir sanatkardım. Cuma günlerini ayyaşlık ve şarap içmekle geçiriyordum. Bir gün kendime gelerek “Sen bu iş için yaratılmamışsın” dedim. Bunun üzerine arkadaşlarımdan uzaklaştım. Onlar beni takip ettilerse de izimi bulamadılar. Emevilerin merkez camisine girdiğimde birinin sandalyede oturup Mehdi hakkında sohbet ettiğini gördüm. O anda içimde Mehdi’yi görme şevki uyandı. Ondan sonra ettiğim her secdede Allah Teala’dan Mehdi’yi görmeye kavuşmayı istedim.

Bir gün, akşam namazından sonra sünnet namaz kılarken birinin arkamda oturup elini omuzsuma koyduğunun fark ettim. O adam bana şöyle dedi: “Evlat! Allah senin duanı kabul buyurdu. Ne bekliyorsun? Mehdi benim.” Bunun üzerine ben dedim ki: “Benim evime gelir misin?” O, “Evet” dedi. Daha sonra benimle birlikte evime geldi, “Yalnız kalacağım sessiz bir yer ver bana” dedi ve bir hafta bizimle birlikte kaldı.[23]

29- Şemsuddin Muhammed b. Tulu Dimeşki (953): “el-Eimmet-il İsna Aşer” adlı kitapta, İmam-ı Zaman’ın hayatı bölümünde şöyle yazıyor: “Hüccet-il Mehdi Ebu-l Kasım Muhammed b. Hasan ... (Allah onlardan razı olsun) Şia’ya göre on ikinci İmam olup Hüccet diye meşhurdur. Şia onu İmam-ı Muntazar ve Kâim-i Mehdi diye bilmektedir... O, 255 yılında, Şaban ayının ortasında Cuma günü dünyaya gelmiştir. Babasından sonra beş yaşındaydı.” Daha sonra şöyle yazıyor: “Ben güvenilir bildiklerimi “el-Muhda ila ma Verede fil Mehdi” adlı kitabımda kaydettim. Ben on iki İmamın hayatını sırayla anlattım. Oğulların babalarından sonra anlatılması iyi bir sıradır.”[24]

30- İbn-i Hacer Heysemi Mekki (973): Meşhur mutaassıp bir alim olup Şia’nın itikadının reddinde “Sevaik-u Muhrika” adlı bir kitap yazmıştır. O, bu kitabının başında şöyle yazıyor: “Bu yıl Rafızilerin Mekke’ye fazla geldiğini görüyorum (O, Mekke’nin o günkü alimlerinin en önde geleniydi). Rafızi hacılarının fazla olması Ehl-i Sünnet’in inancını sarsabileceği için çaresiz bu kitabı yazmak sorunda kaldım!”

O, Şia toplumunun Mehd-i Muntazar ve onun gaybeti hakkındaki inancını hatalı addetmeye çalışmasına rağmen Ehl-i Beyt İmamlarına değindiği başka bir yerde hak ve hakikat kalbine akmış, İmam Hasan Askeri’nin hayatını anlattıktan sonra şöyle yaşmıştır: “O kendisinden geriye sadece Ebu-l Kasım Muhammed b. Hüccet’i geriye bıraktı. Babası öldüğünde o beş yaşındaydı. Bu yaşta Allah Teala ona hikmet verdi; o Kâim-i Muntazar diye çağırılmaktadır.

Açıklama: Bu Ehl-i Sünnet alimlerinin çoğununun düşünce tarzından bir örnektir. Şöyle ki, Mehdi-i Muntazar ve Şia’nın gaip İmamından söz edilince ne yazık ki has bir taassupla onu inkar etmeye çalışırlar. Fakat vicdanlarının feryadını dinlediklerinde vaadi verilen Mehdi’nin gerçek olduğunu ve onun da İmam Hasan Askeri’nin oğlundan başka kimsenin olmadığını anlarlar.

