PLEASE_WAIT
İffetli kadınlara iftira etmeyi yasaklayan ayet, Şiilerin Aişe hakkındaki görüşleriyle ne şekilde uyuşmaktadır?
Münafıklar ve birinci halifenin taraftarları sayılan bazı kimseler, savaşların birinde Aişe’nin kervandan geri kalmasını fırsat bilerek onun gayr-i meşru ilişkide bulunduğu iftirasını yaydılar. Bu olay ‘İfk Olayı’ diye meşhur olmuştur. Allah Teala ayet nazil ederek bu iftirayı yalanlamıştır. Bu iftirada hiç bir şekilde rolleri olmayan Şiiler de onu reddetmişlerdir. Aişe’yi bu konuyla ilgisi olmayan başka yönlerden eleştirmekteler. Örneğin Peygambere eziyet edip rahatsız etmesi bu eleştiri konularından biridir. Nitekim bu konu Tahrim suresinde de açıkca gelmiş, Ehl-i Sünnetin müfessir ve tarihçileri de ona işaret etmişlerdir. Yine 3. Halifenin öldürülmesinde ki rolü ve ardından Emir-el Müminin’e (a.s) karşı kanlı Cemel savaşını açması gibi olaylarda Müslümanların kafasında birçok soru oluşturmuş ve şimdiye kadar da yeterli cevaplar verilmemiştir.
Sorunuza yeterli ve uygun cevabın verilebilmesi için öncelikle aşağıdaki hususlar açığa kavuşmalıdır:
1-Siz hangi ayeti kastediyorsunuz ve ayet hangi olaya aittir?
2-Kur’an’da gelen ‘mümin’ kelimesinden kasıt nedir? Kur’an’ın bir kişiyi mümin diye nitelemesi onun efsane bir varlık olması ve asla eleştirilmeyeceğini mi gösterir?
3-Erkekler, nereye kadar eşlerinin yaşamında etkili olabilirler? Peygamberin eşi olmak, insana tam bir dokunulmazlık getirir mi?
4-Bizim (Şiaların) Aişe hakkındaki görüşümüz nedir ve onu hangi yönlerden eleştiryoruz?
Yukarıdaki konuları sırayla ele alacağız:
1-Siz galiba ‘İfk’ olayıyla ilgili olan Nur suresinin 23. ayetini kastediyorsunuz. Ayet şöyle buyuruyor: ‘Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azap vardır.’
Kimi müfessirlere göre ayet genel olup, imanlı bir kadına haksız yere gayr-i meşru ilişkide olduğu töhmeti vuran kimseler hakkındadır. Bu tefsir ayetin üslubuna daha uygundur. Kimi müfessirler ise ayetin Peygamberin eşleri hakkında olduğunu söylerken, kimileride ‘İfk’ olayı hakkında olup Aişe’ye tefsir etmişlerdir.[1] Bütün bu tefsirler insanı şu kesin sonuca götürmektedir: Yeterli delile dayanmadan kim olursa olsun başkalarını suçlamak çirkin bir iştir. Yoksa Aişe’ye iftira etmenin kötü olması, ama başkalarına iftira etmenin sakıncasız olmasının manası olmaz. Yine de sizin ayet hakkında yaptığınız tefisirin doğru olduğunu varsayıp onun İfk olayıyla sınırlı olduğunu kabul edelim. Burada karşımıza ‘İfk olayı nedir?’ sorusu çıkıyor.
