Ahir zamanda Mümin Genç Olmak

Pazar, 02 Şubat 2014 20:39
 
Yusuf TAZEGÜN

 

Gençlik dönemi, yaratılış gayesine ulaşma noktasında, insanın en hızlı şekilde ilerleyeceği bir dönemdir. Gencin kalbi daha temiz, daha berrak, günah kök salmamış, fıtrat aşikâr ve yüz Rabbe yönelmiş durumdadır. Öyleyse genç neslin bu potansiyel güçlerinden en üst seviyede yararlanması gerekmez mi? Rabbe ulaşmak için, onda bulunan güzelliklere ulaşmak ve insan-ı kâmil konumuna ermek için, dolayısıyla dünya ve ukba saadetini yakalamak için bu potansiyeli beslemek gerekir.

Oysa ahir zamanda mümin genç olmak ne kadar da zordur ve maalesef modernizm/batılılaşma hastalığıyla karşı karşıya kalan gençlik, Allah'tan uzaklaşmakta, yani aslında kendi mutluluğundan uzaklaşmaktadır. Zaten çağımızda dünyanın hiçbir devresinde olmadığı kadar meyhane ve tımarhanelerin gençler tarafından dolması bunun göstergesi değil midir? Toplumlarda gittikçe artış eğilimi gösteren intihar, yaralama, öldürme, cinayet, kapkaç, terör ve küresel savaş tehlikesi gibi modern çağla birlikte azgınlaşan gençliğin durumu bunun emaresi değil midir?

Modernizm, büyük bir iddia ile "mutluluğa götürüyoruz" derken, insanları ellerindeki gösterişsiz mutluluktan etmiş, yerine görkemli mutsuzluk vermiştir. Satre'nin yenilgisi, Albert Camus'un boşluk felsefesi, Andre Gide'nin abes fiilleri, Heideger'in yabancılaşma ekolü… bütün bunlar gerçeğin değişik türde deyimlenmesidir ve modern insanın bunalımının/mutsuzluğunun göstergesidir. Velhasıl Modernizm kurucularını da, mensuplarını da mutlu edememiştir. Modern insan mutsuzdur. Modernizmin faturası mutsuzluktur. Bir tarafında mutsuz bezginler, diğer tarafında ise mutsuz canavarlar vardır.

Bunun farkına varan ve birazcık iç dünyasını dinleyen gençlerin gündemine, hem akademik, hem de pratik anlamda din ve ahlâk eğitimi girmiştir. Özellikle İslâmiyet'e ve manevî değerlere karşı büyük bir ilgi duyulmaya başlanılmıştır.

Öyleyse gençlik susuz bir hâlde İslâmî değerlerin peşinde koşarken, dünya günahlar içerisinde kavrulurken, insanlar Allah'tan uzakken ve en önemlisi en sevileni tanımadan yaşamlarını sürdürürken Allah, Resulü ve Ehlibeyt bizleri çağırmakta. Peygamber (s.a.a), "Dinime yardım edecek yok mu?" Hüseyin (a.s), "Mesajımı tüm dünya coğrafyasına ulaştıracak yok mu?" diye bizleri çağırırken, vazifemiz bir kat daha artıyor.

"Yepyeni bereketli bir nesil" yetiştirme göreviyle yükümlü Peygamberimiz (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamları; zulüm, baskı, çirkef bakımından günümüz batı kültürünün bir benzeri olan karanlık Orta Çağ'da/Cahiliyet Döneminde bile, gerçekten gül gibi tertemiz pırıl pırıl bir nesil yetiştirmişlerdi. Ehlibeyt İmamları'nın hepsi hayatlarını gençlere adamışlardı. Onlar, rahmet insanları olarak gençlere sonsuz sevgi, şefkat ve hoşgörü ile yaklaşıyorlardı.

