Ayetullah Reyşehri/Ehli Beyt Öğretisi 2
Başarının sırrını ve mutluluk anahtarını elde edebilen bir kimse hayatta kazançlı ve muzaffer olur. Bu yüzden herkes ister hayatın doruğuna doğru yükselme aşamasında olan gençler gençler isterse hayatın zirvesinden iniş döneminde olan yaşlılar mutluluk ve başarının sırrını aramaktadırlar.
İnsanların tarih boyunca yaşantılarına baktığımızda, bazı kimselerin, başarılı ve mutlu olduğunu bazılarının ise, yenilgiye uğramış, başarısız olduklarını görürüz. Bu konu üzerinde düşündüğümüzde ister istemez şu soruyla karşılaşırız: Acaba hayatta başarılı olmanın ya da yenilgiye uğramanın sırrı nedir?
Hayatta başarılı olmanın ve başarısızlığın bir sır ve nişanesinin olmadığına inanmak doğru mu?
Acaba mutluluk ve mutsuzluğun sırrının şans ve baht olduğu söylenebilir mi?
İster istemez insanın zihninde beliren bu sorulara hiç tereddüt etmeden, olumsuz cevap vermelyiz. Çünkü her başarı ve yenilginin kendine özgü bir nedeni vardır. Bu, istisna kabul etmeyen bir gerçektir.
Şans, mutluluk ya da mutsuzluğa neden olabilecek bir şey değildir.
İmam Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur:
“İnsanın, nefsi kuvvetli (güçlü iradeye sahip) olduğunda, reyine, aciz olduğu zaman ise, şansa yönelir.”[1]
Ruhi yönden güçlü insanlar, hayatta mutlu olmak için kendi düşüncelerine dayanır; mutluluk ve başarının sırrını keşfetmek, mutluluk ve başarı anahtarına sahip olmak için çaba harcarlar. Ama zayıf iradeli kimseler ise, gerekli düşünce gücüne sahip olmadıklarından; hayal aleminde kader, kısmet ve şansı mutluluk ya da mutsuzluğun nedeni zannederek hayatta başarılı olmanın sırrı ve sebebi hakkında düşünmek zahmetine katlanmazlar.
Başarının Esasları
Her işte insanın başarılı olması, genel olarak şu üç esasa dayanır:
Birinci esas: Bilinç ve uyanıklık,
İkinci esas: Araç ve imkân,
Üçüncü esas: Çaba ve gayret
Bu üç esastan birinin olmaması halinde başarı olanaksız hale dönüşür.
Eğer gençlik, en iyi hayat yolunu teşhis edemez veya gerekli araçlar ve imkâna sahip olmazsa ya da gayret göstermezse kesinlikle yaşamında başarılı olamaz. Bu yüzden hayat yolunun başlangıcında bulunan akıllı bir gencin en önemli, en acil görevi en iyi yolu tanıması, ilerlemesi için gerekli araçları -imkânları- sağlaması, hareket ve çaba sarf etmek için kararlı olmasıdır.
En İyi Hayat Yolunu Teşhis Etmek
Başarının sırrını elde etmede atılacak ilk adım, en iyi hayat yolunu teşhis etmektir. Gençlik başarı ve mutluluk için gerekli olan yolu tanımadıkça, o yolda ilerlemek için gerekli araçları temin edemez ve bu uğurdaki bütün çabaları boşa gider. Hatta onu, ulaşmak istediği hedefinden uzaklaştırır. Demek ki başarının elde edilmesinde karşılaşılan ilk sorun, bu yolu tanımanın nasıl gerçekleştirilebileceğidir.
Hayatın inişli-çıkışlı yolunun başlangıcında olan bir genç ne şekilde en iyi yolu keşfedebilir? Diyelim ki bu yolu keşfetti, peki gerekli imkânı, araçları nereden elde etsin?
Acaba genç, tek başına bu önemli işin üstesinden gelebilir mi? Yoksa mutlaka birilerinin yardımı mı olmalı? Birileriyle danışmalı mı? Eğer başkalarıyla danışmak, birilerinden yardım almak zorunlu ise; kimdir ona sorunlarında ve ihtiyaçlarının karşılanmasında yardımcı olabilecek kimse?