Aişe’nin kendi ağzıyla detaylı olarak anlattığı İfk olayını aşağıda özet olarak getiriyoruz: ‘Peygamber (s.a.a) ne zaman Medine’nin dışına savaşa veya yolculuğa çıksa kura ile eşlerinden birini yanında götürürdü. Savaşların birinde ben de Peygamberle (s.a.a) beraber idim ve bir devenin üstünde hazırlanan taht-ı revanın içinde gidiyordum. Birgün, kervanın hareket edeceği haberi verildikten sonra hacet gidermek için (taht-ı revandan) çıktım. Döndüğümde ziynetimin birini kaybettiğimi gördüm ve dönüp bir süre onu aramayla meşgul oldum. Bu arada devemin sürcüsü benim onun içinde olduğumu düşünerek deveyi hareket ettirdi ve o bölgeden uzaklaştı. Yerime döndüğümde orada kimseyi bulamadım. Benim yokluğumu farkedince geri döneceklerinden emindim... Bende ordudan geri kalan biriyle kendimi Resulullah’ın ordusuna yetiştirdim. Bu olay bazılarının benim hakkımda iftira atmalarına sebep oldu. Sonunda İfk ayetinin nazil olmasıyla birlikte iffetim kurtulmuş oldu.’[2]
Şimdi böyle bir iftirayı atmakta kimin daha çok rolü olmuştur ona bakalım. Rivayetlerden Abdullah b. Ubey, Hassan b. Sabit ve Musattah b. Esase’nin bu iftirayı atanların başını çektikleri anlaşılmaktadır.[3] Olayı daha iyi bir şekilde değerlendirebilmemiz için aşağıda onların hakkında kısa bilgi veriyoruz:
a) Abdullah b. Ubey: Meşhur ve tanınmış münafıklardan olup, Peygambere (s.a.a) darbe vurmak için hiç bir fırsatı kaçırmazdı. Doğal olarak böyle bir olaydanda azami şekilde faydalanacaktı.
b) Hassan b. Sabit: Peygamberin (s.a.a) zamanında gerçekleşen çeşitli olaylar hakkında güzel şiirler söylese de Şiiler, sonradan Hz. Ali’nin (a.s) düşünce yapısının karşısında yer aldığı için onu eleştirmekteler. Hassan, birinci halife ve Aişe’yi desteklemek amaçlı şiirler yazan kimselerden olmasına karşın bu olayda eli olanlardan biriydi. Sonraları yani Peygamberimizin (s.a.a) vefatından yıllar sonra söylediği bir şiirle Aişe’den görüşme talep ettiğinde Aişe, İfk olayında kendisine açıkca töhmet vuranların içinde onunda olduğunu söyleyerek onu kınamıştır.[4]
c) Musattah b. Esase: Bu şahıs, Aişe’nin babası Ebubekr’in halasının oğludur. Fakir olduğu için Ebubekr onu himayesine almıştı. Müfessirler diyorlar ki, Ebubekr İfk olayından ve kızına yapılan bu iftiradan sonra ona olan yardımlarını kesti. Ama bu işin doğru olmadığı konusunda ayet inince o da yardımına devam etti.[5]
Şii müfessirlerin tamamına yakını İfk olayını Ehl-i Sünnetin kitaplarında geldiği şekliyle nakletmiş ve ayetin bu olayla ilgili olduğunu kabul etmişlerdir.[6] Yalnızca sayıları fazla olmayan birkaç müfessir ayetin Aişe hakkında değilde Mariye hakkında olduğunu söylemişlerdir.[7] Buraya kadar söylediklerimiz İfk olayının bir özeti olup, kastettiğiniz ayet bu olay hakkında nazil olmuştur.
