Salavatın aslında Müslümanlar arasında hiçbir ihtilaf yoktur; nitekim Peygamber efendimize salavatın fazileti ve daima müstehap olduğu ve bunun çok büyük sevap içerdiği konusunda da ihtilaf yoktur; çünkü bu konuda Sünnî ve Şiî kanallarıyla bir çok hadis rivayet edilmiştir. Örneğin:
“Kim bana bir defa salavat getirirse Allah ona on defa salat gönderir.”[1]
Salavatın özünde ihtilaf yoktur; sadece iki konuda ihtilaf vardır:
a– Salavat nasıl getirilmelidir. Biz bu konuda yaptığımız açıklamalarla doğru görüşü ispatlayıp dedik ki: Peygamber efendimize salavat getirirken, salavatta onun Ehl–i Beyti’ni de zikretmek bütün Müslümanlar tarafından tamamen meşru ve hatta iyi ve beğenilir bir mevzu olarak kabul edilmektedir ve Peygamberimize (s.a.a) salavat getirirken salavatta onun Ehl–i Beyti’ni zikretmemek Allah Resulünden nakledilen apaçık nassların vurguladığı üzere salavatı kısır ve sonu kesik eder.
b– Peygamber (s.a.a) ve Ehl–i beyti’ne salavat getirmek ne zaman farzdır? Bu konuyu şimdi inceleyeceğiz:
Şüphesiz salavatla ilgili ayet müekket “emir” kipiyle gelmiştir; çünkü “Allâh ve melekleri, Peygambere salât etmektedir…” buyruğundan hemen sonra müekket bir emirle buyuruyor ki: “Ey inananlar, siz de ona teslimiyetle salat ve selam getirin!” “Emir” kipinin farza delalet ettiği de usul bilginleri bilinen bir mevzudur. Buradan şöyle bir soruyla karşılaşmaktayız:
Peygamber efendimize (s.a.a) ne zaman salavat göndermek farz olur?
Bu konuda, Zamahşerî’nin kendi tefsirinde birkaç görüş nakletmiştir. Örneğin demiştir ki:
“Allah Resulüne (s.a.a) salavat göndermek farz mıdır, müstehap mı? diye soracak olursan derim ki:
Allah Resulüne alavat getirmek farzdır; fakat ne zaman farz olduğu konusunda ihtilaf vardır.”
Bazıları Peygamber efendimizin (s.a.a) ismi anıldığı her zaman ona salavat getirmenin farz olduğunu söylemişlerdir. Bu konuda bir hadiste şöyle geçer: “Yanında ismin anılan bir kişi bana salavat getirmezse cehenneme girer ve Allah onu –rahmetinden– uzaklaştırır.”
1– Bir rivayette de şöyle geçer: “Peygamber efendimize, Ey Allah’ın resulü! Allah Teala’nın, “Allâh ve melekleri, Peygambere salât etmektedir…” ayetinin tefsiri nedir?” diye sorulması üzerine buyurdu ki: “Bu Allah katında gizli ve saklı olan ilimdendir; siz sormayacak olsaydınız ben onu size bildirmezdim. Bir Müslüman’ın yanında benim ismim anıldığı zaman bana salavat getirirse, Allah’ın bana vekil ettiği iki melek ona derler ki: Allah seni bağışlasın. Bunun üzerine Allah ve diğer melekleri “Amin” derler.”
2– Bazıları ise şöyle diyor: Peygamber efendimizin ismi birkaç defa anılsa bile her meclisde bir defa salavat getirmek farzdır. Nitekim secde ayetini birkaç defa duyma ve okuma ve yine hapşırma anında bir defa secde yapmak ve bir defa dua etmek yeterlidir. Her duanın başında ve sonunda da salavat getirilir.
3– Bazıları demişlerdir ki: İnsanın Müslüman olmak için en az bir defa kelime–i şehadeti getirmesi farz olduğu gibi ömrü boyunca en az bir defa salavat getirmesi de faradır.