Hidayet önderlerinin bu görevi aynı şekilde eğiticiler için de geçerlidir. Mürebbiler/Eğiticiler, nesilleri mahir birer usta gibi inşa etmeliler. Psikolojik ve sosyolojik zemine münasip bir yapılanmaya gitmeliler. Ayakları yerden kesilmiş, his ve hevesleri birer fikir gibi algılayarak tatbik sahasına koymaya kalkışmamalılar. Gençlerde bazı eksiklikler ve kusurlar görenler, bunun sorumlularının sadece gençler olmadığını, bu konuda anne-baba, arkadaş, çevre, okul, sistem ve yönetimin olumsuz katkısı olabileceğini de göz önünde bulundurmalıdırlar. Görevimiz; sevgili Peygamberimiz ve İmamlarımız gibi gençliğe kucak açmak, gençlerin maddî ve manevî problemleriyle ilgilenmek, temel İslâmî prensiplerden taviz vermeden gençliğe destek olmak, gençlerin cesaretiyle yaşlıların deneyimini birleştirebilmektir.

Gençlik zaten maneviyata susamış vaziyette. Eğer mürebbiler ve âlimler onlarla en güzel İslâmî metotlarla ilgilenecek olurlarsa, kesinlikle o tertemiz ve günahın yer edinmediği fıtratlarda kıpırdanmalar olacaktır. Kendisine gelip oturup yüreğinin sesini dinleyecek, yüreğini kendisine arş edinmiş Rabbiyle dertleşecek ve şöyle diyecektir:

"Ben de bir insanım, eninde sonunda herkes gibi ben de öleceğim. Geçen gün dedem, sonra babam, bugün yahut yarın ben de öleceğim. Demek ki bu boş ve geçici dünya için, geçici zevkler uğruna ebedî yaşamımı mahvetmemeliyim. Gelen gidiyor ve herkes kendine göre bir gaye için harcıyor hayat sermayesini. Kimi bir ev için bir ömür didinmekte, kimi bir kız aşkına kendisini paralamakta, bazısı bir emeklilik hülyasında, bazısı parasına para katma tutkusunda, bazısı da yalan bir şöhret yolunda harcayıp gidiyor ömrünü… Bunların hiçbirisi asıl hedef olamaz; zaten mutlu da etmemekte, aksine üzmektedir insanları. Demek ki ben hiçbir zaman yok olmayacak için varım ve öldükten sonra ona ulaşamamanın acısıyla yanacağım. "

Bu yakzeyle kendine gelen, yaşam gayesinin farkına varan, ilâhî sevgi yolunda ilerlemek isteyen genç arkadaşım! Öyleyse iyi bir plan-program yapmalısın, Allah'a doğru giden yolda yürümeye başlamalısın, himmetleri yüce tutarak maddî-manevî israflara girmemelisin, mutlaka şüpheli isteklerden sakınarak, âlimlere danışma suretiyle ahir zamanda mümin genç olma yolunda ilerlemelisin.

Her gencin Allah yolunda ilerlemesine ve ilâhî rızayı kazanmasına vesile olacak hususların başında, O'nun emirleri doğrultusunda hareket etmek ve yasakladığı şeylerden uzak durmak gelmektedir. Allah'a ulaşmak sadece bu iki kelimede gizlidir: Farzları yap, haramlardan uzak dur. Peki, bunlar Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya yeterli midir? Evet, yeterlidir; ama şu şartla ki Allah'a karşı samimi olmak gerek, tüm yaptıklarımızı O'nu kulluğa layık gördüğümüz ve çokça sevdiğimiz için yapmamız gerekir.

Bir de çokça dua etmek, asla kendi gücümüzle bir yerlere ulaşamayız O'nun yardımı, lütfü ve inayeti olmadıkça. Mümin gencin en önemli dayanağı ve yolunda ona güç veren, sürekli Rabbinin karşısında tazarru ve niyazda bulunmasıdır; O'nun himayesine ve inayetine sığınmasıdır. Kuudlarında, kunutlarında, secdelerinde, her halinde: "Ya mukallibel-kulub, sebbit kalbî ala dinik/Ey kalpleri evirip çeviren (Allah'ım)! Benim kalbimi de dininde sabitleyip perçinle!" duasını dilinden hiç düşürmemelidir.