31- Abdulvehhab Şa’rani (973): Büyük arif ve meşhur alimdir. Hicri 1305’de Mısır’ın Ezheriyye’de basılan meşhur kitabı “el-Yevakit vel Cevahir” adlı kitabının önsözünde şöyle der: “Şeyh-ul İslam Futuhi Hanbeli’nin bu kitap hakkında yazmış olduğu şeylerden biri de şudur:

“Bu kitabın manalarını kötü düşünceli düşmandan ve yalancı inkar edenden başkası yermez. Nitekim, bunun yazarını Kur’an ve Kur’an bilimlerinden habersiz olan ve doğru yoldan çıkandan başkası hatalı addetmez ve yine kıskanç, kinci, cahil, kötü düşünceli, sapık, sünni muhalifi, dinsiz ve İslam toplumundan çıkan dışında hiç kimse bu kitabın yazarının fazilet ve yüceliğini inkar etmez.”

Abdulvehhab Şi’rani, iki meşhur kitabı “el-Yevakit vel Cevahir” ve Tabakat-i Kübra da denilen “Levakih-ul Envar fi Tabakat-il Ahyar”da İmam Hasan Askeri’nin oğlu Mehdi hakkında değerli şeyler kaydetmiştir. Onun değindiği bu noktalar bizim için her açıdan ilginç ve düşmanı susturmak için gereklidir. Onun Futuhat’ta Muhyiddin Arabi’den (onun elinde olan basımından) naklettiğini veya Şeyh Hasan Iraki ve Şeyh Ali Havas ve diğerlerinden naklettiklerini onların isimlerinin altında getirdik. O, “Yevakit”inin ikinci cildinin 65. bölümünde şöyle yazar: Allah Teala’nın bize bildirmiş olduğu kıyametten önceki bütün belirtiler doğrudur ve hepsinin kıyametten önce gerçekleşmesi gerekir. Mehdi’nin zuhuru, Deccal’ın gelmesi, İsa’nın aleyhi’s-selâm inmesi vs. gibi. Hatta eğer dünyanın ömründen bir gün bile kalmamış olsa bunlar gerçekleşecektir...

Mehdi aleyhi’s-selâm İmam Hasan Askeri’nin evlatlarındandır. O, 255 yılında Şaban ayının ortasında dünyaya gelmiş olup hala yaşamaktadır. Allah Teala İsa b. Meryem’i onunla bir araya getirinceye kadar da yaşayacaktır.

Buna dayanarak, Mehdi’nin bugün, yani 958 yılına kadar 706 yaşında olması gerekir.[25] “Mısır’daki “Rıtli gülü”ne bakan “Kevm-ur Reş” tepesinde defnedilen Şeyh Hasan Iraki, İmam Mehdi’nin ziyaretine gitmeye muvaffak olduğunda İmam bana şöyle rivayet etti ve Üstad Şeyh Ali Havas (Allah onlara rahmet etsin) da ona tanıklık etti.[26]

Şa’rani bir sayfa sonra diyor ki: “Mehdi’nin zuhur edince nasıl hükmedeceğini, nasla mı, içtihatla mı yoksa her ikisiyle mi soracak olursan ben şöyle derim: Şeyh Muhyiddin’in dediği gibi, o, Allah Teala’nın kendisine ilham ettiği şeyi hükmedecektir. Şöyle ki, Allah Teala Muhammed’in dinini ona ilham edecek ve o da onunla hükmedecektir.

Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih bize söylemiştir ki, Mehdi izleyicidir, bidat koyucu değil. O, hüküm etmede masumdur. Çünkü hükümde masum olmak yanlışlık yapmamak demektir! Ve Resulullah’ın hükmü ise hata etmez. “O, hevadan (kendi istek, tutku ve isteklerine göre) konuşmaz. O (söyledikleri), yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir.” Ve bu yönüyle peygamber gibidir!”

32- Ahmed b. Sinan Kirmani Dimeşki (1019): Ehl-i Sünnet’in meşhur alimlerinden olup “Ahbar-ud Duvel” adlı kitapta şöyle yazar: “Onbirinci bölüm, Halef-i Salih İmam Ebu-l Kasım Muhammed b. Hasan-il Askeri hakkındadır. Babası ölünce o beş yaşındaydı.