2- Diğer bir husus şudur: Varsayalım ki ayet Aişe’nin imanını ortaya koymaktadır. Peki bir kişi Kur’an’da bir sebepten dolayı mümin diye nitelenmişse bu onun ömrünün sonuna kadar mümin kalacağını garanti eder mi? Hatta ayetin bahsettiği olayın dışında kalan önceki ve sonraki amelleri eleştirilmez mi? Biz böyle bir tefsiri kabul etmiyoruz. Zira Kur’an, bazılarının mümin olduktan sonra dönüp kafir olduklarını, hatta küfürlerinin diğer kafirlerden daha şiddetli olduğunu beyan etmiştir.[8] Yine Allah Teala, Kur’an’da defalarca birilerine mümin diye hitap ederken aynı zamanda onları şiddetli bir şekilde tehdit etmiş ve eleştirmiştir.[9] Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz, aynı hatayı Peygamberimizin (s.a.a) değerli sahabeleri hakkında yapmışlardır. Ehl-i Sünnet, Allah’ın belli bir zaman diliminde sahabeden razı olduğunu belirten ayetlere dayanarak onların her türlü eleştiriden beri olduklarına inanmış, sahabeler kendi aralarında savaşıp birbirlerinin kanını dökerken diğer Müslümanlara onlar hakkında hiç bir şekilde görüş belirtme hakkını vermemiş, onlardan bu savaşlarda hem öldüren, hem ölen, hem de tarafsız olan sahabelerin tümünün hak üzerine olduğuna inanmalarını istemişlerdir! Bu konuda daha fazla bilgi için 3499 ve 3517. sorulara bakabilirsiniz.
Netice şu ki, kastettiğiniz ayette mümin kimsenin Aişe olduğunu varsaysak bile buna dayanarak Aişe’nin eleştirilmez biri olduğunu söyleyemeyiz.
3- Aişe’nin Peygamberin (s.a.a) eşi olması belki de onun her türlü eleştiriye karşı dokunulmaz olduğunu düşüncesini doğura bilir! Oysa dini kaynaklara, özelliklede Kur’an’a baktığımızda, kadınların da kendilerine özgü bir kişilikleri olduğunu ve akıbetlerini iyi ya da kötü bir şekilde sonlandırabildiklerini görmekteyiz..
Bununla birlikte kadınları eşlerine göre değerlendirirsek onları beş gruba ayırabiliriz:
1. Grup: Hem eşleri hem de kendileri Allah’a iman etmiş ve itaat eden kadınlar. Doğal olarak böyle bir uyum, mümkün olabilen en güzel uyum olup imanlı insanlar Allah’tan her zaman böyle bir saadeti dileyerek: ‘Allahım! Eşlerimizi ve çocuklarımızı gözümüze aydınlık et ve takvalılardan kıl!’[10] diye dua etmişlerdir. Peygamberimiz (s.a.a) ile Ümmü’l-Müminin Hatice (s.a) ve Emirü’l Müminin (a.s) ile alemdeki bütün kadınların efendisi Hz. Fatıma (s.a) bu grubun en belirgin örnekleridir.
2. Grup: Kötü ve zalim kadınlar. Böyleleri dinsiz eşleriyle birlikte ve onların yardımıyla Peygamberler ve vasileriyle mücadeleye kalkışıp düşmanlık edenlerdir.
Birinci grubun aksine bu eşler en kötü durumda olan eşlerdir. Kur’an bunun örneğini ‘Tebbet’ suresinde zikretmiştir. Bu surede Peygamberle (s.a.a) akraba olmasına rağmen Ona (s.a.a) eziyet eden Ebu Leheb’i kınanırken onun karısı ve İslamın büyük düşmanlarından Ebu Süfyan’ın bacısı olan Ümm-ü Cemil’i de kınamaktadır.[11]
3. Grup: Evlilik şartları doğmamasına ve bekar olmasına rağmen öylesine bir maneviyat ve iffetle yaşıyor ki, Allah’ın özel inayetine mazhar oluyor. Hz. Meryem (a.s) bu gruptandır. Allah-u Teala Ondan defalarca hayırla yad etmiş[12] ve adına bir de sure nazil etmiştir.