Gerçek şudur ki, merhamet sahibi yüce yaratıcıdan başka hiçbir kimse en iyi hayat yolunu tanımada, bulmada insana yardım edemez. Gençlik ne kendi başına en iyi hayat yolunu bulabilir, ne de çeşitli görüş ve düşüncelere sahip başkalarının düşünsel yardımları tek başına yeterli olabilir. O halde hayatın esrarını çözümleyecek, ona yardımcı olacak tekşey onun yaratucusı olan Allah’tır..
Merhamet sahibi yüce Allah bu esrarı Kur’an-ı Kerim’de çözmüş ve insan başarısının sırrını açıklamıştır.
Kur’an-ı Kerim Açısından Başarının Sırrı
Hayatta başarının “bilinç, imkânlar, çaba” olarak üç önemli esas üzere dayandığını, gençliğin, bu üç esası bir araya getirdiği taktirde başarılı bir hayata sahip olabileceğini söylemiştik. Ama hayat yolunda yeni adım atan bir genç için en iyi hayatı seçme yönünde gerekli bilinci elde etmek ve gerekli olan imkânları sağlamak kolay bir iş değildir.
Değerli gençlerin dikkat etmeleri gereken önemli nokta şudur: Yüce Allah, kâmil insanın hayatta başarısını iki şartla garanti altına almıştır. Bu iki şartın gerçekleşmesi halinde, Yüce Allah hayatta başarılı yolunu insana sunar ve o yolda ilerlemek için gerekli ihtiyaçları onun emrine verir ve bununla da kalmayarak, aynı zamanda hedefine ulaşıncaya kadar ona yardım eder.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
“Bizim için cihat edenleri, yollarımıza hidayet ederiz...”[2]
Çaba, Başarının İlk Şartı
Kur’an-ı Kerim yukarıdaki ayet ışığında başarının sırrını açıklarken ilk olarak çabadan bahsetmektadir. Bu şart, “Cihat ediniz” kelimesinden anlaşılmaktadır. “Cahidu”, “cihad” kökünden türemiştir. Cihadın, kelime anlamı bütün güçle çalışmak, çabalamaktır.[3] “Mücahit”, bütün güç ve gayretiyle hedefe yetişmek için işe atılandır. Bu yüzden düşman ile mücadele eden kimseye “mücahit” denilmektedir. Çünkü o, başarı ve zafer elde etmek için bütün gücüyle düşmana karşı çaba harcamaktadır.
Kur’an-ı Kerim, insanlara, özellikle de Müslüman gençliğe rehberlik yaparak işte başarının sırrının çaba olduğunu ve hayatta çabasız başarı elde etmenin mümkün olmadığını anlatmaktadır.
“İnsan için çalıştığından başka şey yoktur.”[4]
İslam Peygamberi (Allah’ın selamı ona ve pak Âl’ine olsun) hayatta çok çaba gösteren, çalışan insanları, evin dışında durup sürekli kapı çalan insana benzetmiş ve bunun mutlaka sonuç vereceğini açıklamıştır.
“Kapının kulpunu döven içeri girer.”[5]
Peygamber dedi, çalsan bir kapı
Sonuçta bir baş uzanır dışarı
Bu konuda İmam Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) şöyle buyurmaktadır:
“Kapının kulpunu ısrarla vuran, içeriye yol bulur.”[6]
“Bir şeyin peşine düşen (isteyen) kimse, istediğinin hepsini veya bir bölümünü elde eder.”[7]
“Her kim, bir iş için bütün gücüyle uğraş verse istediği gerçeğe kavuşur.”[8]
“Çaba, bulmak ile birliktedir.”[9]
“Çabasını bir işte harcayan, (o) muradına kavuşur.”[10]
“Büyük olan kimseler, çaba harcamadan (o büyüklüğe) yetişmediler.”[11]
“İste, bulursun.”[12]
“Her kim uğraş verirse, şüphesiz saadet bulur.”[13]
Eğitici Bir Hikâye
Geçen yıl değerli üstat merhum “Allame Muhammed Taki Caferi” ile görüşmem olmuştu. O değerli rabbanî alimin kütüphanesinde gerçekleşen bu görüşme sırasında kitap raflarının üzerinde çalışıp çabalama ve başarı hakkında çok derin içeriğe sahip şu şiir dikkatimi çekti:
Ta resed detstet be hud, şu karger
Çun futi ze kar hahiy zed be ser
Elinin yetiştiği kadar çalışan olmalısın
Çünkü işten düştüğünde başına vuracaksın
Üstad Muhammed Taki Caferi’nin dopdolu yaşamında eğitici ve tatlı hatırası olan bu şiirin hikâyesini naklederken, emaneti korumak amacı ile onu, üstadın yazısından naklediyorum:
“Maddiyattan çok uzak, büyük hekim ve arif üstat rahmetli Şeyh Murtaza Talagani’nin (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) bilgilerinden -Necef-i Eşref İlim Havzası’nda- Allah’ın izniyle bir buçuk yıl yararlandım. Ebedi yolculuğuna iki gün kalmıştı; her zamanki gibi onun huzurundaydım. Selam verip oturduğumda “Ne için geldin efendi?” diye buyurdular. Ben de “Ders buyurmanız için geldim” dedim. Bunun üzerine Şeyh: “Kalk canım efendim, git; ders bitti” buyurdular.