O yaşta Allah Teala ona hikmeti öğretti. Hz. Yahya’ya da küçük yaşta bağışta bulunmuştu. O, orta boylu, güzel yüzlü, güzel saçlıdır. Çıkık burnu ve açık alnı vardır.”[27]

33- Abdulmelik İsami (1111): Mekke’de ikamet eden tanınmış tarihçilerdendir. O, “Sımt-ul Nucum-il Avali” diye bilinen dört ciltlik tarih kitabında sırayla İmamların hayatını anlatırken şöyle yazıyor: “Ali b. Ebitalib’in oğlu ... Ali Naki’nin oğlu, Hasan Askeri’nin oğlu İmam Muhammed Mehdi (Allah hepsinden razı olsun) 255 veya 256 yılının Şaban ayının ortasında Cuma günü dünyaya geldi. Onun künyesi Ebu-l Kasım’dır. Lakapları ise Hüccet, Halef-i Salih, Kâim, Muntazar, Sahib-uz Zaman ve hepsinden daha meşhur olan ise Mehdi’dir. Babası vefat ettiğinde o beş yaşındaydı. O mu’tedil, güzel yüzlü ve güzel saçlı, ince burunlu ve geniş suratlı bir gençtir.”[28]

34- Şeyh Muhammed b. Ali Sebban-i Mısri (1206): 1185 yılında telif ettiği ve “Nur-ul Ebsar-i Şeblenci”nin haşiyesinde Mısır’da basılmış olan “İs’af-ur Rağibin fi Siret-il Mustafa ve Fezail-i Ehl-i Beytih-it Tahirin” adlı eserinde Şi’rani’nin “Yevakit” kitabındaki sözünü ve yine “Levakih”de Şeyh Hasan Iraki’nin sözü ve Şi’rani’nin üstadı Şeyh Ali Hevas’ın tasdikini ondan naklen ve yine Muhyiddin Arabi’nin sözünü Şi’rani’nin nakliyle on iki İmamın ismini bir bir yazmış ve İmam Mehdi’nin aleyhi’s-selâm adını da “Muhammed b. Hasan-il Askeri” diye kaydetmiştir.

35- Şeyh Aliekber b. Esedullah b. Emirullah Mevdudi (1210): Meşhur Şeyh Mahmud Şeşti’nin evlatlarındandır. Ali Ekber Mevdudi, Hindistan’ın meşhur ve mutaassıp ulemasındandır. Abdulhay Hüseyni “Nazhet-ul Havatir” adlı eserinde Hindistan ulemasının hayatında onun biyografisini genişçe kaleme alarak onun “Minhac-us Sırac” ve Şia’ya red ve Câmi’nin “Nefahat-ul İns” adlı eserine haşiye olarak yazmış olduğu “Mükaşifat” risalesi gibi eserlerinin olduğunu yazmıştır.[29] Mevdudi “Mükaşifat”ta Ali b. Sehl b. Ezher-i İsfahani’nin hayatını anlatırken vaat edilen Mehdi’nin varlığını kabul ederek şöyle yazar: “Ehl-i Sünnet alimleri, hükümde hata etmemenin Resulullah’a mahsus olduğunu söylerler. Fakat Şeyh Muhyiddin Arabi (Allah ondan razı olsun) İmam Mehdi Mev’ud (ceddine ve ona salat ve selam olsun) hakkındaki hadise dayanarak buna karşı çıkmıştır. Nitekim “Yevakit”in yazarı Muhyiddin’den naklederek diyor ki: O Futuhat’ta şöyle diyor: “İmam Mehdi Allah’tan aldığı ilhamla din hükümlerini verecektir. Şöyle ki, Muhammed’in dinini ona ilham edecek ve o da emredecektir. “Mehdi benim sözlerimi izleyecek ve hata etmeyecektir” hadisin de Resulullah bize, Mehdi’nin bid’at çıkaran değil izleyici olduğunu ve verdiği hükümde masum olduğunu bildirmek istemektedir.