O, Allah’tan çekinen kadınlardandı; Allah katında sahip olduğu özel makamından dolayı kefaleti ve korunması üzerinde anlaşmazlık çıkmıştır.[13] Ve bir Peygamber olan Zekeriyya (a.s), Allah’ın bu değerli kadına özel inayetlerini gördükten sonra dua etmiş, kendisinin yaşlı, karısınında kısır olmasına karşın Allah’tan evlat istemiş, bu isteği icabet görmüştür.[14]
4. Grup: Zalim ve imansız erkeklerle evli oldukları halde imanlarını koruyan ve zorluklara tahammül ederek zalim kocalarına karşı direnen kadınlar. Firavunun karısı Asiye bu grubun örneklerindendir. Firavun ona öyle işkenceler yapıyordu ki, bu işkencelerin zorluğundan dolayı Allah’tan ölümü ve şehadeti diliyordu. Sonunda bu dileğine kavuştu. Kur’an, onun bu cesaret ve direnişini yüceltip bütün imanlı kadın ve erkeklere örnek bir kadın olarak göstermiştir.[15]
5. Grup: Önceki grubun tam aksi olup Peygamberlerin (a.s) eşleri olmak gibi ayrıcalıklı bir konuma sahip olan kadınlardır. Ama maalesef bu nimetin kadrini bilip eşlerine yardım edecekleri yerde inanılması güç bir şekilde tersine hareket etmiş ve Onlara (a.s) sıkıntı ve eziyet vermek, entrika kurmaktan başka bir şey yapmamışlardır.
Bu kötü akıbetli kadınlardan biri Hz. Nuh’un (a.s) karısıydı. Allah Teala, tufan göndereceği zaman Hz. Nuh’a (a.s) her canlıdan birer çift gemiye almasını, ama kendisine iman etmeyen karısını ve oğullarından birini gemiye almamasını emretmiştir.[16]
Hz. Lut’un (a.s) karısıda, kocasına karşı geldiği için kötü akıbete uğradı ve diğer kafirler gibi o da azaba düçar oldu.[17]
Allah Teala, Tahrim Suresinin sonlarında bu iki kadını şükretmeyen kadınlara örnek olarak göstermiştir. Onlar salih kimselerle evli olmalarına karşın, eşlerine ihanet etmişlerdir. Peygamber eşi olmaları onlara fayda sağlamamış ve onlara ‘Diğer kafirlerle beraber cehenneme girin’ denilmiştir.[18]
Ve ne ilginçtir ki, kısa sayılabilecek Tahrim suresinde, yani Hz. Nuh’la Hz. Lut’un eşlerinin kötü akıbetinin anlatıdığı surenin başında Peygamberimizin (s.a.a) eşlerinden ikisi kötü davranışları ve Ona (s.a.a) yaptıkları eziyetlerinden dolayı kınanmış[19] ve kalpleri paslanmış kimseler olarak İslam toplumuna tanıtılmışlardır.[20]
Yapılan eziyet ve sıkıntıların ne olduğunu bir kenara bırakırsak, Sünni ve Şii müfessir ve tarihçileri arasında onların 1. Halifenin kızı Aişe ile 2. Halifenin kızı Hafsa olduğu konusunda ihtilaf yoktur.
İnanmıyorsanız ve bunun Şiilerin uydurması olduğunu sanıyorsanız gidin Ehl-i Sünnetin önemli kitaplarına bakın. Göreceksiniz ki, onlarda bu konuyu teyit etmiş ve ayetlerin bahsettiği kişilerin Aişe ve Hafsa’dan başkası olmadığını söylemişlerdir. Biz örnek olarak Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim’deki iki rivayeti getiriyor ve bu alanda daha fazla araştırmayı size bırakıyoruz:
a) İbn-i Abbas diyor ki: 2. Halife Ömer b. Hattap’tan, ‘Peygamberin aleyhine işbirliği yapıp Ona (s.a.a) eziyet edenler kimlerdi?’ diye sorduğumda daha sözüm birmemişti ki şöyle cevap verdi: Aişe ve Hafsaydı.[21]
b) Yine İbn-i Abbas şöyle naklediyor: Ben hep Allah’ın haklarında ‘İkiniz de tövbe ederseniz Allah'a (iyi olur); çünkü gerçekten de gönülleriniz suça meyletmiştir...’ buyurduğu o iki kadının kim olduklarını Ömer’den sormak peşindeydim. Sonunda onunla beraber Hacca giderken uygun bir yerde abdest alması için eline su döktüğümde sorumu sordum. Halife şöyle cevap verdi: ‘Ey İbn-i Abbas! Bunun cevabını bilmemen şaşılacak şeydir. Onların Aişe ve Hafsa oldukları bilinen bir şeydir.’[22]
Şimdi biz sizden soruyoruz: Allah Teala, Peygambere (s.a.a) eziyet ettikleri için Aişe ve Hafsa’yı kınadığı ayetleri nazil ettikten hemen sonra aynı surede neden yine eşleri Peygamber olan iki kadının akıbetinden bahsetmekte ve eşlerinin peygamber oluşu onlara bir fayda sağlamayacağını buyurmaktadır?
