Ehli Sünnete mensup bir Müslüman Şiilerin duasını okuyabilir mi?

2014/02/18
Soru
Ehli Sünnete mensup bir Müslüman Şiilerin duasını okuyabilir mi?

Şiiler tarafından nakledilen duaların tümü Peygamberin (s.a.a) ailesi olan imamlardan bize ulaşması, Peygamberin (s.a.a) tavsiyesince onlara tutunma ve uymanın kurtuluşa neden olması ve buna ek olarak Şia ve Ehli Sünnetin itirafıyla imamların dua ve münacatta insanların önderi sayılması nedeniyle, onlar tarafından nakledilen duaların gerçeğe ve icabete daha yakın olacağı apaçıktır ve bu değerlendirilmesi gereken bir fırsattır.

Ayrıntılı Cevap

[1] “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim.”

1. Dua, Allah’ın sonsuz feyzinden daha fazla bir pay almak için bir tür kabiliyet kazanımıdır. Başka bir ifadeyle, insan dua aracılığıyla Allah’ın feyzini idrak etmek için daha fazla bir dikkat ve liyakat elde etmektedir. Daha fazla tekâmül ve liyakat elde etmek için çalışmak, yaratılış kanunları karşısında teslim olmak ve ona karşı durmamaktır. Her şeyden öteye dua bir tür ibadet, huşu ve kulluktur. İnsan dua aracılığıyla Allah’ın zatına yeni bir yöneliş kaydeder. Her ibadetin yetiştirici bir eseri olduğu gibi, duanın da böyle bir eseri vardır. İlahi nimetler kabiliyet ve liyakatlere göre taksim edilir. Kabiliyet ve liyakat ne kadar çoksa, insanın nimetten aldığı pay da o kadar çok olur. Bu yüzden Şiilerin altıncı imamı olan İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Allah nezdinde dua olmaksızın hiç kimsenin ulaşamayacağı makamlar vardır.”[2] Bir âlim şöyle diyor: “Biz dua ettiğimiz zaman kendimizi tüm kâinatı birleştiren sonsuz bir güce bağlamaktayız.” O aynı şekilde şöyle demektedir: “Bugün en modern bilim yani ruh doktorluğu peygamberlerin öğrettiği şeyleri öğretmektedir. Neden? Çünkü ruh doktorları dua, namaz ve dine yönelik sağlam bir iman taşımanın bizim rahatsızlıklarımızın yarısından fazlasına kaynaklık eden kaygı, tereddüt, heyecan ve korkuyu giderdiğini tespit etmişlerdir.”[3]

2. Duanın Gerçek Anlamı

Duanın bizim gücümüzün yetersizlikleri hakkında olduğunu ve de güç ve kudret hakkında olmadığını anladıktan ve başka bir ifadeyle kabul edilen duanın "أَمَّنْ یُجِیبُ الْمُضْطَرَّ إِذا دَعاهُ وَ یَکْشِفُ السُّوءَ"[4] içeriğinde olup ıstırar içinde ve tüm çalışma ve çabaların akim kaldığı yerde yapıldığını kavradıktan sonra, duanın anlamının insan gücünün dışında olan ve gücü sonsun ve kendisi için her işin kolay olduğu birisinden sebep ve etkenlerin meydana gelmesini istemek olduğu anlaşılmaktadır. Ama bu istek sadece insanın dilinden çıkmamalıdır, bilakis onun tüm varlığından dile gelmelidir. Dil burada insan varlığının tüm zerrelerinin, azalarının ve organlarının temsilcisi ve mütercimi olmalıdır. Kalp ve ruh dua yoluyla Allah ile yakın bir ilişkiye girer ve bir damlanın sonsuz bir okyanusa girmesi gibi, o büyük mebde ile manevi bağlantı kurarak güç kazanır. Elbette güç ve kudretin olduğu yerlerde bile başvurulan bir başka dua türünün de olduğuna dikkat etmek gerekir. Bu, Allah’ın kudreti karşısında bizim kudretimizin bağımsız olmadığını gösteren dua türüdür ve başka bir tabirle bu dua doğal sebep ve amillerin taşıdığı her şeyin O’nun tarafından ve O’nun emrince olduğu hakikatine odaklanmak anlamına gelir. Eğer bir ilacı kullanıyor ve ondan şifa diliyorsak, bunun nedeni O’nun söz konusu ilaca o etkiyi vermesidir. Özetle, bir tür kendini bilme, kalp ve düşüncenin uyanması ve tüm güzellik ve iyiliklerin kaynağıyla batıni bir ilişki kurmaktır. Bu nedenle Hz. Ali’nin sözlerinde şöyle okumaktayız: “Allah kalbi gafil kimselerin duasını kabul etmez”[5].[6] Yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere, dua tüm varlığı ihtiyaç olan bir kimsenin mutlak anlamda gani olan bir varlıkla kalbî ve ruhî olarak irtibat kurmasıdır. Bu irtibatın çoğalmasına neden olan her şey müspettir (elbette şeriat dairesinden çıkmamak kaydıyla). Şiiler tarafından nakledilen duaların tümü Peygamberin (s.a.a) ailesi olan imamlardan bize ulaşması, Peygamberin (s.a.a) tavsiyesince onlara tutunma ve uymanın kurtuluşa neden olması[7] ve buna ek olarak Şia ve Ehli Sünnetin itirafıyla imamların dua ve münacatta insanların önderi sayılması nedeniyle, onlar tarafından nakledilen duaların gerçeğe ve icabete daha yakın olacağı apaçıktır ve bu değerlendirilmesi gereken bir fırsattır.

Duanın şartlarına aşina olmak için aşağıdaki adrese müracaat edebilirisiniz:

2145. Cevap (Site: 2229).    

--------------
[1] Mümin, 60.

[2] Kuleyni, Usul-i Kafi, c. 2, s. 337, Bab-u Fazli’d-Dua Ve’l-Bahs Aleyhi, c. 3, et-Tabiatu’r-Rabia, Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, Tahran, 1365 h.ş.

[3] Ayin-i Zindegi, s. 152 ve 156, Nakl Ez Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, Naşir: Daru’l-Kütübi’l-İslamiye, çap-ı Tahran, çap-ı evvel, 1374 ş.

[4] Neml, 62.

[5] Kuleyni, Usul-i Kafi, c. 2, s. 342, Babu’l-İkbal, Âla’d-Dua, h. 1.

[6] Mekarim Şirazi, Nasır, Tefsir-i Numune, c. 1, s. 641 ve 643.

[7] Şia ve Ehli Sünnetin hadis kaynaklarında mütevatir olarak nakledilmiş meşhur “sakaleyn” (iki emanet) hadisinde aziz İslam Peygamberi şöyle buyurmuştur:

 «انی تارک فیکم الثقلین کتاب الله و عترتی اهل بیتی ما ان تمسکتم بهما لن تضلوا بعدی ابداً فانهما لن یفترقا حتی یردا علی الحوض»

(Tirmizi, Sahih, c. 2, s. 380; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 17).

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar