Tevessül nedir? Kur’an ve sünnette tevessülün caiz ve meşru oluşuna dair bir delil var mıdır?

2014/02/22
Soru
Tevessül nedir? Kur’an ve Peygamberin (s.a.a) sünnetinde ve de Ehli Beyt (a.s), sahabeler ve Müslümanların yaşantılarında tevessülün caiz ve meşru oluşuna dair bir delil var mıdır?

Yüce Allah dışında bir başkasına tevessül etmek ve ilahi peygamber ve evliyalardan yardım dilemek, Müslümanlar nezdinde değişik zamanlarda normal ve olağan bir davranış sayılmıştır. Bu, Allah’ın fiillerinde onların ortak kılındığı anlamında değildir. Tersine, Allah’ın insanların hacet ve isteklerini onların varlıklarının bereketiyle kabul etmesi anlamındadır. Gerçekte onlar evliyaların vesilesiyle Allah’a tevessül etmektedirler. İsteklerini yerine getirmesi için Allah’a yalvarmakta ve kendilerinin isteklerini yerine getirmeyi Allah’tan istemeleri için de O’nun evliyalarına yakarmaktadırlar. Bu husus Kur’an-ı Mecid’te müminlerden istenmiştir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın.”[i] Özetle, Allah’ın evliyalarına tevessül etmek akıl ve şeriatın kabul ettiği bir şeydir. Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a), Ehli Beyt imamlarının ve ilk başından bugüne dek tüm Müslümanların yaşantıları, ilahi evliyalara tevessül etmenin caiz olduğunu göstermektedir. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Ehli Beyt (a.s) imamları, insanları Kur’an ve Allah’ın evliyalarına tevessül etmeye teşvik etmekteydi.

-----------
[i] Maide, 35.

Ayrıntılı Cevap

Peygamberler Ve İlahi Evliyalara Tevessül Etmek:

Tüm peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri İslam dininin gereklerinden ve tevhit rükünlerinden birisi evrenin yönetiminin Allah’ın elinde olduğu ve yaratmak, rızık vermek, diriltmek, öldürmek, gece ve gündüzü yaratmak, karanlık ve aydınlık, yağmur yağdırmak gibi meselelerin sadece Allah tarafından yapıldığıdır. Kur’an-ı Kerim değişik ayetlerde bu manayı vurgulamış ve tüm şirk çeşitlerini (ulûhiyet, rububiyet, ubudiyette vb.) sert bir şekilde ret etmiştir. Ama Yüce Allah dışında bir başkasına tevessül etmenin ve ilahi peygamber ve evliyalardan yardım dilemenin Müslümanlar nezdinde değişik zamanlarda normal ve olağan sayıldığına dikkat edilmelidir. Bu, Allah’ın fiillerinde onların ortak kılındığı anlamına gelmez. Bu, onların ilahi dergâha yakın kimseler oldukları ve Allah yanında özel bir yer ve saygınlık taşıdıkları anlamına gelir. Bu nedenle Allah’ın feyiz sebep ve vesilesi olmaktadırlar. Konunun aydınlanması için sözlük ve ıstılahta tevessül kavramının incelenmesi lazımdır. Tevessül sözlükte insanın hedefine ulaşmak için meyil ve istekle kendisine başvurduğu şeye denmektedir.[1] Bazıları tevessülün kıyamet günü şefaat etmek olduğunu söylemiştir.[2] Müslümanların dinsel ıstılahında ise ilahi yakınlık makamına ulaşmak için peygamberler, imamlar ve değerli insanları Allah nezdinde vasıta kılmaktır. Tevessüle inanmak Kur’an-ı Kerim ve nebevi sünnet-i şeriften alınmış bir meseledir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.”[3] Tevessül ettiğimiz şey bazen bizi âlemlerin Rabbine yaklaştıran salih ameller ve bazen de Allah nezdinde özel bir yer ve saygınlığı olan izzetli bir insandır. Aynı şekilde bazen diri fertlere ve bazen de bu dünyadan göçmüş bireylere tevessül edilmektedir. Bunun Kur’an ve rivayetlerde belirtilmiş bazı örneklerine işaret ediyoruz:

1. Yusuf’un kardeşlerinin babaları Yakup’a tevessül etmeleri: “Oğulları, Ey babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik” dediler. Yakup, Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir dedi.”[4] Gördüğünüz gibi Yakup, evlatlarının isteğini ret etmemiş ve onlara neden direkt olarak kendiniz Allah’a yönelmiyor ve bana tevessül ediyorsunuz diye bir şey söylememiştir. O, onların tevessülünü kabul etmiş ve kendileri için Allah’tan bağışlama talebinde bulunacağına söz vermiştir.