Çünkü, hüküm vermede masum olan kimse hata etmez demektir. Resulullah’ın sallâ’llâhu aleyhi ve alih hükmünün de hata etmemesinin sebebi dediği her şeyin vahiy olmasıydı. Dolayısıyla, Resulullah, Mehdi’nin hata etmeyeceğini bildirmiş ve onu bu yönüyle peygamberlere benzetmiş.”

Daha sonra Mevdudi şöyle yazıyor: “Yevakit”in yazarı Şeyh ve diğer Ehl-i Sünnet ve Cemaat alimlerinin sözünü genişçe nakletmiştir.”

36- Halid Nakşibendi (1242). Hayruddin Zirikli “A’lam”da şöyle yazıyor: Ebu-l Baha Halid b. Ahmed b. Hüseyin Nakşibendi’nin Osman b. Affan’ın evlatlarından olduğu meşhurdur. Genç yaşta Bağdat’a, daha sonra Şam’a giderek orada vefat etti. Şerh-i Akaid-i Azudi, Şerh-i Makamat-i Hariri, İsbat-i İrade-i Cuz’i risalesi, Cela-ul Ekdar ve Farsça Dinvan onun eserlerindendir. Osman b. Kenani onun risalelerini “Bağyet-ul Vacid fi Mektubat-i Mevlana Halid” adlı kitabında toplamıştır.”[30]

Halid Nakşibendi, Irak’ın kuzeyindeki “Şehruz”un Kürt ahalisindendir. O, hicretin onüçüncü asrının meşhur farsça şair ve bilginlerindendir; aynı zamanda Nakşibendi Sufilik fırkasının önderiydi de.

Halid, Horasan’da bulunan mukaddes İmam Rıza aleyhi’s-selâm’ın türbesinin ve şahsiyetinin tavsifinde farsça okuduğu uzun kasidesinde on iki İmamın isimlerini büyük bir saygıyla zikretmiş, Allah Teala’dan kendisini o kutlu zatların yüzü suyu hürmetine bağışlamasını istemiş ve onları Allah katında şefaatçi kılmıştır.

Halid’in kasidesi en iyi Farsça kasidelerden biridir. O bu kasidesinde vaat edilen Mehdi’yi İmam Hasan Askeri’nin oğlu bilmiş, zuhur edip dünyayı adaletle dolduracak olan hükümetini teşkil edince kurtla kuzunun bir arada yaşayacağını ve yırtıcı hayvanların kuzuya annesinden daha şefkatli olacağını söylemiştir.

37- Mahmud b. Vahib Kızoğlu Bağdadi-i Hanefi: “Cevheret-ul Kelam” adlı kitapta şöyle yazar: “Üçüncü oturum: Muhammed Mehdi’nin (Allah ondan razı olsun) faziletleriyle ilgilidir. Muhammed b. Hasan b. Ali ... b. Ebi Talib (Allah ondan razı olsun) annesi Nergis veya Saykal isminde bir cariyedir. Künyesi Ebu-l Kasım ve lakapları ise Mehdi, Kâim, Muntazar, Sahib-uz Zaman, Hüccet’tir. O sıcak kanlı ve güzel bir gençtir. İmamiye Şia’sına göre o sonuncu İmamdır ve 255 yılında Samerra’da dünyaya gelmiştir.[31]

38- Şeyh Süleyman Kunduzi Hanefi Belhi (1294): “Hace Kelan” diye meşhur olup Ehl-i Sünnet’in büyük alimlerinden ve ariflerinden biridir. O, hicri 1220 yılında dünyaya gelmiştir. İlk öğrenimini Belh’de yapmış, tahsilini Buhara’da tamamlamış ve oranın ileri gelenlerinden icazet almaya muvaffak olmuştur.