Demek ki, Peygamberlerin eşlerini tümüyle eleştirinin dışında tutmayız.
4- Yukarıda söylenenlerden sonra Aişe’nin Şiiler açısından konumunu dikkatle ortaya koymaya çalışacağız. Şiilere göre Aişe’nin iki konumu var:
1. Konum: Bizim ona yaptığımız bütün eleştirilerin aksine, Kur’an’ın haklarında müminlerin anneleri diye tanıttığı[23] Peygamberimizin (s.a.a) eşlerinden biri olması hasebiyle kendilerine uygun bir şekilde saygı göstermeyi gerekli görüyor ve bu konuda mevlamız Ali’ye (a.s) iktida ediyoruz. Zira Hz. Ali (a.s), Cemel savaşında Aişe’yi yenilgiye uğrattıktan sonra Aişe kendisinden af dileğince onu saygıyla ve kırk silahlı kadının eşliğinde Medine’ye geri gönderdi.[24]
Aynı şekilde, diğer Müslümanlar gibi, İfk olayında Aişe’ye atlan iftirayı kabul etmiyoruz. Hatta bazı Şii kaynaklarında belirtildiği üzere böyle bir günahı hiç bir Peygamber eşinin işlemeyeceğine inanıyoruz. Kur’an’da gelen ihanet’i ise ilahi kanunlara karşı gelmek diye yorumluyoruz.[25] Ve prensip olarak eleştirdiğimiz kimselere iftira etmeyi de doğru bulmuyoruz. Çünkü Kur’an bize, eleştirip uyuşmadığımız kimselere karşı adalet dairesinden çıkmamızı yasaklıyor.[26]
2. Konum: Annelere itaat etmek, Allah’ın belirlediği sınıra kadar olduğunu biliyoruz. Onlara her şeyde sorgusuz sualisiz itaat edeceğiz diye bir şey yoktur.[27] Maalesef Peygamberin (s.a.a) bu eşi ve müminlerin annesi öylesine hatalar yaptı ki, bunlar Şiilerin hatta insaflı bazı sünnilerin eleştirisine neden olmuştur. Aşağıda o hatalardan sadece ikisini getiryoruz:
I) Ümmü’l-Müminin Aişe, Peygamberle evlilikleri süresince Ona (a.s) defalarca eziyet etmiştir. Öyleki üçüncü bölümde de görüldüğü üzere onu ve Peygamberin bir diğer eşini kınayan ayetler nazil olmuştur.
