Sefinetül Bihar kitabında şöyle nakledilmektedir:
Allah Resulü (s.a.a) Medine yakınlarında yaşayan Yahudilerden bir guruba ait olan Beni Kurayza kalesini muhasara altına aldı. Çünkü onlar sık sık Allah Resulü"ne ve Müslümanlara eziyet ediyor, bir türlü uslanmıyorlardı. Bilahare Allah Resulü tek çareyi onlarla savaşıp şerlerini ortadan kaldırmakta gördü; onlar durumu fark edince Allah Resulü"ne bir elçi göndererek önceden kendileriyle tanışıklığı olan Ebu Lübabeyi istişare için onlara göndermesini istediler. Allah Resulü de Ebu Lübabeyi onların yanına gönderdi. Onlar Ebu Lübabeye ""Bizim maslahatımızı nede görüyorsun? Acaba (Hz.) Muhammed"in bizim hakkımızda vereceği hükmü kabul edelim mi?"" Ebu Lübabe cevaplarında ""Evet"" dedi, ""Kabul edin"" ve boğazına işaret ederek Allah Resulü"nün onları öldürmek istediğini ima etti. Fakat bunu yapar yapmaz yaptığına şiddetle pişman oldu ve "Ne yaptım ben; Allah"a ve Resulü"ne hiyanet edip Resulullah"ın sırrını aşikar ettim!" dedi ve kaleden dışarıya çıktı. Mahcubiyetinden artık Resulullah"ın yanına bile uğramadan, doğrudan mescide gitti. Bir ipi boynuna bağlıyarak kendisini mescidin sütunlarından birisine bağladı. (Şu anda o sütunun yeri Allah Resulü"nün mezarının yanı başında tövbe sütunu diye meşhur olan ikinci sütundur.) Evet kendisini bağladı ve "Ya tövbemin kabul olması veya ölünceye kadar bu sütundan kendimi açmayacağım."
Olay Resulullah"a haber verilince şöyle buyurdu: ""Eğer benim yanıma gelmiş olsaydı, ben Allah"tan onun için mağfiret dilerdim; fakat madem direk olarak Allah"a yönelmiştir, Allah ona ne yapacağını daha iyi biliyor.""
Ebu Lübabe gündüzleri oruç tutuyordu; gece olunca kızı yiyip de ölmeyeceği kadar biraz yiyecek getiriyordu. İhtiyaç gidermesi gerektiği zaman onu direkten açıyor, tekrar bağlıyordu. Bir müddet böyle geçti. Bir gün Allah Resulü Ümmü Seleme annemizin odasındayken Ebu Lübabe"nin tövbesinin kabulüne dair kendisine vahiy indi. Resulullah Hz.Ümmü Seleme"ye durumu haber verince, o, Allah Resulü"nden bu müjdeyi kendisinin Ebu Lübabe"ye iletmesi için izin istedi. Allah Resulü de izin verdi. Hz. Ümmü Seleme başını odasının mescide bakan penceresinden çıkararak kendisini müjdeledi.
Ebu Lübabe "Elhamdulillah" diyerek şükrünü belirtti. Müslümanlar onu sütundan açmaya kalkıştılar; ama buna izin vermedi ve ""Allah"a andolsun ki sadece Resulullah"ın beni buradan açmasına razı olurum"" dedi. Resul-i Ekrem (s.a.a) teşrif ederek kendi elleriyle onu açtı ve şöyle buyurdu: ""Allah seni bağışladı ve yeni anadan doğmuş gibi temizlendin.""
Ebu Lübabe "Ya Resulallah" dedi, "İzin verin tövbemin kabulünün şükrü için bütün varlığımı Allah yolunda sadaka vereyim." Allah Resulü "hayır" buyurdu. "O halde üçte ikisini vermeme izin verin." dedi. Allah Resulü yine "hayır" buyurdu. Bu sefer üçte birisine izin isteyince izin verip inen şu ayetleri okudular:
Diğerleri de günahlarını itiraf ettiler; onlar salih bir ameli, bir başka kötüyle karıştırmışlardı. Umulur ki Allah tövbelerini kabul eder; hiç şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir. * Onların mallarından sadaka al; bununla onları temizlemiş, arındırmış olursun. Onlara dua et. Doğrusu senin duan, onlar için bir sükunet ve huzurdur. Allah işitendir, bilendir. * Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah kullarından tövbeleri kabul eder ve sadakaları da alır. Şüphesiz tövbeleri kabul eden, esirgeyen odur. (Tevbe, 102-103-104)
Bu öykünün bize verdiği ders şudur ki tövbe eden kimse, evvela günahlar gözünde hep büyük durmalı ve onların mahcubiyet eziklik ve ıstırabını bütün vücuduyla hissetmeli ve Allah-u Teala"nın rahmet ve mağfiretini en büyük nimet olarak görmeli ve buna ulaşmak için bütün gayretlerini harcamalıdır. Saniyen tövbesinin kabulüne ve günahtan temizlenmesine yakin edinceye kadar ağlayıp sızlamaktan ve Allah"a sığınıp ondan mağfiret dilemekten geri durmamalıdır. Genellikle de bu yakin ölüm anı gelip çatmayıncaya kadar kesinlik kazanmaz. Bu yüzden de o zamana kadar hiçbir zaman tövbe, mağfiret dileme, ağlama, dua etme ve Rabbulaleminin rahmetine sığınmaktan el çekmemeliyiz.