Daha sonra Afganistan ve Hindistan’ın şehirlerini gezdi, Sufiyye’nin ileri gelenleriyle konuştu; seyr ve süluk makamlarını elde etti. Fıkıh ve dini ilimleri de tamamladıktan sonra vatanı “Kunduz”a geri döndü. Bir müddet orada ilim, edep ve dini hükümleri yaydı. Orada merkez camii, han ve medrese inşa etti.

Mekke-i Muazzam’ın yakınlarında ikamet etmek istediği için “Hace Kelan”ın oğlu, kardeşi “Mirza Hace”nin yerine halkı aydınlatması için “Şeyh Muhammed Salah”ı kendi yerine bıraktı. İlmi dersler vermesi için de talebelerinin önde gelenlerinden olan, kendisinden icazetli ve faziletli alim “Mollaavezi” kendi yerine atadı.

Böylece hicri 1269 yılında üç yüz öğrencisiyle beraber vatanından yola çıktı. İran’dan geçerek hicri 1270’de Bağdat’a ulaştı. Ve orada Bağdat valisi tarafından ağırlandı; bölgenin ilim sahipleri de onun gelişini ganimet bilerek huzurunda ilim tahsil etmeye muvaffak oldular.

Daha sonra “Astane” şehrine gitmek üzere yola çıktı. Yolu üzerinde bulunan Musul, Diyarbakır, Urfa ve Halep’ten geçti. O bu şehirlerde yaklaşık olarak üç yıl; Konya’da da üç yıl altı ay kadar kaldı.

Konya’da ikamet ettiği dönemde Şeyh Sadreddin Konyevi’nin türbesinin kütüphanesindeki bulunan nüshalar üzerinden Şeyh Muhyiddin Arabi’nin “Futuhat-i Mekkiyye”, “Fusus”, “Nusus” kitaplarından kendi elleriyle not alarak birer kopya götürdü.

“Yenabi-ul Mevedde” adındaki eseri, kısa ve geniş hayatıyla birlikte Şii, Sünni ve yabancı kaynaklarda geçmektedir.

“De ki: Ben buna karşılık, yakınlarımı sevmekten başka sizden bir ücret istemiyorum.” ayeti münasebetiyle yazarın, Resulullah’ın Ehl-i Beyti’ne karşı muhabbet ve sevgi besleme kaynağı diye adlandırdığı değerli eseri “Yenabi-ul Mevedde” açıkça yazarı Şeyh Süleyman Hanefi’nin derin araştırmasını, fazilet, ilim, ihlas ve imanını sergilemektedir.

“Yenabi-ul Mevedde” adından da anlaşıldığı gibi Şeyh Süleyman’ın Ehl-i Sünnet kaynaklarından naklettiği tertemiz ve masum Ehl-i Beyt’in faziletlerini kapsamaktadır.

O, bu kitapta günümüzde örnekleri bulunmayan veya çok az bulunan ve isimlerini sadece fihristlerde gördüğümüz kitaplardan söz etmektedir.

O, bu değerli eserin yazımında Osmanlı devletindeki Kostantiniyye (İstanbul’un) ve diğer şehirlerin zengin ve değerli kütüphanelerinden yararlanmıştır.

Yazarın bu kitapta tertemiz İmamlar ve özellikle Emir-ül Mü’minin Ali aleyhi’s-selâm’ın faziletleri hakkında naklettikleri eğer eşsiz olmasa da kesinlikle benzeri az bulunur.

Yenabi-ul Mevedde yüz bölümden oluşmuştur. Yazar, bu kitapta Mehdi hakkında on ikinci İmam ve İmam Hasan Askeri aleyhi’s-selâm’ın oğlu olarak bir kaç bölümde bahsetmektedir.