O gün Muharrem ayından iki gün önceydi; ben, kendi kendime, üstat Muharrem ayına girdiğimizi sandı herhalde, diye düşündüm. Çünkü Necef İlim Havzası’nın dersleri, şehitlerin efendisi İmam Hüseyin’e (Allah’ın selamı üzerine olsun) saygı ve matemi için on dört gün tatil olurdu.
Üstada: “Muharrem ayına henüz iki gün var, dersler devam etmekte” dedim. Üstadın halinde en ufak bir halsizlik, hastalık belirtisi yoktu. Ömrünün sonuna kadar ders verdiği -Rahmetli Ayetullah Uzma Seyyid Muhammed Kâzım Yezdi- medresesi talebelerinin hepsi, şeyhi tamamen sağlıklı olarak biliyorlardı. Şeyh şöyle cevap verdi: “Canım efendim, sana diyorum ki; ders bitti, ben de yolcuyum.
“Talagan merkebi gitti, palanı kaldı; ruh gitti, ceset kaldı!”
Bu sözü söyler söylemez hemen ardından “La ilahe illallah” dedi. Bu hal içerisinde gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Ben bu durum karşısında şeyhin ebedi yolculuğun başlangıcından haber verdiğini anladım. Oysa onda hiçbir hastalık belirtisi görülmüyor ve aynı zamanda sohbet ediş tarzı, bedeni hareketleri, bakışları tabii hal dışında bir görünüm sergilemiyordu.
Üstada: “O halde bir şey (nasihat) buyurun da öyle gideyim” dedim.
Şöyle buyurdular: “Canım efendim, anladınsa işit o halde:
Ta resed detstet be hud şu karger
Çun futi ze kar hahiy zed be ser
Elinin yetiştiği kadar çalışan olmalısın
Çünkü işten düştüğünde başına vuracaksın
Bir defa daha “La ilahe illallah” kelimesini söyledi ve gözlerinden süzülen yaşlar, yanaklarını ve sakalını ıslattı...
O günden iki gün sonra Muharrem ayının biriydi. Bizler rahmetli Sadr İsfahani Medresesi’nde şehitlerin efendisi İmam Hüseyin’in (Allah’ın selamı ona olsun) şehadet merasimi için düzenlenen matem toplantısında hazır bulunmaktaydık; Necef’in en zahit vaizlerinden rahmetli Şeyh Muhammed Ali Horasani içeri girdi, sandalyeye oturdu. Daha sonra Allah’a hamt ve sena, Muhammed ve Âl-i Muhammed’e (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) selamdan sonra “İnna lillah ve inna ileyhi raciun” (Bizler Allah’tanız ve Allah’a dönücüleriz) ayetini okuyarak: “Şeyh Murtaza Talagani'nin dünyadan göçtü haberini verdi!”[14]
Başarıda çalışıp çabalamanın rolü öyle ki, hatta yüce Allah’tan başarıyı istemek ve dua eğer çabasız olursa, sadece mahsulsüz değil aynı zamanda İmam Ali Rıza’nın (Allah’ın selamı üzerine olsun) buyurduğu gibi, kendini rezil etmektir!
