Aşere-i Mübeşşire hadisi hakkındaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum

2014/05/24
Soru
Selam . Aşerei mübeşşire yani cennetle müjdelenen on kişi hadisi hakkındaki görüşlerinizi öğrenmek istiyorum Bana cevap yazin tessekurler

Ehl-i Sünnet arasında çok meşhur olan ve bir kısım sahabe hakkında sürekli referans olarak gösterilen rivâyetlerden birisi "Aşere-i Mübeşşere Hadisi" diye bilinen ve güya Allah Resulü'nün ismini vererek cennetle müjdelediği on kişiyi anlatan rivâyettir. Bu rivâyet hakkında şimdilik aktarabileceğimiz bazı hususları şöyle sıralayabiliriz:
1- Evvela bu hadis en muteber hadis kaynağı kabul edilen Buhârî ve Müslim'de nakledilmemiştir. Halbuki Ehl-i Sünnet âlimlerinden bir çoğu Buhârî ve Müslim'de olmayan bir hadis (aleyhlerinde olduğu zaman) hemen Buhârî ve Müslim nakletmediği için hadisin reddine kalkışırlar.
2- Bu hadis iki Sahabîden nakledilmiştir ki ikisi de bu hadise göre, müjdelenen on kişinin içerisindedir. Birisi Abdurrahman b. Avf, diğeri ise Said b. Zeyd. Bu ise sadakat ve taharetleri başka delillerle sabit olamayan kimseler hakkında, kendilerine yönelik bir tezkiye ve medhiye niteliğini taşıdığı için şüphe ve şaibeye muciptir.
3- Bu hadisin bir râvisi Abdurrahman b. Hamid isminde bir kişidir ki söz konusu hadisi, babası Hamid b. Abdurrahman ez-Zuhri kanalıyla bir defasında Abdurrahman b. Avf'tan, bir defasında ise direk olarak Resul-i Ekrem'den nakletmiştir.
Bu senet esastan batıl bir senettir. Zira evvela Hamid b. Abdurrahman ez-Zuhrî bir kere sahâbî değil tâbiîdir; tabîî olduğu için de Resulullah'tan direk nakli söz konusu olamaz; saniyen Abdurrahman b. Avf'tan nakli de doğru değildir; zira bu adam hal tercemesinde kaydedildiği üzere Hicrî 32. yılında, tam Abdurrahman b. Avf'ın vefat ettiği senede veya ondan bir sene sonra dünyaya gelmiştir. Abdurrahman öldüğünde henüz bir bebek olan veya daha dünyaya gelmemiş olan birisinin ondan hadis rivayet etmesi düşünülebilir mi?! (1) Böylece bu rivâyetin senedi kopuk bir senet olduğu için muteber sayılmaz.
4- Hadisin nakledildiği diğer sahabî ise Said b. Zeyd'dir.
Bu hadis iki senedle Said'den nakledilmiştir. Hadisin metnine bakıldığında, da görüldüğü gibi Said, bu hadisi Muâviye zamanında Kûfe'de, Kûfe mescidinde nakletmektedir.
Şimdi evvela sormak lazım, bu kadar aradan zaman geçmesine rağmen neden o güne kadar Said bu hadisi nakletmemişti. Halbuki Peygamber'den sonra saha-biler, ezcümle hadiste isimleri geçenler arasında çıkan ihtilaflar, kavgalar sırasında en çok bu tür hadislere ihtiyaç duyuluyordu. Eğer böyle bir hadis olsaydı hemen kendisi veya sevenleri ona sarılır ve onu referans olarak gösterirlerdi. Halbuki tarih o zamana kadar böyle bir hadise, herhangi birisi tarafından temessük edildiğini nakletmemiştir.
Burada iki ihtimal söz konusu olabilir; birincisi şu ki Said, Hz. Ali'ye (a.s) açıkça yapılan hakaretlere karşı onu savunmanın tek yolunu, onu da o gün kabul gören bazı meşhur Sahabîlerin de yanına koyarak, cennetlik olduklarını, dolayısıyla hakaret edilmemesi gerektiğini vurgulamakta gördüğü için böyle bir yola baş vurmuş olabilir.
Bundan da daha güçlü ihtimal şu ki, Said tarihlerin de yazdığı gibi Kûfe'de bulunduğunda, Muâviye'nin valisinin ve Muâviye taraftarlarının Hz. Ali'ye (a.s.) yaptıkları hakaretlere karşı gelmesi, artı Yezid veliaht tayin edildiğinde de biat etmeyip Mervân'la sert tartışmaya girdikten sonra, Muâviye'nin hilelerinden ve başına gelecek tehlikelerden korkarak kendisini bir nebze emniyete almak için bu rivayeti uydurup, ben Ali'yi de, muhaliflerini de seviyorum imajı vermek istemiş olabilir.
Belki de hiç birisi değil ve bu hadis Said'in diline uydurulmuştur (ki bizce bu en mantıklı ihtimaldir). Yoksa birbiriyle taban tabana zıt düşünce ve tavırlar sergileyen, hatta birbiriyle savaşan, on kişinin hepsinin de cennetlik olması nasıl düşünülebilir?!
Bu çelişkileri gözleriyle görmek için, tarafsız bir gözle konuyla ilgili değişik kaynakları araştıran kimseler bunun açık örneklerine sık sık rastlayabilirler. Bu on kişi arasında yaşanan ihtilaf ve sürtüşmeler hakkında detaylı bilgi sahibi olmak isteyen kimselere bizzat Ehl-i Sünnet kaynaklarından gerekli bilgi ve belgeler sunmamız mümkündür.
Hatırlatılması gereken bir diğer husus şudur ki, faraza bu hadis doğru bile olsa, bunun benzeri olan ve diğer bir kısım sahabînin cennetlik olduklarını isimleriyle vurgulayan ve senet açısından daha güçlü ve daha sahih olan hadisler de bulunduğu halde neden sadece bu hadis dillere destan olmuştur? Öyle ki mesela İmâm Ahmet b. Hanbel "Bu on kişinin dışında kimseye, 'şu cennetliktir' denmesi câiz değildir." demektedir. (2)
Mesela Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında:
"Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendisidir." diye buyurduğu hadis ittifakla sahih olarak kabul edilmiyor mu?
Yine: "Hasan ve Hüseyin'in, dedeleri, babaları, anneleri, amcaları, halaları, teyzeleri, kendileri ve ikisini sevenlerin hepsi cennettedir" buyurmamış mıdır Allah'ın Resulü?! (3)
Aynı şekilde Hz. Fatıma'nın cennete girecek ilk kadın olduğunu vurgulayan muhtelif hadisler, yine Hz. Hatice annemizin cennetle müjdelenmesini, cennetteki yerini açıklayan hadisler neden göz ardı ediliyor?
Yine sahih senetle şöyle buyurduğu rivâyet edilmemiş midir?: "Hiç şüphesiz cennet şu dört kişiye müştaktır: Ali b. Ebi Tâlib, Ammâr b. Yâsir, Selmân-ı Fârisî ve Mikdad."
Yine şöyle buyurmamış mıdır?:
"Cennet üç kişiye müştaktır: Ali, Ammâr ve Bilâl."
Ahmed b. Hanbel büyük bir hadisçi olmasına rağmen bu hadisleri bilmiyor muydu ki "Bu on kişinin dışında kimseye, 'şu cennetliktir' denmesi câiz değildir" diyor?!
Evet, neden sağlam senetlerle nakledilen bu hadislerden kimsenin haberi yok?! Ama yukarıdaki hadis senedi zayıf olmasına rağmen dillere destandır?! Kararı sizin insaf ve hür vicdanınıza bırakıyoruz.

_____________________
1-İsteyen, Tehzib-üt Tehzib ve diğer Rical kitaplarına bakabilir.
2-Cela-ül Ayneyn, S.118.
3-Taberânî, El-Kebir ve El-Evsat' kitaplarında bu hadisi nakletmiştir.

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar

  • Ahlak ve İrfan

    - Ahlâk, tevhit ilminden sonra en üstün ilimdir. - Kur'ân-ı Kerim, ilâhî ...
  • Mizan’ul Hikmet 10. Cilt

    Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Mizan’ul-Hikmet (hikmetin ölçüsü) benim ...