Fakat ihtiyat gereği Peygamber efendimizi (s.a.a) her anıldığında ona salavat getirilmelidir. Nitekim hadisler de bu yöndedir.”
Zamehşeri sözünün devamında şöyle yazıyor: “Namazın caiz olması için namazda salavat şart mıdır? diye soracak olursanız, şöyle derim:
Ebu Hanife ve ashabı bunu şart bilmemektedirler.
İbrahim Nehaî’den şöyle rivayet edilmiştir: Peygamberin (s.a.a) sahabesi namazın teşehhüdünde sadece “esselamu aleyke eyyuhennebiyyu” demekle yetiniyorlardı. Fakat İmam Şafî bunu şart biliyordu.[2]
Kurtubî de kendi tefsirinde şöyle diyor: “İnsanın ömründe bir defa Peygamber efendimize salavat göndermesi farzdır. Her durumda, her zaman salavat getirmek müekket farz sünnetlerdendir. Dolayısıyla salavatı terk etmek yakışmaz ve ondan sadece hayırdan nasibi olmayan kimse gaflet eder.”[3]
İbn Hazm Muhallâ adlı eserinde ise şu görüşü seçmiştir: “İnsanın hayatın boyunca Peygamber efendimize bir defa salavat getirmesi farz, fazlası ise müstehaptır.”
Ve namazda salavatı farz bilen Şafii’nin görüşünü reddederek, “Bu delilsiz bir iddiadır” demiş ve birden fazla tekrarlanmasının farz oluşunun da kabul etmeyerek, “Birden fazla tekrarlanmanın belli bir sayı ile sınırlandırılması gerekir; halbuki bunu sınırlandırmak için de bir delil yoktur” söylemiştir.[4] Cessam da bu görüşe sahiptir.[5]
Şafiî bunun sadece namazın son teşehhüdünde farz olduğunu söylemiştir; Hanbeliler de bunu kabul etmiş ve buna birkaç delil getirmişlerdir.[6]
Fakat Ehl–i Beyt Mektebine göre namazın her iki teşehhüdünde Peygamber efendimize salavat getirmek en açık farzlardandır. Şeyh Tusî buna şu şekilde delil getirmiştir:
“Şia fakihlerinin bu konuda icması vardır ve ayrıca her iki teşehhütte salavat getirmek farz ihtiyatla da uygundur; çünkü insanın namazda salavat getirmesi durumunda namazının sahih olduğunda ihtilaf yoktur; fakat salavat getirilmemesi durumunda, böyle bir namazın sahih olacağına dair herhangi bir delil yoktur.
Diğer bir delil de Allah Teala’nın şu buyruğudur: “Ey inananlar, siz de ona teslimiyetle salat ve selam getirin!”[7] Allah Teala bu ayette salavat getirmeyi emretmiştir; Allah’ın emri ise bunun farz olduğunu gösterir; ve bu konuda hiçbir mevzu namazdan daha uygun değildir.”
Şeyt Tusî daha sonra namazda salavat getirmenin farz olduğuna delalet eden üç rivayet kaydetmiştir. Birinci rivayeti Ka’b b. Ucre ve ikinci rivayeti ise Aişe Allah Resulünden (s.a.a) rivayet etmişlerdir. Üçüncü rivayeti Ebu Basir, İmam Cafer Sadık’tan (a.s) naklediyor.[8]
Tezkiretu’l–Fukaha kitabında şöyle geçer: –Ayette geçen– emir farz olduğuna delalet eder; namaz dışında da farz olmadığına dair icma vardır. Dolayısıyla namazda farzdır.
Aişe de şöyle der: Allah Resulünün (s.a.a) şöyle buyurduğunu duydum: “Namaz, taharetsiz (abdestsiz) ve bana salavat getirilmeksizin kabul olmaz.”
İmam Cafer Sadık (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Her kim namaz kılar da Allah Resulüne (s.a.a) salavat getirmez ve kasıtlı olarak salavatı terk ederse namazı kabul olmaz.”[9]
KONUNUN ÖZETİ
Buraya kadar söylediklerimizden anlaşılan şudur: Her zaman Peygamber efendimize salavat getirmek güzel ve beğenilir bir ameldir. Namazın teşehhüdünde ise salavat farzdır; dolayısıyla, Allah Resulüne (s.a.a) salavat getirilmemesi durumunda namazın batıl olacağı anlaşılmaktadır.
Yine, Peygamber efendimize salavattan maksat ise, onunla birlikte Ehl–i Beyt’inin de zikredilmesidir. Dolayısıyla, Ehl–i Beyt’in zikredilmediği bir namaz, Peygamber efendimizin (s.a.a) ifadesiyle “sonu kesik” salattır ve efendimiz şahsen bundan sakındırmıştır insanları.
Sonuç olarak; Peygamber efendimiz Ehl–i Beyt’inin anılmadığı farz bir namaz batıldır. Nitekim İmam Şafiî bu konuda şöyle diyor:
يا آل بيت رسول الله حبُّكم فرض من الله في القرآن أنزله
كفاكم من عظيم الشأن أنَّكم من لم يصل عليكم لا صلاة له
Ey Resulün Ehl–i Beyti! Sizin sevginiz
Farz kılınmış Allah'ın indirdiği Kur'an'da.
Şanınızın yüceliği için size yeter şu da:
Size salavat getirmeyenin boştur namazı.[10]
Ancak, namazda Allah Resulü (s.a.a) ile birlikte Ehl–i Beyt’ dışındaki kişileri zikretmeye gelince; bunun bir delili olmadığı da açıktır. Fahr–i Razî de şöyle demiştir: Allah Resulü (s.a.a) ile birlikte onun Ehl–i Beyt’ine de salavat getirmek, Ehl–i Beyt’e has olan yüce bir makamdır ve diğer insanlar bu makama sahip değillerdir.
Ayrıca, Peygamber efendimize salavat getirirken Ehl–i Beyt’in ismini zikretmemek ve onun yerine “aleyhi’s–salat–u ve ve’s–selam” demek veya “Sallallahu aleyhi ve selem” demek efendimiz için getirilen bir salavat sayılmaz; çünkü bu Peygamber efendimizin (s.a.a) sakındırdığı sonu kesik salavattır ve bu şekilde selam göndermenin hiçbir delili yoktur.[11]
[1]– el–Cami–u li’l–Ahkami’l–Kur’an, c.14, s.235.
[2]– el–Keşşaf, c.3, s.557–558.
[3]– el–Camiu’l–Ahkami’l–Kur’an, c.14, s.232–233.
[4]– el–Muhallâ, c.3, s.273.
[5]– Ahkamu’l–Kuran, c.3, s.484.
[6]– el–Fıkh–u ela’l–Mezahibi’l–Erbea, c.1, s.236, 237. Yine bk. El–Muğni, İbn Kuddame el–Mukaddesî, c.1, s.579–580.
[7]– Ahzab, 56.
[8]– Kitabu’l–Hilaf, c.1, s.369–371.
[9]– Tezkiretu’l–Fukaha, c.3, s.232.
[10]– es–Savaiku’l–Muhrika, İbn Hacer, s.228 ve “Allâh ve melekleri, Peygambere salât etmektedir…” ayetinin tefsirinde. İmam Şafii’nin bu iki beytinin tefsirinde diyor ki: “Size salavat getirmeyenin boştur namazı” sözünden, Peygamber efendimizle birlikte onun Ehl–i Beyt’ine de salavat getirmenin farz olduğunu kastetmiş olabilir; bu durumda Şafiî’nin, “Namazda Allah Resulü (s.a.a) ile birlikte onun Ehl–i Beyt’ine de salavat getirmek farzdır” şeklindeki görüşüyle uyum içerisinde olacaktır. Yine, böyle bir namazın kamil bir namaz olmayacağını da kastetmiş olabilir; bu da onun bu konudaki genel görüşüyle uyumludur.
[11]– Daha fazla açıklama için bk. El–Fikhu’l–İslami, Yusuf Garavi, say. 15, “ve selimu teslimen inkiyaden ev tekrimen” makalesi.