“Her kim Allah’tan başarı ister ama çaba göstermezse, kendisini maskara etmiştir.”[15]
Böyle bir kimse, tohum ekmeden dua ederek iyi mahsul bekleyene benzer. Böyle bir durumda dua etmek, müstehap olmadığı gibi komikliktir.
Gevşeklik, Tembellik Hedefe Yetişmenin Afeti
Gevşeklik ve tembellik; hedefe yetişmenin, zaferin afeti, başarısızlığın en esaslı köklerindendir. Bu çok değerli hikmeti, İslam önderleri şöyle buyurmuşlardır:
İmam Ali (Allah’ın selamı ona olsun) buyuruyor:
“Tembellik zaferin afetidir.”[16]
“Tembelliğe tutulan kimse, arzusuna yetişemez.”[17]
“Kolaycılık ve tembellik mutluluğa ulaşmaya pek uzaktır.”[18]
İmam Muhammed Bâkır (Allah’ın selamı üzerine olsun) şöyle buyuruyor:
“Tembellik ve acizlikten çekinin, bunun ikisi, kötü şeylerin anahtarıdır.”[19]
İslam önderleri tembelliği, insanın dünya yaşamı ve ahireti için çok zararlı, çok tehlikeli olarak kabul etmektedirler. Aynı zamanda da gevşeklik ve tembelliğin dünyevi ve maddi işlerde beğenilir şeyler olmadığını ısrarla belirtmişlerdir. Yaşamlarının maddi temini yolunda gevşeklik gösteren kimseler, manevi yaşamı ve uhrevi dünyasının temininde daha çok acizdirler.
İmam Muhammed Bâkır (Allah’ın selamı ona olsun) bu konuda şöyle buyuruyor:
“Gevşeklik din ve dünya için ziyan vericidir.”[20]
İmam Musa Kâzım (Allah’ın selamı ona olsun):
“Babam çocuklarından birine nasihat ederken şöyle buyurdu: “Tembellik ve acizlikten çekinin. Bunun ikisi, sizin dünya ve ahiretinizden yararlanmanıza mani olur.”[21] buyurmuştur.
İmam Bâkır (Allah’ın selamı ona olsun) şöyle buyurmuştur:
“Dünya işlerinde gevşek olan kimseyi sevmem. Dünya ile ilgili işlerinde gevşeklik gösteren kimse, ahiret işleriyle ilgili işlerde daha da gevşektir.”[22]
İmam Ali (Allah’ın selamı ona olsun), hayatta maddi yoksulluk ve başarısızlığın tembellik ve acizlik sonucu meydana geldiğini bildirmiştir.
“(Var olan) şeyler birleştiğinde tembellik ile acizlikte birleşti. Neticede ise, fakirlik meydana geldi.”[23]
İnsanın maddi ve manevi yaşamı için afet olan tembellik öyle bir haddedir ki, İslam Peygamberi (Allah’ın selamı ona ve Âl’ine olsun) her gün sabah namazından sonra bu afetten Allah’a sığınarak şöyle yakarmıştır:
“Rabbim! Gamdan, gussadan, acizlikten, tembellikten sana sığınıyorum!”[24]
Tembelliğin Göstergesi
Bu açıklamalardan sonra her kim yaşamında başarılı olmak isterse, ilk önce, yaşamında tembelliğin nedenlerini bulmalı, sonra da başarısızlık ve mağlubiyetin nedeni olan bu afeti tedavi etmelidir. Bu durumda bir soru ile karşılaşmaktayız: Tembelliğin nedeni nedir ve aciz, başarısız insanları nasıl tanıyabiliriz?
Bu sorunun cevabını İmam Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) şöyle buyurmakta:
“İşi ertelemek, tembelliğin göstergesidir.”[25]
Ayrı bir deyişle; işte düzensizlik tembelliğin göstergesidir. Görevini belirli zamanında yerine getirmeyip erteleyen, vazifesini geciktiren kimse tembellik hastalığına tutulmuştur. Bu hastalık ilerlemeden bir an önce tedavi edilmeli, yaşamda başarısız olmanın önü alınmalıdır.
O halde, tembellik hastalığının dermanı nedir?