2. Peygambere (s.a.a) tevessül etmek: “Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.”[5] Bu ayet Allah’tan bağışlama dilemek gayesiyle hatırı için Allah’ın insanın hacetini karşılayacağı onurlu bir vasıta bulmak gerektiğini göstermektedir.

3. Osman b. Hanif şöyle demektedir: Kör bir adam Peygamberin (s.a.a) yanına geldi ve şöyle dedi: Allah’tan bana şifa vermesini isteyin. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Eğer sabredersen senin için daha iyidir, ama istiyorsan Allah’tan sana şifa vermesini isteyeyim. O adam Allah’tan bana şifa vermesini isteyin dedi. Peygamber (s.a.a) ona abdest almasını ve Allah’a şu duayla seslenmesini buyurdu: “Ey Allahım senden istiyorum ve rahmet peygamberi Muhammed’in vasıtasıyla sana yöneliyorum. Ey Muhammed hacetimi gidermesi için ben senin vasıtanla Rabbime yöneldim.”[6] Bu sahih hadis tevessülün meşru olduğunu vurgulamaktadır; çünkü Allah Resulü (s.a.a) bu şahsı tevessül etmekten men etmemekle kalmayıp peygamberi kendi ve Allah arasında vasıta kılarak kendisine şifa vermesi için Allah’tan nasıl talepte bulunacağına dair doğru tevessül yöntemini ona öğretmektedir. Bu da ilahi evliyalara tevessül etmek anlamındadır.

4. Enes b. Malik şöyle demektedir: Bir adam Allah Resulü’nün yanına gelerek şöyle dedi: Hayvanlarım susuzluktan telef oldu. Allah’tan (yağmur yağması için) talepte bulunun. Peygamber (s.a.a) dua etti ve bir hafta boyunca yağmur yağdı. Sonra bir adam Peygamberin (s.a.a) yanına geldi ve ey peygamber evler yıkıldı, yollar kesildi ve… diyiverdi. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Allahım (rahmet yağmurunu) dağlara, tepelere, vadilerin içine, nehirlere ve ağaç yeşeren noktalara nazil et.” Ondan sonra Medine şehrinde yağmur kesildi, ama etrafta aynı şekilde yağmaya devam ediyordu.[7]

5. Âdem’in (a.s) sürçmeye maruz kaldığında şöyle dediği nakledilmektedir: “Ey Allahım Muhammed’in hakkı için beni bağışlamanı senden diliyorum.” (Bunun üzerine) Allah şöyle buyurur: Ey Âdem, henüz onu yaratmadığım halde Muhammed’i nasıl tanıdın”? Âdem şöyle cevap verir: Beni yarattığın zaman arşa baktım ve orada la ilahe illallah Muhammed Resulullah diye yazıldığını gördüm. Onun senin adına yakın olduğunu görünce kendisinin senin nezdinde en sevimli yaratık olduğunu anladım. Allah da şöyle buyurur: Benden Muhammed’in hakkı için istediğinden dolayı seni bağışlıyorum.[8]

6. Suyuti’nin İbn. Abbas kanalıyla Allah Resulü’nden aktardığı yukarıdaki rivayetin bir başka naklinde İbn. Abbas şöyle demektedir: Âdem’in (a.s) Rabbinden aldığı ve bağışlanmasına neden olan kelimeler hakkında Allah Resulü’nden (s.a.a) sordum ve kendisi şöyle buyurdu: Âdem, Allah’tan Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in hakkı için kendi tövbesini kabul etmesini istedi ve Allah da onun tövbesini kabul etti.[9]

7. Ebu Hureyre’nin Allah Resulü’nden naklettiği bir başka hadiste de şöyle belirtilmektedir: Ey Âdem! Bunlar (Ehli Beyt) benim yakınımdırlar… Bir hacetin olduğu zaman onları vasıta kıl ve onlara tevessül et. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Biz (Ehli Beyt) kurtuluş gemisiyiz. Kim bu gemiye binerse kurtuluşa erer ve kim de yüz çevirirse helak olur. O halde kimin Allah’tan bir istek ve haceti varsa, biz Ehli Beyt’i vasıta kılması gerekir.[10]

8. İbn. Abbas şöyle demektedir: Ömer b. Hattab Peygamberin (s.a.a) amcası Abbas b. Abdülmüttalib vesileyle yağmur istedi ve şöyle dedi: Ey Allahım biz peygamberimizin amcası aracılığıyla senden yağmur istiyor ve onun beyaz saçları vesilesiyle şefaat talep ediyoruz. Böylece yağmur yağdı ve suya kanıksadılar.[11] Bu hadisin bir başka naklinde de şöyle yer almaktadır: Abbas yağmur talebinde bulunduğunda ve yağmur yağdığında Ömer halka yönelip şöyle dedi: Tanrıya yemin olsun ki Abbas Allah nezdinde bizim vasıtamızdır ve onun Allah yanında bir makamı vardır.[12] Kastalani şöyle demektedir: Ömer, Abbas aracılığıyla yağmur dileğinde bulunduğu zaman şöyle dedi: Ey insanlar, Allah Resulü (s.a.a) Abbas’a baba gözüyle bakardı. Onu takip edin ve Allah ile aranızda aracı kılın.[13]

Bu davranış, tevessülü mutlak olarak veya Peygamberden (s.a.a) başkasına tevessül etmeyi haram kılan kimselerin düşüncelerini iptal etmekte ve aracılığın bir örneğinin de Allah’a yakınlaşma sebebi olan muhterem ve makam sahibi fertler olduğunu açıkça belirtmektedir. “Tanrıya yemin olsun ki Abbas Allah nezdinde bizim vasıtamızdır ve onun Allah yanında bir makamı vardır” diye Ömer’in söylediği söz de tevessül ve yakınlaşmanın salahiyetine delalet noktasında yeterli bir açıklığa sahiptir. İbn. Hacer Askalani şöyle yazmaktadır: Peygamberin (s.a.a) amcası Abbas duasında şöyle söyledi: Senin peygamberin ile taşıdığım akrabalık bağı nedeniyle halk bana yöneldi.[14] Elbette Abbas’ın makam ve konumuna tevessül edildiği hususunda hiçbir kuşku yoktur. Böylece Müslümanların İslam’ın ilk dönemlerinde hacetlerinin kabul edilmesi için temiz ve salih şahıslara tevessül ettikleri kesin ve katî olarak söylenebilir.

Müslümanların Yaşamında Tevessül:

Aynı şekilde hadislerden anlaşıldığı kadarıyla Müslümanların bu tarzı tevessül edilenlerin dünyadan göçmelerinden sonra da sürmüştür ve bunun bazı numuneleri şunlardır:

1. Beyhaki şöyle nakletmektedir: Bir adam Peygamberin (s.a.a) kabri başına geldi ve şöyle dedi: Ey Muhammed (s.a.a), ümmet için yağmur dile. Çok geçmeden yağmur yağdı ve halk suya kanıksadı.[15]

2. Abbasi sultanı Mansur, Maliki mezhebinin imamı Malik b. Enes’ten Peygamberi (s.a.a) ziyaret şeklini sorduğunda ve kendisine kıbleye dönerek mi dua edeyim yoksa Peygamber-i Ekrem’e mi diye söylediğinde, Malik cevap olarak şöyle dedi: Neden yüzünü ondan çeviriyorsun? O, diriliş günü senin ve atan Âdem’in (a.s) vesilesidir. Ona dön ve onu şefaatçi kıl. Allah onun şefaatini kabul eder. Allah şöyle buyuruyor: Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah’ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı.[16]