Allah Resulü (s.a.a), özellikle ahir zaman gençliğinin bu duayı dillerinden düşürmemelerini buyurmuştur. Dolayısıyla, Allah'ın rızasına nail olmak, farzları yerine getirip haramlardan uzak durmanın yanı sıra, sürekli Rahman ve Rahim Allah'tan istemeye, karşısında aşkla dua etmeye bağlıdır. Bu itibarladır ki, imanın tadına ermiş ve ibadette-kullukta özel makamlara ulaşmış âlimlerimiz kesinlikle duada kusur etmezler, refah hâllerinde bile sanki büyük musibetlere yakalanmış gibi dua silahına sarılırlar. Onlar, ibadeti varlıklarının gayesi bildikleri gibi, duaya da çok önem verirler. Dua ederken, ümit ruhiyesinin yanında, endişe de yaşarlar. Allah'ın rahmet ve inayet kapılarının ardına kadar herkese açık bulunduğunu düşünür ve gece-gündüz, yüksek sesle ya da fısıltı hâlinde, gizli ya da açıktan dua edip yalvarırlar.

Bu iki şart, ahir zamanda mümin genç olmak ve mümin genç kalmak için olmazsa olmazdır. Bunların yanı sıra genç insan, diğer bazı özellikleri de kendisinde toplamalıdır ki, bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Mümin genç; öncelikle kendisini tüm ilim silahlarıyla kuşatmalıdır. Elde ettiği ilmî seviyenin yeterli olduğu kanaatine varmamalı, ilim yolunda hırslı, açgözlü ve son derece gayretli olmalıdır. İlim adamının bu psikolojik özelliği, hadiste işadamının psikolojik özelliğiyle karşılaştırılarak anlatılmakta, adeta ilmî doyumsuzluk tavsiye edilmektedir: "İki açgözlü kişi vardır ki doymak bilmez: Biri ilim talep eden, diğeri de mal ve servet talep eden."

Mümin gencin ikinci önemli özelliği de takvadır. O kendisini günahlardan uzak tutar, sürekli Allah'ın rızasını kazanmak için çalışır, rıza-i ilâhîye yakın ve şeytan-ı lâinden uzak olur. Onun tek bir hedefi vardır; Allah'a daha iyi bir kul olabilmek. Bunun için de tüm haramlardan sakınır, tüm farzları da en güzel şekilde yerine getirir.

Mümin genç; sükûtu fikir, konuşması zikir, melekler kadar teveccühü derin-duru, her zaman yüksek uçmaya hazır, gözleri hep ufuk ötesinde, azmi dağları delecek kadar yüce, hayatın gerçek ideali kabul ettiği inançlarını tüm dünyaya duyurma gayretinde, ihlâsın da farkında olan kusursuz bir basiret insanıdır. Kısacık ömründe ebedî ahiret için azık toplamaya çalışır, kendisine Rabbi tarafından bahşedilen nimetlerin en küçüğünü dahi zayi etmez, dünya ve ahiret adına bir şey vaat etmeyen boş şeylerle uğraşmaz.

Mümin genç, nefsiyle sürekli cihat hâlindedir. Ruhunda bulunan kötü sıfatları temizleme ve yerine güzel sıfatları yerleştirme cihadında, iyilikleri ve güzellikleri temsilde, fenalıkları ve çirkinlikleri aşmakta öylesine ciddi, öylesine azimli ve öylesine kararlıdır ki, melekler onu semadan izledikçe bir kez daha yüce Allah'a, "Biz senin öğrettiğinden başka bilmeyiz." derler. O, yüce Allah'ın kullarına vermiş olduğu nimetleri, sonraki nimetlerine ulaşmak için birer vesile bilir ve bunlarla Allah'a kulluğu, O'na yakınlığı ve O'nun hoşnutluğunu elde etmeye çalışır.