Şeyh Süleyman bu bölümlerde İmam-ı Zaman konusu üzerinde durarak, bu konudaki hadisleri ve Ehl-i Sünnet ulemasının şairlerinin itiraflarını nakletmiştir. Mesela, 72. bölümün sonunda şöyle yazıyor: “Kâim’in hicri 255 yılında, Şaban ayının on beşinci gecesinde Samerra’da dünyaya geldiği güvenilir bilginlerce kesindir.”[32]

86. bölümün sonunda ise şöyle yazıyor: “Büyük alimlerin şeyhi Ahmed Câmi, Attar-i Nişaburi, Şemsuddin Tebrizi, Celaluddin Rumi, Seyyid Nimetullah Veli, Seyyid Nesimi ve diğerleri (ki hepsi Sünni’dir) Şiirlerinde Ehl-i Beyt’ten (Allah onlardan razı olsun) övgüyle söz etmişler ve sonunda Mehdi ile bitirmişlerdir. Bu da Mehdi’nin dünyaya geldiğini göstermektedir. Bu ariflerin eserlerini araştıranlar bu meselenin çok açık olduğunu görürler.”[33]

39- Kadı Behlül Behcet Efendi Zengezuri (1350): “Âl-i Beyt Tarihinde Teşrih ve Muhakeme” adlı kitabında şöyle yazar: “On ikinci İmam Sahib-ul Asr ve Zaman-il Kâim-il Mehdi Ebu-l Kasım Muhammed... iki kez gaybet etmiştir. Bunlardan biri Gaybet-i Kübra (büyük gaybet)dır. İmam aleyhi’s-selâm şimdiye kadar hayattadır ve Allah Teala kendisine izin verince zuhur ederek yeryüzünü adaletle dolduracaktır...”[34]

40- Muhammed Mubin-i Hindi (hicri 1327 yılından önce yaşıyordu): “Vesilet-un Necat” adlı kitabında gözlerden kayıp olan İmam-ı Zaman’dan genişçe söz etmiştir. Ulemanın görüş birliğiyle “Keşf-ul Gumme”den şöyle nakleder: O, Samerra’da dünyaya gelmiştir. Resulullah sallâ’llâhu aleyhi ve alih ile aynı isim ve künyeyi taşır. Lakapları Mehdi, Kâim, Muntazar ve Hüccet’tir.” Bu açıklamadan sonra şöyle yazar: Gaip İmam hakkında rivayetler çoktur. Muhaddisler hiç birini bırakmaksızın bu rivayetleri kendi kitaplarında nakletmişlerdir.

Onlardan biri “Numani” diye meşhur olan Şeyh İmam Cemaluddin Ebu Abdullah Muhammed b. İbrahim, Mehdi hakkındaki hadisleri açıklayarak “Mela-ul Gaybe fi Tul-il Gaybe” adındaki kitabında kaydetmiştir. Yine Hafız Ebu Naim, Mehdi hakkında kırk hadis nakletmiştir. Şeyh Ebu Abdullah Genci Şafii de bu hususta “el-Beyan fi Ahbar-i Sahib-uz Zaman” isminde bir kitap yazmıştır.

İbn-i Haşab da “Mevalid-u Ehl-i Beyt” adlı kitabında kendi senediyle Ali b. Musa-er Rıza aleyhi’s-selâm’dan şöyle rivayet etmiştir: Halef-i Salih, Ebu Muhammed Hasan b. Ali’nin evlatlarından olup Sahib-uz Zaman Kâim-i Mehdi’dir.”[35]

Kısa bir açıklama: Görüldüğü gibi Ehl-i Sünnet ulemasından taassuptan uzak, gerçekçi ve objektif olarak Mehdilik meselesine bakanlar İslam’daki Mehdi’nin İmamiyye Şiasındaki Muhammed b. Hasan Askeri’den, başkası olmadığını dile getirmişler.

Acaba, Resulullah, “O benim evlatlarımdandır, Ali ile Fatıma’nın soyunda ve Hüseyn’in evlatlarındandır” diye buyurmamış mıdır? Ehl-i Sünnet uleması onun, İmam Hasan Askeri’ye kadar babalarının her birini kendi asrının en iyi şahsiyeti ve nübüvvet ağacının dalları olarak tanımamışlar mıdır? O halde Muhammed b. Hasan Askeri kimdir? Onlar sadece, “O yaşadığı halde niçin bizim gözlerimizden gizlidir?” diye bu hakikati inkar edebilirler mi? Bu gerçeği kabul etmeyenler, hadislerde Peygamber’den sonra gelmeleri bildirilen on iki İmamın kimler oldukları hususunda büyük çelişkilere düşerler.