3. Şafii mezhebi imamı Muhammed b. İdris Şafii’den tevessüle ve özellikle de Allah Resulü’nün (s.a.a) ailesine tevessül etmeye derin bir şekilde inandığını gösteren bir takım şiirler kalmıştır. O şöyle demektedir: Peygamberin (s.a.a) ailesi Allah yanında benim vesilemdir ve onların hatırı için kıyamet günü amel defterimin sağ elime verilmesini ümit ediyorum.[17] Şafii divanının bir başka yerinde de Peygamberin (s.a.a) Ehli Beyt’ini överek şöyle demektedir: “Eğer benim günahım Muhammed’in Ehli Beyt’ini sevmekse, bu hiçbir zaman tövbe etmeyeceğim bir günahtır.” Peygamberin (s.a.a) ailesi kıyamet günü ve de şan ve makamları bakanlar için aşikâr olacağı zaman bana şefaat edeceklerdir.[18]Şafii bu şiiriyle de tam bir açıklık ile Peygamberin (s.a.a) ailesini kendi şefaatçileri olarak tanıtmaktadır.

4. İslam’ın ilk dönemlerindeki Müslümanlar arasında Allah’ın evliyalarına tevessül etme meselesi çok yaygındı; onlar geniş bir şekilde şiirlerinde ondan bahsetmekte ve Peygamberi (s.a.a) kendileri ve Allah arasında bir vesile olarak tanıtmaktaydılar. Sevad b. Karıb’ın Peygamber (s.a.a) hakkında söylediği kaside bunlardan biridir: Allah dışında bir rab olmadığına şahadet ederim. Sen her gizli ve saklı olana eminsin ve ey en üstün ve uluların evladı, peygamberler arasında senin Allah’a en yakın vesile olduğuna şahadet ederim.[19] Peygamber-i Ekrem (s.a.a) bu şiiri duydu ve hiçbir zaman onu söyleyeni böyle sözler söylemekten men etmedi, şirk ve bidat ile itham etmedi.

5. Hanbelî mezhebinin büyük şahsiyetlerinden “Ebu Ali Helal” tevessüle inananlardan olup şöyle demektedir: Ne zaman bir rahatsızlık ve sıkıntım olsaydı Hz. Musa b. Cafer’in (a.s) kabrine gider ve ona tevessül ederdim. Allah da sorunlarımı çözer ve sıkıntılarım hal olurdu.[20]

Peygamberin (s.a.a) Ehli Beyt’inin (a.s) Perspektifinden Tevessül:

Ehli Beyt imamlarının (a.s) bakışında da tevessül beğenilen bir davranıştır. Onlar insanları Kur’an ve Allah’ın evliyalarına tevessül etmeye teşvik ederdi. Örneğin İmam Seccad’ın (a.s) dualarında şöyle yer almaktadır: Ey Allahım! Ben yüksek Muhammed makamı ve aydın Alevî velayet ve tarikatı vesilesiyle sana yaklaşmayı diliyorum. Beni bunun ve onun şerrinden koruman için o ikisinin vasıtasıyla sana yöneliyorum.[21] Hz. Fatıma Zehra’nın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmektedir: Azamet ve nurundan ötürü Allah’a hamt ederim. Göklerde ve yerde olan tüm varlıklar Allah’a yakınlaşmak için vesile aramaktadır. Ve biz (Peygamber ailesi), kulları arasında Allah’a yakınlaşma vesilesiyiz.[22] Ayşe, Hariciler hakkında Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir: Hariciler Allah’ın en kötü yaratıklarıdır. Allah’a en yakın vesile olan kulların en üstünü (Ali b. Ebi Talib (a.s)) onları öldürecektir.[23] Aynı şekilde, merhum Seduk senet belirterek Allah Resulü’nden şöyle nakletmiştir: (Çoğu) İmamlar Hüseyin’in (a.s) neslindendir. Her kim onlara uyarsa Allah’a uymuştur. Her kim de onlardan yüz çevirirse ilahi buyruklardan yüz çevirmiştir. Onlar Allah’ın sağlam kulpları ve kulların O’na yakınlaşma vesilesidirler.[24] Gördüğümüz gibi hem yaşarken ve hem de vefat ettikten sonra peygamberler ve ilahi evliyalara tevessül etmek, önceki peygamberler devrinde, İslam Peygamberi (s.a.a) zamanında, Peygamberden (s.a.a) sonra, sahabe ve tabiin döneminde ve değişik İslamî çağlarda caiz ve yaygın bir husus olagelmiştir. Değişik İslamî mezheplere müntesip Müslüman halklar, sürekli hacet ve ihtiyaçlarının giderilmesi için ilahi peygamber ve evliyalara tevessül etmişlerdir. Öyleyse tevessül meşru ve İslamî bir meseledir. Eğer biri veya birileri bu beğenilen İslamî geleneği görmezlikten geliyorsa, İslamî doğru yoldan fasıla almış olanlar ve yanlışlarını düzeltip ilahi doğru yola dönmeleri gerekenler kendileri olur.
--------------
[1] Rağıb İsfanaî, Müfredat-ı Rağıb, s. 560; Tefsir-i Kebir, Fahri Razi, 4/349, en-Nihaye Fi Ğaribi’l-Hadis, İbn. Esir, 5/185.

[2] en-Nihaye Fi Ğaribi’l-Hadis, İbn. Esir, 5/185.

[3] یا أَیُّهَا الَّذینَ آمَنُوا اتَّقُوا اللَّهَ وَ ابْتَغُوا إِلَیْهِ الْوَسیلَةَ وَ جاهِدُوا فی‏ سَبیلِهِ لَعَلَّکُمْ تُفْلِحُون (Maide, 35).

[4] قَالُواْ یَأَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا إِنَّا کُنَّا خَاطِِینَ(97)قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَکُمْ رَبىّ‏ِ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِیمُ (Yusuf, 97-98).

[5] وَ لَوْ أَنَّهُمْ إِذْ ظَلَمُوا أَنْفُسَهُمْ جاؤُکَ فَاسْتَغْفَرُوا اللَّهَ وَ اسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ لَوَجَدُوا اللَّهَ تَوَّاباً رَحیماً (Nisa, 64).

[6] El-Camiu’s-Sahih, Tirmizi, 5/35783529.

[7] جاء رجل إلی رسول الله فقال: یا رسول الله، هلکت المواشی و تقطّعت السبل، فادع الله، فدعا الله، فمطرنا من الجمعة إلی الجمعة، فجاأ رجل إلی النبی فقال: یا رسول الله، تهدّمت البیوت، و تقطّعت السبل و هلکت المواشی. فقال رسول الله: «اللهم علی ظهور الجبال و الاکام و بطون الأودیة و منابت الشجر». فانجابت عن المدینة انجیاب الثوب. (Sahih-i Buhari, Muhammed b. İsmail b. Buhari, c. 1, s. 344-346, h. 968-967).

[8] و نقل أنّ آدم لما اقترف الخطئیة قال: یا ربّی، أسألک بحق محمد لما غفرت لی، فقال، یا آدم، کیف عرفته؟ قال: لأنک لما خلقتنی نظرت إلی العرش فوجدت مکتوباً فیه: لا اله الا الله، محمد رسول الله؛ فرأیت اسمه مقروناً مع اسمک، فعرفته أحب الخلق الیک». (Hakimu’l-Müstedrek Âla’l-Sahiheyn, 3/517, h. 4286; Beyhaki, Delailu’n-Nubuvve, 5/489; Vefaü’l-Vefa, 4/1371-1372; Suyuti, Daru’l-Mansur, 1/59).

[9] عن ابن عباس قال سألت رسول الله عن الکلمات التی تلقاها آدم من ربّه فتاب علیه قال: سئل بحق محمد و علی و فاطمة و الحسن و الحسین إلا تبت علیّ فتاب علیه (Suyuti, Daru’l-Mansur, c. 1, s.60-61, Çap-ı Daru’l-Kitabi’l-Irakiye, 1377 h.k).

10] یا آدم هؤلاء صفوتی ... فإذا کان لک الی حاجة فبهؤلاء توسل، فقال النبی: نحن سفینة النجاة من تعلق بها نجا و من حاد عنها هلک، فمن کان له إلی الله حاجة فلیسألنا أهل البیت. (İbrahim b. Cuveyni, Feraid Samtin, c. 1, s. 36-37, Beyrut Müesses-i Mahmudî, Çap-ı evvel, 1398h. Harezmi, Menakib, s. 318, h. 320, İntişarat-ı İslamî Kum, 1441 h.).

[11] عن ابن عباس، أن عمر قال: اللهم إنا نستسقیک بعم نبیّنا، و نستشفع بشیبته، فسقوا (Ebu Naim İsfahanî, Delailü’l-Nübüvvet, 2/725, h. 511; Sahih-i Buhari, Kitabu’l-Cuma, Babu’l-İstiska).

[12]  هذا و الله الوسیلة الی الله و المکان منه (İbn. Esir, Esedü’l-Ğaye, 3/11).

[13] إن عمر لما استسقی بالعباس قال یا ایها الناس أن رسول الله کان یری للعباس ما یری الوالد للوالد فاقتدوا به فی عمه و اتخذوه وسیلة إلی الله تعالی. ففیه التصریح بالتوسل و بهذا یبطل قول من منع التوسل مطلقاً بالاحیاء و الأموات و قول من منع ذلک بغیر النبی. (el-Mevahbu’l-Ledeniye, 3/380; Fethü’l-Bari, 2/413).

[14] و قد توجه القوم بی الیک لمکانی من نبیک، (Fethü’l-Bari, 2/413, Daru’l-Marifet-i Lübnan).

[15] روی البیهقی، انه جاء رجل إلی قبر النبی فقال: یا محمد، استق لأمتک (Vefau’l-Vefa, 4/1374).

[16] منصور گفت: یا اباعبدالله استقبل القبلة و أدعوا ام استقبل رسول الله (ص)؟ مالک در پاسخ وی گفت: لم تصرف وجهک عنه و هو و سیلتک و وسیلة أبیک آدم (ع) إلی الله یوم القیامة بل إسبقبله و استشفع به فیشفعک الله قال الله تعالی: «ولو أنهم إذ ظلموا أنفسهم». (Vefau’l-Vefa, c. 2, s. 1376).

[17]آل النبی ذریعنی

 و همو إلیه وسیلتی       

ارجوا بهم أعطی غداً

بیدی الیمین صحیفتی  (Divan-ı Şafii, s. 162, el-Mevasiku’l-Marifet, s. 178).

[18] لئن کان ذنبی حب آل محمد

فذلک ذنب لست عنه أتوب

هم شفعائی یوم حشری و موقفی

إذا ما بدت للناظرین خطوب.

[19] و أشهد أن لا رب غیره

و أنک مأمون علی کل غائب

و أنک أدنی المرسلین وسیلة

ألی الله یابن الاکرمین الاطائب. (Zaynî Dahalan, ed-Dureru’l-Sünniyet, s. 29).

[20] ما همنی أمر فقصدت قبر موسی بن جعفر (ع) فتوسلت به الا سهل الله تعالی لی ما احب. (Hatib-i Bağdadî, Tarih-i Bağdad, 1/120.

[21] اللهم فإنی أتقرب الیک بالمحمدیة الرفعیة و العلویة البیضاء، و أتوجه الیک بهما أن تعیذنی من شر کذا و کذا... (Sahife-i Seccadiye, dua. 49).

[22] واحمد الله الذی بعظمته و نوره یبتغی من فی السموات و الارض الیه الوسیلة و نحن وسیلة فی خلقه. (İbn. Ebi’l-Hadid, Şerh-ü Nehci’l-Belağa, 16, 211; Bağdadî, Belağatu’n-Nisa).

[23] شر الخلق و الخلیقة، یقتلهم خیر الخلق و الخلیقة، و أقربهم عندالله وسیلة. (Şerh-ü Nehci’l-Belağa, 2/267; İbnü’l-Meğazili, el-Menakib, s. 100, h. 79, Daru’l-Ezva, Beyrut 1412 h; Haysemî, Mecmau’z-Zevaid, c. 6, s. 359; Daru’l-Fikir, 1414 h.).

[24] و باسناد قال قال رسول الله: الائمة من ولد الحسین (ه) من أطاعهم فقد أطاع الله و من عصاهم عصی الله عزوجل هم العروة الوثقی و هم الوسیلة الی الله عزوجل. عیون أخبار الرضا (ع) صدوق ج 1 ص 63. (Uyun-i Ahbar-ı Rıza (a.s) Seduk, c. 1, s. 63).

Yeni Makale ve Video öğeleri

Yeni Kitaplar

  • Ahlak ve İrfan

    - Ahlâk, tevhit ilminden sonra en üstün ilimdir. - Kur'ân-ı Kerim, ilâhî ...
  • Kur'an İlimleri

    Kur'ân İlimleri veya Kur'ânî İlimler tabiri; Kur'ân'ın tanınması ve muhtelif ...