II) Aişe, Müslümanlar arasında çıkan ilk örgütlü iç savaşların öncülerindendir. O, Peygamberin (s.a.a) bu konudaki tavsiyelerini görmezlikten gelmiştir.[28] Şöyle ki:
Halk üçüncü halifenin bazı valilerinin tutumuna itiraz ettiği sırada Aişe’de halifenin aleyhine şiddetle itiraz edenlerdendi. Hatta Osman’ı Na’sel adında bir yahudiye benzetip halkı onu öldürmeye teşvik ediyor ve açıkca ‘O Na’sel’i öldürün’ diyordu. İsyan şiddetlenince Medine’den çıkıp Mekke’ye yola koyuldu. Kendince Osman halifelikten düşünce yerine akrabası ve isyancıların öncülerinden biri olan Talha’nın halife olacağını planlıyordu. Mekke yolundayken Osmanın öldürüldüğü haberini alınca sevince boğuldu, ama haberi getirenden kimin halife olduğunu sorup, o da Hz. Ali’nin (a.s) halife olduğunu söyleyince aniden siyasetini değiştiriyor ve Osmanın öldürülmesinden dolayı büyük bir esefe kapılıyordu. Onun bu ani değişimini gören haberci Aişe’den hayretle ‘Siz kendiniz Osmanın aleyhine çalışanlardandınız, şimdi ne oldu ki böyle birden değiştiniz?’ diye sorduğunda Aişe bu eleştiriden kurtulmak için kendisinin bu olaydaki rolünü inkar etmeden şöyle cevap veriyordu: ‘Evet, başlangıçta bende Osmanın muhaliflerinden idim. Ama halk onu önce tövbe etmeye davet etti ve o tövbe ettikten sonra öldürüldü.’ Sonra ‘Osmanın intikamı alınmalıdır’ diyerek kanlı Cemel savaşının hazırlıklarını yapmaya koyuldu.[29]
Yukarıda anlattıklarımız, Ehl-i Sünnetin kaynaklarından aldığımız ve inkar edilemeyecek şeylerdir. Bunların dışında her biri eleştiriye açık olan Sünni ve Şii kaynaklarda öyle çok meseleler var ki sözü uzatmamak için getirmiyoruz. Ancak sizden istediğimiz peşin hükümlü olmadan şu soruya cevap vermenizdir:
‘Hangi temel ve dayanak üzere, o yüce şahsiyete eziyet eden biri, beşeriyet aleminin en üstün insanının eşi diye eleştirilmesin? Oysa o, peygambere eziyet ettiği için hakkında tehdit dolu ayetler nazil olmuştur. Ayrıca o, Müslümanların içinde ilk olarak iç savaşların çıkmasında belirleyeci rolü olan kimsedir. Zira 3. Halifenin öldürülmesinde eli vardı, Resulullah’ın (s.a.a) tavsiyelerine uymayarak Cemel savaşını çıkardı ve binlerce evladının kanını haksız yere akıttı. Şimdi onu, Peygamberin eşi diye eleştirmeyelim mi? Öyleyse Allah Teala Tahrim suresinde, neden bazı Peygamberlerin eşlerini yanlış davranışlarından dolayı cehennemlik olduklarını bildirmiştir? Neden Resulullah’ın eşlerine ‘Sizden biri günah işlerse başkalarına göre azabı iki kat olacaktır’[30] diye hitap etmiştir? Ve acaba Peygamberin kardeşi ve halifesinin aleyhine, kendisi kanının akıtılmasında rolü olan bir şahsın kanını almak bahanesiyle savaş açmasından ve binlerce kişinin katledilmesine neden olmasından daha açık bir günah var mı?
-------------------
[1] -Muhammed b. Ahmed Kurtubi, el-Cami’ Li Ahkami’l Kur’an, c.13, s.209, İntişarat-ı Nasır Hüsrev, Tahran, HŞ.1364
[2] -Sahih-i Buhari, c.3, s.155-154, Daru’l-Fikr, Beyrut, HK.1401
[3] -Sahih-i Buhari, c.6, s.13
[4] -Sahih-i Buhari, c.5, s.61
[5] -Ebu Cafer Taberi, Camiu’l-Beyan Fi Tefsiri’l-Kur’an, c.18, s.82, Nur suresi 22. ayetin tefsiri, Daru’l Marife, Beyrut, HK.1412
[6] -Fazl b. Hasan Tabersi, Cevamu’l Cami, c.3, s.98, İntişarat-ı Danişgah-ı Tahran, HŞ.1377; Muhammed b. Hasan Tusi, et-Tibyan Fi Tefsiri’l Kur’an, c.7, s.415, Dar-u İhyai’t-Terasi’l Arabiyye, Beyrut
[7] -Ali b. İbrahim, Tefsir-i Kummi, Müessese-i Daru’l-Kütüp, Kum, HK.1404
[8] -Nisa/137, Münafikun/3, Maide/54 vs. ayetler.