Tembelliğin Dermanı
Tembellik ve gevşeklikle mücadelenin ilacı, azim ve iradedir. İnsan bu ilaçla çabanın afetini etkisiz hale getirir; yaşamda başarılı olmanın ilk temel direğini sağlam bir şekilde kurar. İmam Ali (Allah’ın selamı ona olsun) tembellikle savaşta etkili ilaç olan azim hakkında şöyle buyurmaktadır:
“Tembellik karşısında azim ile yürüyün.”[26]
İnsan her ölçüde, hedefine yetişme yolunda daha kararlı, iradeli, azimli olursa, çaba, direnci de kat-kat artmış olur; İmam Sadık’ın (Allah’ın selamı üzerine olsun) buyurduğu gibi azim ve irade kudreti, cismi gücünün acizliğini telafi eder.
“Niyetin güçlü olduğunda beden aciz olmaz.”[27]
İmam Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) insan rızkının, niyet ve kararlılık ölçüsü esasına bağlı olduğunu vurgulamış ve şöyle buyurmuştur:
“İnsan rızkı, niyeti ölçüsündedir.”[28]
İnsanın kararlılığı, kuvvetini artırır ve bu da onun çaba ve direncinin artmasına sebep olur. Aynı ölçüde maddi-manevi yaşamında da, rızkı ve başarısı artmış olur.
Burada şu soru ile karşılaşmak mümkündür. İnsan irade ve niyetini nasıl güçlendirebilir ve nasıl isabetli kararlar alabilir?
Bu soruya gerçekten genişçe cevap vermek gerekir ama bu makalede kısa ve yararlı olacağını umduğumuz bir cevap ile yetineceğiz.
İrade gevşekliğinin zararları ve çalışıp çabalamanın yapıcı bereketlerini düşünüp göz önünde bulundurmak, tembel kimselerle kaynaşmaktan çekinmek ve iradeli, çalışkan insanlarla oturup kalkmak, hepsinden önemlisi iradenin güçlenmesi için araştırma yapmak ve dua, insanda çalışıp çabalama duyarlılığını güçlü kılar. İlk adım için ise dakik, ciddi bir program ve programın gerçekleşmesinde düzenli olmayı gençlere tavsiye ediyoruz.
Eğer gençlik, gece ve gündüzü için İmam Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) buyurduğu üzere düzgün bir program hazırlar ve aynı zamanda da çaba sarf eder, her programı kendi vaktinde gerçekleştirirse, yaşamdaki başarının ilk temeli kendisini gösterecektir. “Günlük işlerinizi günü gününe gerçekleştirin. Çünkü her günün kendine özgü işleri olacaktır.”[29]
1 - İbn-i Ebi’l-Hadid, Nehc’ül-Belağa Şerhi; c.20, s.274, Hutbe: 169
[2] - Ankebut/69.
[3] - Misbah’ul-Munir; s.112.
[4] - Necm/39.
[5] - Kenz’ul-Fevaid; c.1, s.139.
[6] - Gurer’ul-Hikem: Hadis: 8058.
[7] - a.g.e; Hadis: 6715.
[8] - a.g.e; Hadis: 8785.
[9] - a.g.e; Hadis: 8490.
[10] - a.g.e; Hadis: 9160.
[11] - a.g.e; Hadis: 6629.
[12] - a.g.e; Hadis: 2258.
[13] - a.g.e; Hadis: 9530.
[14] - Nehc’ül-Belağa Tefsir ve Tercümesi’nden özetle, c.13, s.247, Hutbe: 249
[15] - Bihar’ul-Envar; c.78, s.356
[16] - Gurer’ul-Hikem; Hadis: 3968
[17] - a.g.e; Hadis: 10028
[18] - a.g.e; Hadis: 7907
[19] - Tuhef’ul-Ukul; s.295
[20] - Bihar’ul-Envar: c.78, s.180; Tuhef’ul-Ukul; s. 219
[21] - Usul-u Kâfi; c.5, s.85, Hadis: 2
[22] - a.g.e; c.5, s.85, Hadis: 4
[23] - a.g.e; c.5, s.86, Hadis: 8
[24] - Men la Yehzur’ul-Fakih; c.1, s.335, Hadis: 981
[25] - Gurer’ul-Hikem; Hadis: 4471
[26] - a.g.e; Hadis: 5427
[27] - Men la Yezhur’ul-Fakih; c.4, s.400, Hadis: 5859
[28] - Gurer’ul-Hikem; Hadis: 5427.
[29] - Nehc’ül-Belağa; Mektup: 53.