Mümin genç, herkesi ve her şeyi O'ndan dolayı sever, her zaman sevgi soluklar ve çevresinde sevgiden bir atmosfer oluşturur. O kendine, başkaları için bir şey ifade etme durumuna göre değer verir ve onun nazarında "ben" değil, her zaman "biz" söz konusudur.

Mümin genç uyanıktır, çabuk kandırılmaz, siyasetle ilgilenir ve Müslümanların sorunlarını kendisine dert edinerek çözüm için çabalar.

Mümin genç, maneviyatın doruklarındadır. Allah'ın sevgisi ve aşkına ulaşmak için en büyük eğlencesi Rabbiyle münacattır. Geceleri herkes uyuduğu zaman o uyanır ve aşkının ispatı olan gözyaşlarıyla sevdiğiyle konuşur. Çünkü yüce Allah'ın Hz. Musa'ya (a.s) buyurmuş olduğu bu hadis-i kutsiyi iyice kavramıştır: "Ey Musa! Beni sevdiğini söyleyen ve sonra sabahlara kadar uyuyan ne kadar da yalancıdır! Seven sevdiğiyle olup onunla konuşmak istemez mi?"

Mümin genç, bir ayağı kabirde yaşlı bir insan edasıyla sürekli ölümü ve ölüm ötesini düşünen, ahiretine azık tedarik etmek için çalışıp didinen, gençlik heveslerine esir olmayan ve gaflette boğulmayan kişidir. Yaş açısından daha küçücük bir çocuk olan Ehlibeyt İmamlarımızdan birisi, bu bağlamda gençlerimiz için en güzel örnektir. Rivayete göre, yaşıtı olan çocuklar, "Gel, sen de bize katıl; beraberce oynayalım!" dedikleri zaman, "Ben, oyun için yaratılmadım." diye buyurmuştur o Masum İmam. Oynamak çocukların şiarı olmasına rağmen, kendisi daha o yaşta hilkatin gayesini kavramış, dünyevî meşgalelerden mümkün olduğunca uzaklaşmış ve yaratılış hikmetine uygun bir gidişatı seçmiştir. Diğer ayağıyla da yaşadığı dünyevî hayatı maneviyata ulaşmanın bir köprüsü görerek mümkün oldukça dünyevî nimetlere şükrederek kendisini inzivaya çekmeyen çalışkan bir insandır.

Ayetullah Hamanei, Allah ve Resulü'nün (s.a.a) hizmetinde olmak, İslâm ve insanlığa hizmet etmek isteyen gençlere şu nasihatte bulunmuştur:

"İslâm'a faydalı olmak, insanlara hem dünya, hem de ahiret saadetlerini kazandırmak ve daha önemlisi İslâm'a zarar vermemek için, her Müslüman'ın özellikle de her ıslahçının kendisinde bulundurması gereken üç özellik bulunmalıdır; bilgi, takva ve çağı okuya bilme."

Son söz olarak; İmam Humeyni (r.a) ilâhî aşk yolunda ilerlemek isteyen ve rabbanî insan olmak isteyen Müslüman gençliğe şu nasihatlerde bulunmuştur:

"Güne başladığınızda muşarete (insanın kendisiyle neler yapacağına dair ahitleşmesi) yapın; gün boyunca günah işlemeyeceğinize dair Allah'a ve kendinize söz verin ve her an bu sözünüzü hatırlayarak murakabe (kontrol) haleti içerisinde olun. Akşam olunca da bir günü nasıl geçirdiğinizin muhasebesini yapın, kendinizi hesaba çekin. Eğer Allah korusun günah işlemişseniz, hemen tövbe edin; iyi bir amel yapmışsanız da, Allah'a şükredin. Aktüalite ile ilgilenin, güncel haberleri özellikle de Müslümanları ilgilendiren haberleri takip edin. Maddî yönden yoksullara, manevî yönden de rabbani âlimlere bakın ve âlimlerle arkadaşlığı asla kesmeyin, sürekli onların sohbetinde bulunun."

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar