PLEASE_WAIT
Tanrıyı inkâr etmenin nedeni O’nu ispat eden delillerin yetersizliğinden mi kaynaklanır?
İlahi peygamberlerin tüm hikmet ve kesin burhanlara rağmen yine de kendi zamanlarındaki kâfirlerin inkârına maruz kalması, inkârcıların inadının göstergesidir; çünkü onlar hakkı tasdik etmek istememektedir. Yeterli delillerin sunulmaması veya inkârcıların delillerin tümüyle reddedilmemesi diye bir şey söz konusu değildir.
Birçok inkârcı veya şüphe ehlinin Tanrı hakkında ileri sürdüğü eleştiriler hiçbir doğru temele sahip değildir. Ama bununla birlikte bu eleştirilerin bir sonu da düşünülmemektedir; çünkü kâfirin zihni en kesin burhanlarla bile hakikati tasdik etmez. Kalp yakin nuru ve iman ile donanmadığı müddetçe, zihin oyunculuktan el çekmez. Kalbî yakin de salt felsefî deliller ile elde edilemez; bu yüzden bir Müslüman yakini aramada Tanrıyı inkâr edenlerin tüm delillerini tek tek bulma, onların tümünü cevaplama ve böylece artık Tanrıyı inkâr eden hiçbir delilin olmadığına kanaat getirmeyle yükümlü değildir. Çünkü her istidlalin sonunda yeni bir ferdin ortaya çıkıp istidlalde bir sorun olduğu iddiasında bulunması ihtimal dâhilindedir. Özetle bu inkârcılar, peygamberlere söyledikleri sözlerin benzerini söyleyecektir. Aşağıda Kur’an’dan alıntılanan birkaç numuneye işaret diyoruz:
1. “Şüphesiz, Allah’ın va’di gerçektir, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur dendiği zaman ise; “Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz, sadece zannediyoruz. Biz bu konuda kesin kanaat sahibi değiliz demiştiniz.”[1]
2. Hz. Şuayb’e hitap ederek şöyle demekteydiler: “Dediler ki: Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda zayıf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni taşa tutardık. Zaten sen bizce itibarlı biri değilsin.”[2]
3. Hz. Nuh’a hitaben ise şöyle demekteydiler: “Dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.”[3]
Bundan dolayı, ilahi peygamberlerin tüm hikmet ve kesin burhanlara rağmen yine de kendi zamanlarındaki kâfirlerin inkârına maruz kalması, inkârcıların inadının göstergesidir; çünkü onlar hakkı tasdik etmek istememektedir. Yeterli delillerin sunulmaması veya inkârcıların delillerin tümüyle reddedilmemesi diye bir şey söz konusu değildir.
----------------
[1] Casiye, 32, «وَ إِذا قیلَ إِنَّ وَعْدَ اللَّهِ حَقٌّ وَ السَّاعَةُ لا رَیْبَ فیها قُلْتُمْ ما نَدْری مَا السَّاعَةُ إِنْ نَظُنُّ إِلاَّ ظَنًّا وَ ما نَحْنُ بِمُسْتَیْقِنینَ»
[2] Hud, 91, «قالُوا یا شُعَیْبُ ما نَفْقَهُ کَثیراً مِمَّا تَقُولُ وَ إِنَّا لَنَراکَ فینا ضَعیفاً وَ لَوْ لا رَهْطُکَ لَرَجَمْناکَ وَ ما أَنْتَ عَلَیْنا بِعَزیزٍ»
[3] Hud, 32, «قالُوا یا نُوحُ قَدْ جادَلْتَنا فَأَکْثَرْتَ جِدالَنا فَأْتِنا بِما تَعِدُنا إِنْ کُنْتَ مِنَ الصَّادِقینَ»