[9] -Tevbe/38, Maide/51, Ahzab/69, Hucurat/1-2, Mümtehine/1, Saf/2, Münafikun/9, Enfal/5 vs. ayetler.
[10] -Furkan/74.
[11] -Tebbet/1-5
[12] -Tahrim/12, Al-i İmran/42-43 vs. ayetler.
[13] -‘İçlerinden hangisi Meryem'i himayesine alacak diye kur'a çekmek üzere kalemlerini atarlarkende sen yanlarında değildin; bu hususta çekişirken de.’ (Al-i İmran/44)
[14] -‘Zekeriyya, orada Rabbine dua etmiş...’ (Al-i İmran/38-40)
[15] -‘Ve gene Allah, inananlara, Firavun'un karısını örnek getirmede; hani Rabbim demişti...’ (Tahrim/11)
[16] -‘Her mahluktan birer çifti ve helaki taktir edilenden başka ailenden olanları ve inananları gemiye yükle dedik’ (Hud/40)
[17] -‘Ancak karını beraber götürme, çünkü o da onların uğrayacağı azaba uğrayacak’ (Hud/81)
[18] -‘Allah, kafir olanlara, Nuh'un karısıyla Lut'un karısını örnek getirmededir; ikisi de, temiz kullarımızdan ikisinin nikahı altındaydı, derken onlara karşı hainlikte bulundular da...’ (Tahrim/10)
[19] -Bu olayı detaylı şekilde Ehl-i Sünnet ve Şia’nın tefsirlerinden okuyabilirsiniz.
[20] -‘İkiniz de tövbe ederseniz Allah'a; çünkü gerçekten de gönülleriniz suça meyletmiştir; ve fakat Peygamberin aleyhine, birbirinize arka verirseniz artık o Allah'tır onun yardımcısı ve Cibril'dir ve inananların en temizi ve melekler de bunlardan sonra ona arkadır, yardımcıdır...’ (Tahrim/4-6)
[21] -Sahih-i Buhari, c.6, s.70.
[22] -a.g.e. c.6, s.147-147; Sahih-i Müslim, c.4, s.192, Daru’l Fikr, Beyrut
[23] -‘Onun zevceleri de onların (müminlerin) anneleridir’ (Ahzab/6)
[24] -Şeyh Müfid, el-Cemel, s.415, Kongre-i Şeyh Müfid, Kum, HK.1413
[25] -Muhammed Bagır Meclisi, Biharu’l Envar, c.11, s.308, Müessesetü’l Vefa, Beyrut, HK.1404
[26] -‘Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın...’ (Maide/8)
[27] -‘(Annen baban) Senin bir bilgin olmayan birşeyi bana eş tutman için seninle çekişirlerse onlara itaat etme.’ (Ankebut/8, Lokman/15)
[28] -İbn-i Kesir Dimeşki, el-Bidaye ve’n-Nihaye, c.6, s.212, Daru’l Fikr, Beyrut, HK.1407.
[29] -Tarih-i Taberi, c.4, s.458-459, Daru’t-Teras, Beyrut, 2. Baskı, HK.1387
[30] -‘Ey Peygamberin eşleri, içinizden kim, apaçık çirkin bir harekette bulunursa ona iki kat azap edilir.’ (Ahzab/30)