 

 

[1]- İbn-i Ebi Selc’in, Mevalid-ül Eimme kitabı. Şeyh Mufid’in Gaybet ve Ravendi’nin Nevadir adlı kitaplarıyla birlikte 1370’de Necef’te basılmıştır.

[2]-  Keşf-ul Estar, s. 27.

[3]- Yenabi-ul Meveddet, s. 472.

[4]- Necm-us Sakib, s. 119 -İslamiyye basımı-.

[5]- Keşf-ul Estar, s. 61-62.

[6]- Vefayat-ul A’yan, c. 3, s. 316.

[7]-  el-Yevakit vel Cevahir, c. 2, s. 145. Basım: Mısır el-Ezher (1307).

[8]- Yenabi-ul Mevedde, s. 474.

[9]- Tezkiret-ul Havass-il Eimme, s. 383-384.

[10]-  Kifayet-ut Talib, s. 312.

[11]- Bu bilginin delilini, “İmam-ı Zaman’ın uzun ömrü” bölümünde göreceğiz.

[12]- Şeyh Süleyman Kunduzi, Yenabi-ul Meveddet, s. 473.

[13]- Biz kutub ve abdallara inanmıyoruz. Biz İmam-ı Zaman’ın dünyaya gelip hâlen yaşamakta olan Muhammed b. Hasan-il Askeri olduğuna inanmaktayız. Dolayısıyla Alauddevle’nin diğer sözleri kendisine kalsın.

[14]-  Serçeşme-i Tasavvuf der İran -Said Nefisi’nin eseri- s. 216.

[15]- Keşf-ul Estar, s.215.

[16]- Keşf-ul Estar, s. 26.

[17]- İlzam-un Nasib, s. 100.

[18] - Keşf-ul Estar, s. 10.

[19]- Keşf-ul Estar, s. 45; Yenabi-ul Mevedde, s. 401’den naklen.

[20]- Keşf-ul Estar, s. 216.

[21]- Ümm-ü Velet: Kocasından çocuğu olan cariyeye denir.

[22]- Keşf-ul Estar, s. 40.

[23]- el-Vakih-il Envar -Mısır basımı-, c. 2, s. 139.

[24]- el-Eimmet-il İsma Aşer, s. 117. Bu kitap Hicri 1377’de dünyanın meşhur kitap tanıyanı Doktor Selahuddin-i Muncid’in ilmi önsözüyle basılmıştır.

[25]- - Bu sözü Şeyh Hasan Iraki’nin tarihinden üç yıl önce Şe’rani’den nakletmiştir.

[26]- Bunun, Ehl-i Sünnet’in büyük ve meşhur bir bilgininin söylediğine dikkat etmek gerekir.

[27]- Ahbar-ud Duvel, s. 117 -Hicri 1382 basımı-.

[28]- c. 4, s. 138.

[29]- c. 7, s. 327. Onu Attardey kaydetmiştir.

[30]- el-A’lam, c. 2, s. 334.

[31]- Cevheret-ul Kelam, s. 157.

[32]- Yenabi-ul Mevedde, s. 452.

[33]- Yenabi-ul Mevedde, s. 472.

[34]- Üçüncü baskı, -Farsça tercümesi-, s. 139.

[35]- Vesilet-un Necat -Leknehu’da Gülşen-i Feyz basımı- s. 420.

 

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar

  • Ahiret Menzilleri

    Bu kitap, Kur'ân ayetleri ve Hz. Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyti'nden nakledilen hadislerle ölü ...
  • İbretli Öyküler 2.Cilt

    “Bihar’ul- Envar” kitabı Şia’nın en büyük hadis kaynaklarından biridir. Bu kitap ...